Niwemang / Half Moon / Yarım Ay (2006)
Sinemayı küçüklüğümden beri seviyorum. Bununla beraber sinemanın teknik kısmı hakkında pek fazla fikir sahibi olmadığımı da belirtmeliyim. Bu yüzden bu değerlendirmem, filmin üzerimde bıraktığı etkinin bir ifadesi olmanın ve film hakkındaki şahsi görüşlerimin ötesine geçemez. Fakat yine de benim için çok önemli ve değerli bir yönetmen olan Bahman Ghobadi ve onun etkileyici filmlerinden biri olan “Yarım Ay” hakkında bir şeyler yazmak mutluluk verici.
Ghobadi için Sinema
Bahman Ghobadi ile tanışmam “Kaplumbağalar da Uçar (2004)” filmini izlememle olmuştur. Amerikan işgalinden sonraki Irak’ı ele alan film, gerçekleri yüzümüze çarpan sonuyla oldukça etkileyicidir. Bu etkileyici sinema dilinin en büyük sebebi, kötülüğe maruz kalan insanların hayatını, hiçbir artıya ve eksiye ihtiyaç duymadan olduğu gibi aktarmaktır. Film size gerçek böyledir der ve geri çekilir. Sonrası size kalmıştır çünkü. Ghobadi de bu filmi için şöyle söylemiştir zaten:
Filmimi diktatör ve faşistlerin politikalarına kurban edilen tüm masum dünya çocuklarına ithaf etmek istiyorum.
Ghobadi’nin derdi işte budur. Sinemayla birlikte insan, fikirlerini, duygularını, sorunlarını dışa aktarmada güzel bir buluşla karşılaşmıştır. Sinema, toplumsal sorunları, ideolojileri, fikirleri insanlara ulaştırabilmenin en önemli yoludur. İşte Ghobadi de bu yolu seçmiştir. Ve iğrenç siyasetlerin döndüğü bir yerde, hayatlarına devam eden insanların, yaşadıklarını bir kez de kamera önünde yaşamalarını istemiştir.
Ve Ghobadi, Filmloverss.com’da yayınlanan, Kübra Çağlayan ile yaptığı röportajında, “Orta Doğu özellikle İran’da, Irak’ta Kürdistan hiç iyi bir zaman geçirmiyor” diyerek halkının dertlerini anlatmak için bu yolu seçtiğini ifade etmiştir. Ayrıca filmlerinde geçen birçok şeyi görüp üzerine düşünmemizi isteyen yönetmen, kendisinin de zor bir yaşamı olduğunu ifade eder. Ve yine aynı röportajında, filmlerini yaparken hem kendinin hem de halkının bu zor yaşamından beslendiğini söyler.
Yarım Ay
Film bir horoz dövüşü ile başlar. Horoz dövüşünü başlatmadan önce tarafları sunan adam, dövüşü bekleyen öfkeli kalabalığa şöyle seslenir:
“Size filozof Kierkegaard’ın bir sözünü söyleyeyim: Ölümden korkmuyorum. Çünkü ben varken o yok ve o varken de ben yokum. Ölümden öte kar ve zararın önemi yok.”
Aslında bu sözün filmde geçmesi ve özellikle de filmin başında söylenmesi elbette tesadüf değildir. Her ne olursa olsun tek amacı, oğullarıyla birlikte çıktığı “Irak Kürdistan” yolculuğunda, yıllar sonra sahne almak olan müzisyen Mamo’ya ithaf edilerek söylenmiş olabilir. Ya da onun gibi ölümle sonuçlanacak dahi olsa amaçları uğruna yolundan dönmeyen herkes için… Çünkü o Kürtleri temsilen, yıllarca mahrum bırakılan haklarını yeniden kazanmak için yola çıkmıştır. Onun için hem önemli hem de oldukça zor bir görevdir bu!
Filmde olan hiçbir şey öylesine filme yerleştirilmiş ya da bir tesadüfün ürünü değildir. Mesela bir tepede, selden dolayı evleri ve okulları kullanılmaz hale gelen öğrencilerin ders işlemesi yahut Mamo’nun ruhani fakat yitip gitmiş bir ses olarak adlandırdığı Heşo’yu almaya gittiği yer gibi. İşte bu yer fazlasıyla önemlidir. Çünkü orada şarkı söylediği için sürgün edilen 1334 kadın vardır! Mamo tehlikeli olmasına rağmen Heşo’yu oradan alıp gider. Mamo hem halkının elinden alınan haklarını geri kazanmaya çalışacak hem de nesli tükenmekte olan ve katledilmeye çalışılan sesi kurtarmaya çalışacaktır. Ama aslında önüne hep engeller konmuş, bir yere hapsedilmiş “kadın”ı kurtarmaya çalışacaktır…
Son Söz
Halkının sesini duyurmak adına yaptığı bu gayret ve duyarlılığı için ve olanları, kendi anlamlı ve derin dünyasında işleyerek bizlere sunduğu için Bahman Ghobadi saygı duyulması gereken bir yönetmendir. Ve bu saygı duyulması gereken yönetmenin “Yarım Ay” filmi de, “Sarhoş Atlar Zamanı (2000)”, “Kaplumbağalar da Uçar (2004)” gibi unutulmaz filmleri kadar etkileyici bir filmdir. İzlemenizi tavsiye ederim…
Yazar: Ülkü Tatar