Tek Mekânlık Filmler – Fatih Yürür (Kitap Tanıtımı)
Ruhu bir kutuya hapsolmuş insan, hayatını hapsolduğu diğer “kutular” çerçevesinde geçirse de aslında özgür olduğu yanılgısına sürekli olarak düşer. Bu yüzdendir ki ona bu dünyada bir mahpustan farkı olmadığını hatırlatan kısıtlayıcı mekânlardan uzak durmayı tercih eder. Hissettirdikleri düşünüldüğünde mekânlar arasında pek fark yoktur; iç bunaltıcı bir odada mahsur kalmak da olabilir, sonsuz sonrasız bir ormanda kaybolmak da… Hapsolmak, belki de insanoğlunun en kadim kabuslarından biridir! Hiç kuşku yok ki filmlerin en cezbedici tarafı da seyirciyi hapsolduğu mekânlardan kurtarmasıdır. Sinema ile kurulan bu kaçış ilişkisinin her zaman doğru olduğunu tabii ki iddia edemeyiz. Zira bazen de filmler, ilginç bir şekilde tam tersini yaparak bizi tek bir mekâna hapseder. Perseus Yayınevi etiketiyle raflardaki yerini alan, Fatih Yürür’ün yazdığı “Tek Mekânlık Filmler” isimli kitap, mekân kavramını ve tek mekânın ne demek olduğunu sorgulayarak meseleyi temellendirdikten sonra, sinemada kullanılan birçok farklı mekân üzerinden kategorilere ayrılmış, geniş yelpazede bir film seçkisi sunuyor.
Nedir Bu Tek Mekân?
Dijital dünyadaki sinema yazılarını yakından takip edenler, sanıyorum ki Fatih Yürür ismine fazlasıyla aşinadır. Zira kendisi film eleştirmenliği konusunda oldukça üretken bir yazar. Ama aynı zamanda, sinema alanındaki yazarlık kariyerini bir üst merhaleye çıkarmak konusunda da son derece azimli! Şu ana kadar “Tek Mekânlık Filmler” kitabı dışında, “Kıyametin Sineması: Post Apokaliptik Filmler” ve “Kötü Karakterin Yükselişi” isimlerinde yayımlanmış iki kitabı bulunan Yürür’ün, “Sinemanın Maskeleri” isimli yeni bir sinema kitabının da yolda olduğunu hatırlatalım. Ülkemizin sinema kültürüne, yazarlık dışında kısa film yönetmenliği ile de katkı sunan Yürür, çektiği “Zemin Kat” ve “Geleceği Olmayan Adam” kısa filmlerinde “tek mekân”ın hem kısıtlayıcı hem özgürleştirici, o uçsuz bucaksız olanaklarından yararlanıyor. Kitabın giriş mahiyetindeki “Neden Tek Mekân?” başlıklı bölümünde, bu filmleri yazarken ve çekerken yaşadıklarını dürüst bir dille anlatan yazar, bir filmi tek mekâna hapsetme düşüncesinin arkasında yatanları irdelemeyi de ihmal etmiyor. Öte yandan ilk kısa filmini çekmek isteyenlere rehber niteliğinde bilgiler verirken, ilk kısa filmini çekerken benzer şeyleri yaşamış olanların da kitapla kurduğu bağı güçlendiriyor.
Tek Mekâna Sığdırılan Dünyalar
Açıkça söylemek gerekirse “Tek Mekânlık Filmler”, çok konuşan bir kitap. Ama boş konuşmadığını da peşinen söyleyelim; kitap vaat ettiği bilgiyi fazlasıyla veriyor! Sadece kitabın bu çok konuşan yapısının, başlangıçta size aşırı gelebileceğini söylemek istiyorum. Zira bazı anlarda, “Acaba meseleleri daha kısa anlatamaz mı?” dediğiniz oluyor. Ama Fatih Yürür’ün üslubuna alıştıkça kitabı kabullenmekte pek zorluk çekmiyorsunuz. Hatta yazarın samimiyeti sizi o derece etkiliyor ki sanki karşınıza geçmiş de sizinle sinema üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştiriyormuş gibi hissediyorsunuz. Evet, bu tek taraflı bir sohbet gibi gözükebilir; ama zihniniz akıp giden sayfalar boyunca bu sohbete sürekli iştirak ediyor. Bu hayali sohbet sırasında, bazen yazarın zikrettiği filme başka bir alternatif sunuyor, bazen yazarın düşüncelerine katılıyor, bazen de yaptığı çıkarımlar karşısında etkileniyorsunuz. Sizi kitaba bağlayan, zamanın nasıl geçtiğini unutturan bu üslup, ancak ve ancak samimiyet ile bilginin başarıyla harmanlanmasıyla elde edilebilir kuşkusuz. Zaten “tek mekân”a sığdırılan dünyalar arasında yaptığınız bu uzun yolculuk boyunca (kitap toplamda 500 sayfadan oluşuyor) hem Yürür’ün kalemine ne kadar hâkim bir yazar olduğunu anlıyorsunuz hem de onun sağlam bir sinefil olduğunu adım adım keşfediyorsunuz.
Çeşnisi Bol ve Lezzetli Bir Kitap
Kasvetli bir eve sıkışıp kalanlar, denizin ortasında çaresizce çırpınanlar yahut uzayın derinliklerinde seslerini duyurmaya çalışanlar… Yazar, tek mekânda geçen film dendiğinde aklınıza gelen ve de gelmeyen birçok mekânı baz alarak oluşturduğu yirmiye yakın kategori içinde, onlarca filmi detaylı bir şekilde masaya yatırıyor. Her kategori için özenle seçtiği belli olan kalburüstü filmlerin mekan bağlamında tahlillerini yapmakla kalmıyor; aynı zamanda filmleri akrabalık bağı olan filmlerle kıyaslıyor; yönetmen, senarist ve oyuncuları mercek altına alıyor ve az duyulan bilgiler ile kâşif tarafımıza sesleniyor. Fatih Yürür, genel olarak filmleri kendi başlıklarında inceliyor; ama bunun yanında az da olsa bir kategori başlığı altında topladığı filmleri kısa kısa anlatmakla yetindiği de oluyor. Nihayetinde kısaca bahsettiği envaiçeşit film ile birlikte, elliden fazla filmi başlı başına incelediğini hesapa katarsanız, kitap bittiğinde kendinizi çeşnisi bol ve lezzetli bir yemek yemiş gibi doymuş hissediyorsunuz.
Başvuru Kaynağı Niteliğinde
Tek mekânda geçen filmler söz konusu olduğunda, belli başlı filmlerin adının sürekli tekrarlandığı, diğerlerinin ise unutulduğu ya da yok sayıldığı yadsınamaz bir gerçektir. Aslında bu kitabın değeri de tam bu noktada ortaya çıkıyor! Zira Fatih Yürür, dillere pelesenk olan filmleri mümkün olduğunca azaltarak, çoğunlukla alışılmadık tercihlerle donatılmış ve alternatif diyebileceğimiz bir seçki ortaya koyuyor. Bunu yaparken de zaman zaman filmlerin selefleri ve halefleri arasındaki ilişkileri gözler önüne sererek, bize zamanda ufak bir yolculuk yapma şansı tanıyor. Böylece hem konu üzerinde araştırma yapmak isteyenlerin ufkunu genişletiyor hem de tek mekân filmlerine malzeme olmuş konuların yıllar içindeki farklı kullanımlarına ışık tutuyor. Değişik okuma deneyimlerine açık kapı bırakan kitap, başından sonuna yazarın belirlediği sırada okunabileceği gibi, kitabın zengin ve faydalı içeriği göz önünde bulundurularak bir başvuru kaynağı olarak da kullanılabilir. Tercih sizin… “Tek Mekânlık Filmler”, ondan nasıl yararlanırsanız yararlanın, kitaplığınızda bulunması gereken bir eser olduğunu; açık yürekli giriş kısmı, meseleyi temellendirme biçimi, kategorileri yaratıcı kullanımı, harcıâlem eğilime uzak film tercihleri ve güçlü olduğu kadar keyifli tahlilleri ile fazlasıyla ispatlıyor.
Son olarak, bana bu kitabı hediye eden Perseus Yayınevi’ne çok teşekkür ediyorum.