Sihirbazlık Okulunda Bir Türk (2015)
Komedi, sinema tarihinin en başından beri sıklıkla kullanılan, insanların en çok rağbet ettiği ve sevdiği bir tür olmuştur. “Komedi” dendiğinde, komediyi toplumsal sorunları anlatmada bir araç olarak kullanan ve her filminde zekice şakaları ile bizi büyülemeyi başaran Charles Chaplin ya da müthiş fikirlerini, müthiş akrobasi hareketleri ile harmanlayan ve hiç gülmeden bizi güldüren “The Great Stone Face” lakaplı Buster Keaton gibi sinema efsaneleri akla gelir. Elbette sinema tarihinin derinliklerinden daha pek çok başarılı komedi oyuncusunun ismini gün yüzüne çıkartabiliriz… Evet, sinema tarihinin derinliklerinden diyorum zira günümüzde komedi türüne baktığımızda, -hangi ülkenin sinemasını ele alacak olursak olalım, birkaç istisna film dışında- abuk subuk konular, küfür, çıplaklık ve tüm bunların fayda etmediği yerlerde, işin daha da uç boyutlara götürülmesinden çekinilmeyen, pespaye bir gişe aracı karşımıza çıkar!
Komedinin geldiği bu noktanın fazlasıyla üzücü olması yetmezmiş gibi bazen karşımıza çıkan “garip” bir film, türün daha ne kadar ucuzlaşıp alçalabileceği sorusunu sormamıza sebep oluyor! Önce sokaklarda afişlerini gördüğüm, sonrasında merak edip -ki etmemek mümkün değil- fragmanını izlediğim “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” isimli filmi, aslında hiçte izlemek gibi bir niyetimin olmadığını baştan belirtmeliyim. Çünkü tam da yukarıda söylediğim gibi, günümüzün komedi sineması anlayışının yeni bir ürünü ile karşılaşacağımı pekâlâ biliyordum. Üstelik bu sefer karşımda olan komedi filminin, artık bir efsaneye dönüşen Harry Potter’ın parodisi olması (ya da olduğunu iddia etmesi), olayı daha da vahim bir hale sokuyordu. Fakat kendime ne kadar mani olsam da nihayetinde filmi izlemeye gittim. Tahmin edebileceğiniz gibi sonuç, beklediğimden de korkunçtu…
Parodi Filmi Çekeyim Derken Parodi Malzemesi Olmak!
“Popüler filmlerin parodisi” denildiğinde akla hemen “Scary Movie / Korkunç Bir Film (2000)” gelir. Arkasında Wayans Kardeşler’in olduğu bu film, 90’ların meşhur filmlerini, ama özellikle meşhur korku filmlerini parodi malzemesi yaparak, zekice bir senaryo ile kendine büyük bir hayran kitlesi edinmeyi başarmıştır. Elbette daha önceleri de ZAZ Komedi Grubu ya da Mel Brooks, popüler filmleri ya da televizyon dizilerini kendi filmlerine parodi malzemesi yapmışlardır. Yani anlayacağınız bir filmin sahip olduğu, konuyu, kostümü, karakterleri kısacası her şeyi alıp bozarak absürt bir hale getirdikten sonra, o filmle dalga geçmek için kullanma geleneği, “Korkunç Bir Film”den önceye dayanır. Ama buna rağmen bu parodi geleneğinin “Korkunç Bir Film” ile meşhur olduğu da bir gerçektir. Serinin sinemasal hiçbir değerinin olmadığı apaçık ortada olsa bile, yapmaya çalıştığı şeyi, ilk iki filminde layıkıyla yaptığını da rahatlıkla söyleyebiliriz. Her yeni filminde, kendine yeni “kurbanlar” seçerek serinin en sonunda, 5. filme kadar çıktığını da hatırlatmamız gerekiyor. Fakat her yeni filmde, mizah kalitesi iyice düştüğünden geriye de pek bir şey kalmıyor!
“Korkunç Bir Film” serisinin gişe başarısı, tabi ki ona öykünen birçok filmin türemesine de sebep oldu… İşte burada devreye, bunun son örneklerinden biri olan, Türklerin parodi filmi denemesi “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” giriyor. Aslında “deneme” demek bile fazlaca iyimser kalır. Fakat bu konuda sadece bu ekibi suçlamak da doğru değil bana kalırsa. Zira parodi filmi çekerken parodi malzemesi olacak kadar çuvallayanların sadece “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” filminin ekibi olduğunu düşünmeyin. Çünkü Hollywood’a baktığımızda, “Epic Movie (2007)”, “Disaster Movie (2008)”, “Meet the Spartans (2008)”, “Superhero Movie (2008)”, “Vampires Suck (2010)”, “Breaking Wind (2012)”, “The Starving Games (2013)” gibi onlarca kötü örnek sayabiliriz! Üstelik bu filmlerin çoğunun arkasında “Korkunç Bir Film”in senaristlerinden bazıları var. Ve inananın bana, saydığımız bu filmlerin hepsi de en az “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” filmi kadar, hatta bazıları ondan bile daha kötüler… Tabi bu cümlelerimle, filmi övmeye çalıştığımı falan düşünmeyin. Sadece onların bu konuda bir ilk olmadıklarını söylemek istiyorum! Yaptıkları cesaret dolu bir iş olsa da, cesaretlerinin altında ezildikleri de yadsınamaz bir gerçek…
Recep İvedik’in Açtığı Yolda İlerleyenler…
Türk sineması söz konusu olduğunda, artık önümüze her çıkan kaba, bayağı, sevimsiz ve edepsiz komedi filmleri maalesef bize -bir nevi onların babası gibi olan- “Recep İvedik” filmini hatırlatıyor. İlk “Recep İvedik (2008)” filminin inanılmaz gişe başarısı, hem 4 filmlik bir seriye sahip olmasına hem de bu tür filmlerin mantar gibi türemesine sebep olmuştur. Aslında “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” filminin kahramanı olan Mehmet Koçero da, Recep İvedik’in lisedeki halinden başka bir şey değil. Ama maalesef hiç ama hiç komik değil! Haleflerinin aksine en azından Recep İvedik, bazı sahnelerinde gerçekten güldürmeyi başarabiliyordu…
Harry Potter vs. Mehmet Koçero
Hatırı sayılır bir hayran kitlesi olan, derin bir arka plana sahip ve uzun soluklu her film, bir şekilde başka bir filme parodi malzemesi olmuştur. Buna, J. K. Rowling’in yarattığı 7 kitaplık ve 8 filmlik, büyük sihir evreni “Harry Potter” da dâhil elbette. Şimdiye kadar birçok filmde, kendisiyle bol bol dalga geçilen Harry Potter’ın, “Harvey Putter and the Ridiculous Premise (2010)” gibi zaten berbat bir parodi filmi varken, neden bizim de, ondan aşağı kalır yanı olmayan bir parodi filmi çektiğimizi açıkçası anlamış değilim? Aslına bakarsanız, “Bir Türk, Harry Potter evrenine gitse ne olur?” sorusuna, son derece hayal yoksunu bir şekilde cevap arayan “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” gibi bir filmin neden çekilmiş olduğunu da anlamış değilim!
Merak edenler için konudan bahsetmek gerekirse, üzerinden çakma mavi Adidas eşofmanını eksik etmeyen, liseyi yeni bitirmiş olan Mehmet Koçero, üniversite hayalleri suya düşmüş bir gençtir. Ama bir gün, sebebini anlamadığımız bir şekilde “Spellcraft Sihirbazlık ve Büyücülük Okulu”na kabul edilir. Bundan sonrasında ise -komik olması tasarlanan- saçma sapan şeyler yaşar. İşte konusu bu şekilde özetlenebilecek olan “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk”, aslında bir sürü skecin, hatta yaratıcılarını düşündüğümüzde bir sürü Vine’in arka arkaya dizilmesiyle oluşturulmuş, bütünlüğü olmayan bir filmdir.
Duanla Doğmadım ki, Büyünle Öleyim
(Yazının buradan sonraki kısmı, filmle ilgili sürprizleri bozacak bilgiler içermektedir.)
Yaratıcılıktan yoksun ve uzun bir jenerik ile filme giriş yapıyoruz. Mavi gökyüzü, beyaz bulutlar ve bütün ekibinin ismini tek tek gördüğümüz bu sıkıcı jenerik ile aslında biraz sonra nasıl bir filmle karşılaşacağımızın sinyallerini de almaya başlıyoruz! Çoğunlukla Harry Potter evreninin ilk filmi olan “Harry Potter and the Sorcerer’s Stone / Harry Potter ve Felsefe Taşı (2001)” filminin konusundan ve olay örgüsünden beslenen filmde, Mehmet Koçero gizemli bir şekilde Spellcraft’a davet ediliyor. Ama neden davet edildiği büyük bir muamma! Öyle ya, böyle bir adam neden sihirbazlık okuluna davet edilir? Gerçek anlamda bir senaryoya sahip olup olmadığı bile meçhul olan bu filmde, böyle detayların cevaplarını beklemekte son derece saçma oluyor. Fakat yine de Mehmet’i bu okula davet edilmesi, komik bir sebep ile anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Neticesinde bu bir parodi filmi olsa bile, kendi gerçeklik evreninde inandırıcı olmak zorunda!
Mehmet’in, asa, baykuş ya da kurbağa gibi okul malzemelerini bulmak için uğraştığı sahnelerinin, aslında iyi yazılıp iyi çekilse çok komik olacağı bir gerçekken, sabrımızı taşıracak kadar zorlayıcı olmaları bizi hayal kırıklığına uğratıyor. Bu sahnelerde Vine fenomenleri, birer birer gözüküp kaybolurlarken, artık iyice sabırsızlanmaya başlıyoruz! Tabi ki sabırsızlanmamızın sebebi artık komik bir şeyler görme arzusu! Normalde çoğu seyirciyi ilk yirmi dakikasından sonra salondan kaçıracak denli kötü olan bu giriş sahnelerini, belki sihirbazlık okuluna geldiğimizde işler değişir umudu, biraz olsun katlanılır kılıyor.
9 3/4 Hogwarts Express’ine yapılan gönderme ve otobüs fikri güzel olsa da film, sihirbazlık okuluna geldiğimizde dahi bir arpa boyu ilerleme kaydedemiyor. Görülen ilk güzel kıza âşık olunması, yakın dostların edinilmesi, Draco Malfoy’ın şöyle kenarından bile geçemeyecek olan antagonistin kahramanımıza ilk dakikadan uyuz olmaya başlaması gibi artık suyu çıkmış türlü klişelerin hepsi, bir anda, hiçbir inandırıcılık zahmeti gözetmeksizin, bizi aptal yerine koyarcasına gerçekleşiyorlar.
Sanki “bizde yapabiliyoruz” mantığı ile özel efektlerin, kostümlerin ve mekân tasarımlarının bu film için oldukça iyi olması ise dikkat çekici bir unsur. Belki de filmin tek artısı olan görsel kısma bu kadar özen gösterilmesine rağmen içerikle neredeyse hiç uğraşılmamış olması ise tam anlamıyla bir çelişki! Zira bir parodi filminde önemli olan içeriktir. Zaten böyle bir filmde görselliğe bu kadar önem vermeye ne gerek var o da ayrı bir konu. Tüm bu görsel kısım oluşturulurken, Harry Potter evreninde gördüğümüz her detay filme aktarılmış. Sihirbazlık okulunun tasarımı, okul üniformaları, canlı tablolar, hayaletler ve aklınıza gelebilecek diğer şeyler… Hatta okul müdürünün Albus Dumbledore’a, okul öğretmenlerinin Minerva McGonagall’a, Severus Snape’e benzetilmesinin, büyük bir özenin ve uğraşın ürünü olduğu çok belli.
Fakat tüm bu görsel cila uygulanırken, yaratıcılık namına tek bir farklı fikrin ortaya koyulmamış olması ise başka bir hayal kırıklığı! Seçmen Şapka yerine kurşun dökülerek öğrenci seçilmesi, okulda dört bina yerine üç binanın olması ve bu binaların armaları, her binanın öğrencilerinin sadece tek bir şekilde beslenmek zorunda olması (kırmızı sınıf sadece tavuk, yeşil sınıf sadece ot ve mavi sınıf sadece balık yiyor) gibi değişiklikleri saymazsak “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk”, kötü bir parodinin de ötesinde adeta kötü bir Harry Potter kopyası gibi duruyor. Zaten film bir yerden sonra Harry Potter ile dalga geçmeye çalışmak yerine sanki onu taklit etmeye çalışıyor…
Dikmen’lerin Magnum Opus’u
“Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” filminin, zamanında İnci Sözlük’te yayınlanmış “Harry Potter’a Verdiğim İnanılmaz Ayar” isimli hikâyeden aparıldığı iddia ediliyor. Film, yer yer hikaye ile benzerlik gösterse bile ben bu düşünceye pek katılmıyorum; zira bu hikâye gerçekten oldukça komik ve eğlenceli! Belki de filmi, bu hikâyeden uyarlasalardı ortaya daha güzel bir film çıkabilirdi, bilemiyorum… Onun yerine senaryoyu Sercan Ateş ile birlikte yazan Vine fonemini Erdi Dikmen, yönetmenliği de üstleniyor. Tabi büyük ihtimalle Erdi Dikmen, ilk filmini çekmenin verdiği deneyimsizliğini ortadan kaldırmak için çareyi “Dağ (2012)” ve “Panzehir (2014)” filmlerinin başarılı görüntü yönetmeni Mehmet Başbaran’ı ekibe dâhil etmekte bulmuş. Filmin, görsel kısmının başarısını, biraz da ona borçlu olduğunu söyleyebiliriz.
Bütün filmi sırtlanmaya çalışan Barbaros Dikmen ise Mehmet Koçero rolünde, ne harikalar yaratıyor ne de çuvallıyor. Fakat bu derece sıradan oyunculuğu ile karşımıza çıkan Barbaros Dikmen’in nasıl fenomen haline geldiğini de anlamak mümkün değil. Filmin en çok beğenilen ve en çok güldüren esprisi olan “Bağcılar Anadolu Meslek” esprisinin de, Barbaros Dikmen’in eski bir Vine videosu olduğunu notlarımızın arasına ekleyelim.
Velhâsıl, biraz “Korkunç Bir Film”, birazda “Recep İvedik” filmlerinin aynı potada eritilmeye çalışılması sonucunda ortaya çıkan “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk”, mizah seviyesi yerlerde olan, başarılı görsel kısmına rağmen içeriği son derece yetersiz, sıkıcı ve eğlenceli olmaktan son derece uzak bir film. “Sihirbazlık Okulunda Bir Türk” filmini Dikmen’lerin Magnum Opus’u olarak nitelendirebiliriz. Tabi olumlu anlamda değil…