Elektra (2005)
Frank Miller, 158. sayısından itibaren daha sert ve gerçekçi bir hale soktuğu Daredevil’a, 168. sayısında -adı yunan mitolojisinde de geçen- yeni bir kahraman armağan etti: Elektra! Daredevil filminde, öldürülen babasının intikamını almaya çalışan ancak talihsiz bir şekilde ölen(!), şimdi ise Daredevil’in kör hocası Stick tarafından diriltilip eğitilen Elektra, Raphael misali elinden düşürmediği ‘Sai’leri ile bu sefer annesinin intikamını almak için uğraşıyor! Hiç şaşırtıcı olmayan bir biçimde film bundan ibaret!
Kırmızı Kostümlü Kadın!
Zamanın başlangıcından beri iyiliğin ve kötülüğün orduları arasında devam eden bir savaş var. Bu savaş büyük bir ölçekte sürüyor olabilir ya da tek bir kişinin yüreğinde. Hatta bir çocuğun bile… Kötülük birçok şekle büründü ama bunların en karanlığını kullandı. İçinde bulunduğumuz zamanda, kendilerine sadece ‘The Hand’ diyorlar. İyilik ise ‘Kimagure’nin yolundan gidiyor. Onun efendileri geleceği görebilir ve hatta ölüleri bile diriltebilir. Efsane, eşsiz bir savaşçıdan bahseder, kayıp bir ruhtan. Bu savaşçı bir kadındır, annesiz bir kız çocuğu ve onun kaderi iyilikle kötülük arasındaki meseleyi halletmektir. O bir hazinedir ve her iki taraf da eski bir savaşın son silahı olarak onu arar…
Daredevil filminin sonunda, Elektra’nın annesine ait olan kolyenin kabartma harfler ile yapılmış halini görüyorduk. Elektra’nın ölmediğini işaret eden bu ufak sürprizden iki yıl sonra Elektra tek başına perdede boy gösterdi. Daredevil’de usta bir dövüşçü olarak karşımıza çıkan Elektra’nın, bu kez suikastçı olarak yetiştirilmesine şahit oluyoruz. Ayrıca Daredevil filmindeki siyah kostümünün aksine, bu filmde onu ünlü kırmızı kostümüyle izliyoruz!
Kahramanın geçmişini birkaç flashback ile anlatan ve bodoslama aksiyona dalan Elektra, karakterin içini tamamen boşaltan bir uyarlama. “X-Men: The Last Stand / X-Men: Son Direniş (2006)” ve “The Incredible Hulk / İnanılmaz Hulk (2008)” filmlerinin senaryolarından tanıdığımız Zak Penn dâhil üç senaristin, Elektra’nın “olmayan” hikâyesini anlatma çabaları -tahmin edildiği gibi- pek başarılı sonuçlanmıyor ve senaryonun yerlerde sürünmesine sebep oluyorlar.
“Suikastçının, ucunda çok para olan son işi kabul etmesi.” gibi fazlasıyla klişe bir konu ile temellendirilen öykü, ilerleyen zamanlarda filme eklenen çokça kötü adam ile izlenebilir hale getirilmeye çalışılsa da, kötü adamların filmden çabucak tasfiye edilmesi, aldığımız ufak keyfi kursağımızda bırakıyor. Bu yüzden, vücudundaki dövmelerden çeşitli hayvanlar çıkaran Tattoo’dan tutunda, zehirli öpücük sahibi Typhoid gibi önemli kötü adamların birkaç numara sergileyip filmi terk etmeleri seyirciye yapılmış en büyük haksızlık! Ayrıca Elektra’nın, ondan güçlü her kötü adamı tabir-i caizse “şansa” yenmesi “Bu ne biçim bir kahraman!” diye isyan etmemize sebep oluyor. Öyküye zorla sıkıştırılan ne idüğü belirsiz ve inandırıcılıktan yoksun aşk(!) hikâyesi ise tek kelime ile fiyasko!
90’ların popüler dizisi “The X-Files” ile Emmy Ödülleri’ne aday olan ve 1998 yılında dizinin ilk sinema filminin yönetmenliğini de üstlenen Rob Bowman, belki de Elektra’nın filmografisindeki ilk (ve tek) çizgi roman uyarlaması olmasının azizliğine uğruyor! Açıkçası senaristlerin ortaya koyduğu kötü senaryodan da, yönetmenin iyi bir film çıkarması pek mümkün değil. Ancak Rob Bowman, işin görsel kısmında da başarılı olamadığından, Elektra ucuz bir uzak doğu zırvası olmaktan öteye gidemiyor!
Niteliksiz Oyuncu Kadrosu
Filmde Elektra’dan fırsat bulup perdede gözüken karakter sayısı çok ama filmde oyunculuk namına konuşacak pek bir şey maalesef yok! Elektra’nın küçük klonu Abby rolünde genç oyuncu Kirsten Prout umut vaat etse de, Abby’nin babasını oynayan Goran Visnjic filmde ne aradığını soran şaşkın bakışlarından bir türlü kurtulamıyor. Terence Stamp, Stick rolüne yakışsa da senaryoda altı iyi çizilemediğinden olsa gerek tatmin edici bir oyunculuk çıkartamıyor. Artık kötü adam figürü ile özdeşleştirdiğimiz Cary-Hiroyuki Tagawa ise filmde kısa bir süre görünüp kayboluyor. Keza diğer kötü adamalar içinde durum bundan farklı değil!
Peki, Elektra’ya ikinci kez hayat veren Jennifer Garner nasıl bir oyunculuk sergiliyor? Daredevil’da kısmen daha başarılı bir oyunculuk sergileyen Jennifer Garner, bu filmde soğukkanlı bir katile dönüşen Elektra rolünde, bu role son derece alışkın olmasına karşın oldukça sırıtıyor ve oyunculuğu, cinsel cazibesini öne çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor!
Sözün Özü
Yani anlayacağınız Elektra, bol aksiyonlu eğlencelik bir film gibi gözüküp seyir keyfinizi baltalayacak türden bir yapım. Çok şey vaat etse de, vaat ettiklerinin neredeyse hiç birini yerine getiremiyor! Siz illa da “Elektra’yı şöyle kanlı canlı bir görmek istiyorum.” diyorsanız en iyisi Daredevil’i izleyin…