Offside / Ofsayt (2006)
Sadece İran Sineması değil Dünya Sineması söz konusu olduğunda da önemli bir yönetmen olarak adı anılması gereken Muhsin Mahmelbaf, Hamid Dabaşi ile yaptığı bir söyleşide şöyle bir cümle kullanıyor:
“Cinsiyet ayrımcılığı İran’ın kültürel bir özelliğidir.”
Aslında bunu dünya geneline yaymak o kadar da zor değil. Hatta bu dünya, “Kadın insan mıdır?” tartışmalarını dahi görmüştü. Bu yüzden, farklı ülkelerde olması ya da aradan ne kadar zaman geçtiği önemli değil; önemli olan cinsiyet ayrımcılığı hala devam ediyor. Bu İran veya başka bir ülke olsun, hiç fark etmez!
İslam Devrimi Üzerine Bir Hatırlatma…
İran’ın devrim sonrası yönetmenlerinden olan Cafer Panahi’de bu önemli konuyu es geçmeyenlerden. Panahi’nin kadın olmanın zorlukları üzerine çektiği ilk film olmasa da en unutulmazlarından biri olan “Offside” filmine geçmeden önce, İran’daki devrim hakkında gerekli gördüğüm bir hatırlatma yapmak istiyorum. İran’da yapılan İslam devrimin sonucunda, orada yapılan her şeyin dini bir dayanağı varmış gibi bir yanılgıya düşüldüğü tartışmasız bir gerçektir. Ama devrimden sonraki süreçte yaşanılan şey aslında, “her devrim kendi baskısını beraberinde getirir”in bir kanıtıdır sadece. Yani bir şeyin din adına yapılıyor olması onun dini olduğu anlamına gelmez. Bu oldukça önemli bir konu çünkü İran’da yapılan her türlü baskı ve dayatma, İslam dinini temsil ediyormuş gibi bir sorun çıkarıyor ortaya. Tabii bununla beraber, zamanla bu baskılar toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor.
Biamag isimli internet sitesinde yayınlanan, Ceyda Ulukaya’nın kısaltarak Türkçeye çevirdiği, Jean-Louis Martinelli’nin Cafer Panahi ile yaptığı bir röportajda, Panahi, yaşadığı yasaklar ve engeller için kendini şu şekilde savunuyor:
“Ben politik filmler yapmıyorum, sadece sosyal gerçeklikten bahseden filmler yapıyorum.”
Şimdi Panahi’nin, sosyal gerçeklik olarak değindiği, kadın üzerindeki baskıyı ve özgürlüğün kısıtlanmasını çarpıcı bir şekilde anlattığı “Offside” filmine geçebiliriz…
Kadın ve Futbol
Asker, etrafı çevrilmiş küçük bir alanda, erkek kılığına girmiş kadınlara soruyor:
“Hem bunca şeyi futbol için neden yapıyorsunuz ki?”
Bu cümlesiyle, kadınların erkek kılığına girdikten sonra stadyuma giden yolculuklarındaki, bilet alımından içeriye girene kadar olan bu zorlu sürecinden bahsediyor. Aslında maçı izlemek için içeriye girince de iş bitmiyor. Çünkü hala yakalanma riski var. Yakalandıktan sonra da hüsranla sonuçlanan bu çaba, ahlak zabıtasına götürülmekle sonuçlanıyor. Yani değer mi bu kadar eziyete, sırf bir maçı izlemek için?
Bu eziyetin nedeni görünürde futbol için olsa da, asıl cevap “kadın” olmakla ilgili. İran’da kadın olduğunuz için maç izlemeye gidemezsiniz. Bunun gerekçelerini sorduğunuzda size içeride çok küfür edildiği için veya erkeklerin çok olmasından dolayı oranın kadına uygun bir yer olmadığı söylenir. Bu gerekçelerin çıkış noktası sadece İran olarak gösterilemez elbette. Kadın ve erkeğin farklı olduğunu savunan herkeste bu düşünceler mutlaka vardır. Fakat nasıl bir farklılık olduğunu anca araya konan engellerle idrak edebiliriz. Bu gerekçeler filmde bir askerin ağzından çıksa da, birçok insanın zihninde barındığını biliyoruz, tahmin ediyoruz.
Bütün bunlara rağmen yakalanan kadınların arasında futbol oynayan bir tanesi, futbolun bir kadın sporu olduğunu savunuyor. Tabi buna alaylı kahkahalarla karşılık alıyor. Ama asıl savunma, bir sporu kadın veya erkek için diye ayırmamak, böyle bir iddiada bulunmamak değil midir?
Derdim Futbol Değil, Derdim Kadın!
Maçı izlemek için yapılan yolculuk sırasında veya maç esnasında, gol atıldığındaki sevinçte taraftarın tepkisi ve heyecanı, dünyanın her yerinde futbol seven herkesin tepki ve heyecanına denktir. Yani demek istediğim film veya gerçekte, kadın veya erkek olduğu için maç heyecanı farklılık gösteren bir tepki ortada yoktur. Kadınların gol sevincini, engellerin arkasında yaşamak zorunda kalması dışında tabii…
Gol sevincini gayet de birlikte yaşayabildiklerini veya bu konu üzerinde tartışabilmeleri hatta yer yer kadınların futbola daha hâkim olması gibi durumlar çıkarken ortaya, aklımıza hemen şu soru geliyor: Futbol veya başka bir alanı, kadın veya erkek için olduğunu neye göre ayırıyoruz?
Erkek Kılığına Girmek
Bir kadının erkek kılığına girmesi “kadın” olmanın getirilerinden kaçış yöntemidir. Bu da mecburi olduğunu gösterir. Hatta bu her ne kadar onun için yapılması zor ve gurur kırıcı olsa da, kadının içindeki mücadeleci ruhu, hayatta kalmak konusundaki inancı ve kadın olduğu için yapamadığı şeyler yüzünden bunu tercih etmek zorunda kalır.
Buna başka filmlerde de şahit olabiliriz elbette. Mesela yine İran’dan, futboldan daha farklı olarak, bir kadının para kazanmak zoruna kaldığı için erkek kılığına girmesini anlatan Mecid Mecidi’nin “Baran (2001)” filmi, bu konuyla ilgili çekilmiş bir başka çarpıcı film örneğidir.
Erkek kılığına girmeye ne kadar çalışılsa da sonunda hep o kıyafetler, içindeki kadını ele verir. Ama bu onların yapmayı amaçladıkları şeyi yapamıyor gibi bir sonuç oluşturmaz. O zaman, bunu neden kadın olarak değil de erkek olarak yapmak zorundalar diye sormaz mı insan?
Kaynakça
Kanat, F. (2007). İran Sinemasında Kadın: Kadın Temsili ve Kadın Yönetmenler. Ankara: Dipnot.
Yazar: Ülkü Tatar