Veda (2010)
Çağımızın halk ozanı Zülfü Livaneli’nin yazıp yönettiği, müziklerini bestelediği “Veda (2010)”, Atatürk filminden öte bir Salih Bozok hatıratı. İlk filmi Yaşar Kemal uyarlaması olan “Yer Demir Gök Bakır (1987)”dan 23 sene sonra çektiği Veda filmiyle Livaneli kendi Atatürk algısını ekrana yansıtıyor ve iyi de yapıyor. Ama eksiklikleri yok mu filmin, tabii ki de var. Şimdi bunlara biraz değinelim.
Öncelikle “Veda”da ilk okulda öğrendiğimiz Atatürk’ün biyografisini tekrar izliyoruz. Ufak değişikliler yanında yeni bir şey göremiyoruz. Olaylar Ata’nın ölüm döşeğindeki son saatlerini göstererek başlıyor. Kardeşi, hamisi, her şeyi olarak gördüğü Atatürk’ün öleceğini düşünen yaveri Salih Bozok’ta geriye dönüşlerle bize Atatürk ile olan çocukluk dönemlerinden, vatan müdafaasına kadar sürecek olan olayları aktarıyor. Atatürk ölürse yaşamanın manasızlığına inanan Salih Bozok, bunu oksijensiz yaşamaya benzetiyor. Atatürk onun için yaşam kaynağı. Salih Bozok’un oğluna yazdığı son mektubu aracılığı ile biz de Atatürk’ün Selanik’ten başlayan eğitim hayatından yedi düvele karşı savaştığı harp mücadelelerine tanıklık ediyoruz.
Filmi beğendiğimi söyleyebilirim ama son yarım saatte Fikriye-Latife-Atatürk üçgeni görmek ve filmin Yalan Rüzgarına bağlaması açıkçası bir Atatürk filminde görmek istediklerimden değildi. Üstelik Çanakkale harbini kısacık tutup kalitesiz bir savaş sahnesi gösterdikten sonra Atatürk’ün iki kadın arasında kalışına çok fazla yer vermesi beni hayal kırıklığına uğrattı. Bu film muharebe filmi ya da Atatürk’ün katılmış olduğu cephelere yakın plan yapacak bir film değil kabul ediyorum ama Zülfü Livaneli gibi bir ustanın Atatürk’ün inkılaplarını ya da mücadelesini göstereceği yerde medeni durumunu kameraya alması beni bir nebze olsun şaşırttı. Hiç değilse oyunculuklar iyiydi de bu şaşkınlığı çabuk atlattım.
Filmin çekildiği dönem evli olan Sinan Tuzcu ve Dolunay Soysert başrolü paylaşıyorlar. Sinan Tuzcu hem Ali Rıza Bey hem de Atatürk rolünde çok büyük bir işe imza atıyor. Sigara içtiği sahnelerdeki duruşu ya da zeybek oynadığı sahnelerdeki fiziki görüntüsü resimlerde ve elimizde olan Atatürk videolarına baktığımızda birebire çok yakın. Emek vererek rolüne çalıştığı çok belli. Dolunay Soysert de Ata’nın mağrur annesi Zübeyde Hanım rolünde yer altından çıkan bir elmas gibi parlamış. Salih Bozok rolünde Serhat Kılıç ise bence hepsinden de iyi. Benim de çok sevdiğim karakter oyuncusu olan Serhat Kılıç iyi bir oyuncu olmasa ne Nuri Bilge Ceylan onla çalışmak isterdi ne de Can Evrenol’un gotik teen slasher filmi “Baskın: Karabasan (2015)” da yer bulabilirdi. “Seksenler” dizisinde komedi de yaptığını düşünürsek dönemin en formda oyuncularından birisi kendisi.
Filmin müzikleri Zülfü Livaneli’ye emanet. Açık hava konserlerinde seyirci rekoru kıran üstad, “Veda”da öyle yerlere müziği serpiştiriyor ki müziği duyduğum anda göz yaşlarıma hâkim olamadım. Duygu yüklü bir film olduğunu söylemek istiyorum ama bunu istismar etmiyor ve tarihi gerçeklikten sapmadan yapıyor (Latife ve Fikriye bölümleri hariç). Fikriye’yi oynayan Şark’ın temsili Özge Özpirinççi, belki de aldığı en değerli rolün altından kalkmasını bilmiş. Ne yazık ki Ezgi Mola için aynısını söyleyemeyeceğim. Latife rolünde abartı bir oyunculuk sergilemiş ama bu onun suçu değil. Senaryo gereği bu şekilde bir rol yapması gerektiğini söylemiş olmalılar diye düşünüyorum. Bana göre 5-10 yıl sonra yeni Türkan Şoray olmaya aday kendisi.
“Veda”da Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ile yakın ilişkisine de bolca yer verilmiş. Tarih kitaplarında sadece doğum ve ölüm yılları geçen bu Selanikli çilekeş kadın, yer yer oğlu ile anlaşmazlığa düşüyor ama ona olan sevgisi kendisini hayata bağlıyor. Balkanlardan Yunan işgali yüzünden yürüyerek İstanbul’a kızıyla gelen bu kederli anne, Mustafa Kemal’in onu bulmasıyla tüm yorgunluklarından arınıyor ya da Atatürk’ün padişaha isyan etmemesini, asılacağını önceden tahmin ediyor. Ama her ne olursa olsun biricik oğluna hakkını helal ediyor. Zübeyde Hanım ve birçokları gözünde padişah kutsal bir ilah adeta. Atatürk işte bu zihniyet karşında Cumhuriyeti kuruyor. Rütbelerinden vazgeçtiği dönemde yaşça büyük olan ve zamanın Kafkas Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir Paşa bile Atatürk’e destek veriyor ve ordusunun hizmetinde olduğunu söylüyor. Kazım Karabekir’i oynayan Sunay Akın’ın paşaya benzerliği de bu kadar olur anca. Cast sorumlularını tebrik etmek lazım.
Makyajları, ışığı, müziği ile birlikte “Veda”, Atatürk filmleri arasında ilk üçe girer. Savaşın yükünü sık sık hastalanarak çeken Atatürk’ü böbrek ağrısı çekerken görüyoruz ya da sık sık başı dönüp bayılıyor. Bu detayların olması Atatürk’ü insanı yönüyle göstermesi bakımından sahici olmuş. Savaş sahnesinde ise Anzaklara karşı en önde mücadele etmesi ve elindeki anca 50 metrelik menzilli tabancası ile düşman askerini vurması hiçbir tarihi kaynakta yok. Üstelik bu sırada kalbinden vuruluyor ve ölümden cebindeki saat sayesinde kurtuluyor. Atatürk’ün siperde iken şarapnel parçası sebebiyle yaralandığını biliyoruz. Livaneli de bu tarz hataları kabul etmiş. Filmin bütçesinin 9 milyon olduğunu düşünürsek nereye gitti bu paralar diye düşünmeden edemiyorum. Hayatımda izlediğim en çiğ savaş sahnesinde kullanmamışlardır herhalde! Birkaç fünyenin patladığı bu sahne ne yazık ki filmin en zayıf sahnesi. Bu destansı siper savaşlarını, ayıp olmasın birkaç dakika gösterelim zihniyeti ile çamur etmişler. Yine de “Veda”, Atamıza söylenen son veda şarkısı olmuş.
Yazar: Umut Uçan