Strings / İpler (2004)

Strings / İpler (2004)

Türkiye’de kuklacılık dendiğinde akla gelen ilk isimlerden biri olan Ünver Oral, “Kukla ve Kuklacılık” isimli kitabında, “Kuklanın geçmişi muhakkak ki insanlık tarihi kadar eskidir.” der. Hindistan’da ortaya çıkan, Orta Asya, Roma ve Eski Mısır’ı aşarak bütün dünyaya yayılan bu kadim sanat, önceleri toprak ve taş, sonraları ağaç, deri ve bez formuna büründü. Ve eskiden olduğu kadar yaygın olmasa da günümüzde hala varlığını sürdürüyor. Hal böyle olunca sinemanın bu köklü anlatı geleneğinden uzak durması da pek düşünülemezdi elbette. Şimdiye kadar kuklaları kullanan birçok film ve dizi görmüşüzdür. Ama hiçbirinin İskandinav menşeli “Strings” (İpler, 2004) kadar etkileyici bir görselliğe sahip olduğunu sanmıyorum. Danimarkalı yönetmen Anders Rønnow Klarlund ile kariyerindeki ilk ve tek senaryosunu yazan Danimarkalı şair Naja Marie Aidt ikilisinin yarattığı bu filmin en önemli özelliği ise tamamen kuklalar ile çekilen ilk uzun metraj film olması.

Prolog

Giriş jeneriği bu büyüleyici evrenin nasıl yaratıldığına dair kamera arkası görüntülerden oluşuyor. Bir yanda filmde emeği geçenlerin isimleri ekranda belirirken, diğer yanda kuklaların arasında Lilliput’taki Gulliver gibi dolaşan kamerayı görüyoruz. Ama bu giriş jeneriği sadece filmin sırlarını açıklamak için koyulmuş gibi durmuyor. Sanki bu görüntüler de filmin vazgeçilmez bir parçasıymış gibi! Yani filmin baş karakterleri olan kuklaların gökyüzündeki Tanrılarını gördükten sonra yeryüzüne, kuklaların diyarına giriş yapıyoruz. İç karartıcı ve acımasız bir dünya burası. Kötülüklerle dolu bu dünyada saf bir genç karşılıyor bizi. İşte “Strings”, bu gencin hüzünlü başlayan ama umutla biten yolculuğunu anlatıyor…

İyi ve Kötünün Kadim Hikayesi

Adeta uykudan önce anlatılan masallardan birini dinliyor gibiyiz, “Strings” filminin sahneleri arasında gezinirken. Evet, karşımızda masalsı bir evren var. Ama bu masal, bir distopyada karşılaşacağımız türden “karanlık”lara bulanmış sanki. Üstüne üstlük bir masal, karakterlerin ve olayların derinlerine inmeyi önemsemezken, bu filmde kuklalara özgü mitolojik bir evrenin inşa edilmesini izliyoruz. Bu nevi şahsına münhasır karışım, ilk bakışta hikâyenin merkezine iyi ve kötünün kadim hikayesini yerleştirirken pek bir yenilik vaat etmiyor gibi gözüken filmin, aslında ne kadar yenilikçi olduğunu da ispatlıyor. Tabii ki sadece iyi ve kötünün hikayesini izlemiyoruz filmde. “Strings”, modernleşirken ruhunu kaybeden, doğa ile bağını unutan insanoğluna yazılmış çarpıcı bir hiciv aynı zamanda.

Sonsuzluktan Sona Uzanan İpler

Şu bir gerçek ki “Strings”, biçem konusundaki yeniliklerinden ziyade biçimindeki etkileyiciliği ile akıllarda kalıyor. “Bir kukla filminin görselliği ne kadar etkileyici olabilir ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Detaylı işçiliğiyle büyüleyen, karakter tasarımlarıyla hayranlık uyandıran, titizlikle hazırlanmış mekân ve kostümleriyle göz dolduran, -atmosferi güçlendiren minimal görsel efektler dışında- her şeyin elle yapıldığı bir dünya… Bu dünyada, ağzı kıpırdamayan karakterlerle özdeşleşiyor, minik “insan”ların koca dertlerini iliklerinizde hissediyor ve sonsuzluktan sona doğru uzanan iplerin dansını seyrederken kendinizden geçiyorsunuz. Şimdi böyle bir filmi küçümsemek ve tüm bunlara kayıtsız kalmak mümkün mü? Sizi bilmem ama bence mümkün değil!

Nefretle Düğümlenenler ve Sevgiyle Bağlananlar

Bir insanın hayatında ne olabilirse bu filmde de onları görüyoruz; hem de yumuşatılmadan, bozulmadan ve allanıp pullanmadan, tüm doğallığıyla… Bir kukla bebeğin doğumu, en az Havvakızından doğan bir bebek kadar mucizevi geliyor bize. Kendi baş ipini kesen bir kukla, bir insanın intiharına şahitlik etmişiz gibi etkiliyor bizi. Ya da birbirini seven iki kuklanın aşkı, iki insanın aşkı gibi yüreğimizi ısıtıyor. Bu yüzden filmde gördüğümüz hiçbir şeyi yadırgamıyoruz. Belki de “Strings” filmini bu kadar güçlü kılan da bu oluyor. Filmin tek olumsuz noktası ise tamamen kuklalarla çekilen bir film için uzun denecek süresi oluyor. Özellikle sonlara doğru filmin temposunda bozulmalar başlıyor ve final sahnesi de sanki biraz oldubittiye getiriliyor. Ama bu kadar kusur kadı kızında da bulunur. Sonuçta “Strings”, kuklalarla çekilebilecek hem en görkemli hem de en mütevazı film olarak hafızalarımıza kazınmayı başarıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir