Çanakkale 1915 (2012)
Çanakkale 1915 filmini ilk kez 2012 yılında Artvin’in Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezi’ndeki sinema salonunda izlemiştim. O zaman ki milli duygularımla oldukça beğenmiştim. Ama bugün doğal olarak filmi izlerken daha farklı okumalar yaptım.
Belgesel Kıvamında Bir Film
Çanakkale Savaşı tarihi yazılırken tarihsel veya bilimsel bir dil kullanmak yerine edebi bir dil kullanılır her zaman. Destansı anlatımlar ve mitsel söylemler ile aktarılır. 2012 yapımı Çanakkale 1915 filmi de tam olarak bu tadı veriyor. Çanakkale deyince alt başlıklar olarak Koca Seyit, Kınalı Hasan, Mehmet Çavuş gibi kahramanların isimleri ve hikayeleri canlanır kafamızda. Bu kahramanlara ait hikayeler bugüne kadar birçok şiirin, hikâyenin, romanın, filmin, tiyatronun dramatik yapısında kullanılmıştır. Dolayısıyla savaşa dair bu anılar anlatıla anlatıla içi boşaltılmıştır. Bu film de bu bilindik kalıplardan kurtulamamıştır. Ayrıca düşük bir bütçeyle çekildiği için birçok tarihsel olay yüzeysel kalmıştır. Yine bu nedenle Çanakkale Savaşı’nın görkemine uygun görüntüler elde edilememiştir. Filmde başından sonuna kadar devam eden bir yada birkaç karakter üzerinden anlatılan dramatik bir kurgu yok. Bu da filmi belgesel kıvamında bir film yapmıştır.
Hey Gidi Koca Seyit
Çeşitli mecralarda filmle ilgili en çok eleştirilen sahne Seyit Onbaşı’nın 276 kiloluk mermiyi topa sürdüğü sahnedir. Ben de eleştirileri hak eden bir sahne olduğunu düşünüyorum. Bu sahnenin gerçeklikten uzak olduğu, mantık hataları ile yazılıp çekildiği konusunda yapılan eleştirilere katılmak dışında bir şey söyleyemeyeceğim.
Mustafa Kemal’in Tarih Sahnesine Çıkışı
Filmde en heyecanlandığım, en beğendiğim ve en unutamadığım sahne, Mustafa Kemal’in 57. Alay ile Arıburnu cephesine geldiği sahnedir. Mustafa Kemal yedek tümen komutanı olmasına rağmen savaş emirlerine uymayarak, komutasındaki 57. Alayı alır, Arıburnu’nda ki 27. Alay’ın yardımına gelir. Bu sahnede yedi cihana hükmetmiş bir imparatorluğun postalsız, silahsız kalmış ordusunu izleriz. Mustafa Kemal atı üzerinde erlerin arkasından gelir. Bu sırada Osmanlı Ordu Marşı çalar. Bu sahneyle kötü giden savaşın gidişatının değişeceğini, bununla birlikte bir milletin kaderinin de değişeceğini anlarız. Bu filmi 16-17 yaşlarında idealist bir çocukken izlediğimde, aşırı yükselmiş ve arkadaşımın kulağına eğilerek “Bu nasıl bir sahne, Viyana kapılarına dayanasım geldi!” demiştim. Film hakkında değişmeyen tek düşüncem bu sahneye ait. Gerçekten insanın duygularını harekete geçirmeyi başarmış, son derece güzel bir sahnedir.
Sonuç Olarak
Filmin senaryosu Turgut Özakman’ın Diriliş adlı eserinden uyarlanmıştır. Fida Film ve Örümce Yapım ortaklığında çekilen filmin yönetmenliğini Yeşim Sezgin yapmıştır. Açıkçası bir savaş filmini bir kadın yönetmenin çekmiş olması hafiften gururumu okşamadı değil. Filmde kullanılan müzikler de dahil Çanakkale Savaşı kalıplarının dışına çıkılamamış. Yine de film için kötü bir film demek de mümkün değil bence. Düşük bütçe, ortalama oyunculuklar, kalıplaşmış hikayeler ile yapılabilecek en iyi film olduğunu söyleyebilirim. Ve her şeye rağmen izlenmeye değer olduğunu ekleyebilirim.
Yazar: Ayşenur Özdemir