Maden (1978)

Maden (1978)

Filmin yapımcısı ve yönetmeni olan Yavuz Özkan aynı zamanda senaryoyu da yazmıştır. Filmi bu kadar gerçekçi ve başarılı yapan şey ise şüphesiz Yavuz Özkan’ın yıllarca bir maden işçisi olarak çalışmış olmasıdır. Filmin oyuncu kadrosunda Tarık Akan, Cüneyt Arkın, Hale Soygazi, Meral Orhonsay, Halil Ergün ve Tavşanlı Linyit Madeni işçileri bulunuyor. Filmdeki gerçek oyuncuların işçiliklerinin yanı sıra işçilerin oyunculukları da oldukça başarılıdır. Bu sayede 1978 yılında düzenlenen 15. Antalya Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Erkek Oyuncu (Tarık Akan), En İyi Kadın Oyuncu (Hale Soygazi) ödüllerini almıştır.

Tarık Akan’ın Sinemadaki Dönüşümü 

Tarık Akan’ın sinema kariyeri, 1970 yılında Ses dergisinin düzenlediği yarışmada birinci olması ile başladı. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Gülşen Bubikoğlu, Filiz Akın gibi dönemin kadın starlarıyla filmler çevirdi. Ertem Eğilmez’in romantik komedilerinde, sıcak aile filmlerinde ve Hababam Sınıfı’nda oynayarak tanınırlığını arttırdı. Aynı zamanda oyunculuk anlamında pişti. Sinemadaki ilk hocası Ertem Eğilmez’di. Fakat Ertem Eğilmez ile şöyle bir sorun yaşıyordu: Eğilmez, Akan’ın Arzu Film Şirketi’ne bağımlı olmasını ve başka yapım şirketlerinden gelen işleri reddetmesini istiyordu. Tarık Akan ise bağımsız bir oyuncu olmayı arzuluyordu. Bir süre daha Arzu Film’le çalışsa da Ertem Eğilmez ile arasının açılması pahasına buradan ayrıldı. 

1977 yılında Yeşilçam’da erotik filmler furyası başlamıştı. Sansür artmıştı. O dönemde çekilen filmleri gösterime sokmak imkansızdı. Tüm sinema çalışanlarının parasız kaldığı bir dönemdi bu. Set çalışanlarının, oyuncuların, yönetmenlerin, senaristlerin yani tüm sinema emekçilerin bir araya geldiği büyük bir Ankara yürüyüşü düzenlendi. Tarık Akan yani o yeşil gözlü, bebek yüzlü, genç kızların hayallerini süsleyen çapkın delikanlı sosyalist bıyıklarıyla ilk defa burada karşımıza çıktı. 

Yıl 1978 olmuştu, yani aradan bir yıl geçmişti. Tarık Akan hem erotik filmler döneminin sinemamızda yarattığı durgunluk hem de Arzu filmden kötü ayrılmasından kaynaklı uygulanan ambargo nedeniyle iki yıldır işsizdi. Tam da bu dönemde Yavuz Özkan elinde bir senaryo ile karşısına çıktı. Bu film Türk sinemasının kült filmleri arasında yerini alacak olan Maden filmiydi. Akan, senaryoyu beğenmişti. Fakat az önce söz ettiğim ambargo sebebiyle bir Tarık Akan filmini gösterime sokmak imkansızdı. Tek çare Tarık Akan’ın yanına başka bir star koymaktı. Bu sefer Cüneyt Arkın’ın kapısı çalındı. Aslında bir filmde iki jönün başrolü paylaşması sinema tarihinde çok az rastlanan bir durumdu. Üstelik bu sırada Cüneyt Arkın kariyerinin zirvesindeydi. Sürekli rakip olarak karşılaştırıldığı Tarık Akan’ın kariyeri ise bitme noktasındaydı. Cüneyt Arkın’ın filmi reddetmesi Tarık Akan’ın kariyerini bitirmeye yetebilirdi. Ama bunu yapmadı. Cüneyt Arkın’ın teklifi kabul etmesi bir sinema emekçileri dayanışması örneği oldu. Tarık Akan beyazperdeye tekrar çıkma şansını onun sayesinde buldu. Üstelik başrole en yakın rol olarak. Sadece bu da değil; Tarık Akan en başından beri istediği toplumcu imajı oluşturmak için bir fırsat bulmuştu artık. Bu film ile birlikte hem politik kimliği hem de oyunculuk kimliği istediği yönde gelişmeye başlamıştı. Ve yıllar sonra “Bu dönemin oyunculuk hayatının en parlak dönemi olduğunu” bizzat kendisi söyleyecekti. 

Bu uzun girizgahtan sonra, beyaz perdedeki yakışıklı çapkının halktan bir emekçiye dönüşmesinin ilk adımı olan Maden filmine geçebiliriz artık.

Sembolik Anlatıma Sahip Politik Gerçekçilik 

Film, karanlıkta hareket eden ışık görüntüleri ile açılır. Bu ışıkları ayak sesleri destekler. Filmin ilk sahnesi yaratıcılık bakımından etkileyicidir. Daha ilk saniyelerde sembolik anlatımın hâkim olduğu bir film izleyeceğinizin işaretidir. Bu sırada bir yandan jenerik akarken bir yandan da karanlıkta hareket eden ışık görüntülerinin yerini insanlar alır. Kafalarında ışıklı baretleriyle yerin altına giren maden işçileridir bunlar. Bu işçi kalabalığı içinden iki kişi dikkatimizi çeker: Tarık Akan (Nurettin) ve Cüneyt Arkın (İlyas). Filmin konusu şöyledir, bir maden işletmesinde kötü koşullarda çalışan işçilerin, aralarında bulunan bir devrimci olan İlyas tarafından örgütlenmesi ve akabinde gelişen olaylar anlatılmaktadır. Gün geçmiyordur ki maden bir can almasın. Fakat işletme sahibi asıl sorunu çözmek için şartları iyileştirmek yerine işçilerin dikkatini başka yöne çekmek ister. Eğlence çadırı getirtir. Eğlence ile işçilerin gözünü boyar, dikkatini dağıtır. Bu tüm zamanlar için geçerli bir taktiktir. 

Bu filmde patron eleştirisinin yanında farklı olarak sendikalarda eleştirilir. Türk sinemasının diğer sosyalist filmlerinde olduğu gibi ‘sendikalaşın’ tavsiyesinin aksine işçi ölümlerinden patron kadar sendikada suçlanır. Buradaki sendika İlyas karakterinin ifadesiyle ‘patronun kucağına oturmakta’ ve işçinin sömürülmesine destek vermektedir.  

İlyas işçileri bilinçlendirmek ister. Ve bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkmayı amaçlar. Ama bu göründüğü kadar kolay değildir. İşveren ve sendika başkanı tarafından mimlenmiştir. İşçiler kendi aralarında bir toplantı yaparlar. Bu sırada Nurettin gaza gelip biraz da İlyas’ı taklit ederek konuşma yapar. Ve o efsane replik burada söylenir: “Para lazım ama paradan başka şeyler de lazım…” Bu taklit Nurettin karakterinin değişiminin ilk adımı olur. Nurettin evli bir adamdır ve akşamları gecekondusuna gider. Fakat İlyas işçilerle birlikte yatakhanede kalır. Bir gece kız kardeşinden bir mektup alır. Kardeşi akademide yaşadığı zorlukları, öğrencilere uygulanan baskıyı anlatır. Faşizme, emperyalizme, sömürüye, değindiği politik içerikli mektubuna “size güveniyoruz abi, işçilere” şeklinde son verir. Filmde bu tarz Marksist söylemler hikâyeye başarılı bir şekilde yedirilerek bolca kullanılır. İlyas dışarıda mektubu okurken düşüncelere dalmış ve yatakhaneye dönmüştür. Uyuyan işçiler onu sinirlendirir ve arkadaşına “dürt şunları, ez azından horlamasınlar” der. Bu da politik gerçekçiliğini koruyan oldukça sembolik bir sahnedir. Devrim yapması beklenen işçilerin horlayarak uyuması güzel bir göndermedir.

Köyde Toprak Ağaları, Şehirde Patronlar 

Filmde Tarık Akan evli, çocuklu, fakir bir adamdır. Maden ocağına getirilen eğlence çadırındaki halkacı kız ile (Hale Soygazi) kısa süreli bir gönül ilişkisi olur. Hale Soygazi ve çadırdaki diğer kadınların filmde önemli bir yeri vardır. Çünkü onlar da sömürünün bir başka alanı olan kadın bedenini temsil etmektedirler. Bu, başarılı ve gerçekçi bir şekilde filme yedirilmiştir. 

İlyas işçiler arasında devrim devri değiştirir minvalinde konuşmalar yapmaya devam eder.  Bu sırada Nurettin, abi yerine koyduğu İlyas’a halkacı kız ile yaşadığı gönül meselesini açar. İlyas öfkelenir. “Biz nelerle uğraşıyoruz, senin derdine bak. Bundan sonra seninle merhaba, merhaba. Senin gibi uçkur düşkünü ile işim olmaz benim” diye hiddetlenir. Bu öfkesini yine sisteme yöneltir ve işverenler hakkında bağıra çağıra konuşmaya başlar. “Köyde toprak ağaları anamızı beller. Şehre geliriz patronlar…”  Bu sırada kimliği belirsiz bir araba geçer ve işçileri kurşunlar. Asıl hedef tabii ki İlyas’tır. Ama İlyas ile birlikte başka işçiler de yaralanır. Bence bu sahne, bu filmden bir yıl önce Taksim’de gerçekleşen 1 Mayıs olaylarına bir göndermedir. 

Nurettin’in asıl dönüşümü buradan sonra olur. Ölümün kıyısından dönmek Nurettin’i etkiler. Sahip olduklarının kıymetini anlar. Eve gelir ve hiç yapmadığı bir şey yapar. Karısına ve çocuklarına sevgi gösterir. Bu durum karısını şaşırtırken oğluna komik gelir. Bu ayrıntı hikayeler gerçekçilik hissini destekler. Nurettin için artık değişim vaktidir. İlyas’ın boş bıraktığı alanı doldurur. Ertesi gün maden ocağına gidip adına birinci vites dedikleri işi yavaşlatma eylemini başlatır. Hastaneye giderek İlyas abisiyle arasını düzeltir. Nurettin bambaşka biri olmuştur. Eve gelir. Karısı ve bir komşu kadın arasında geçen konuşmayı duyar. Karısı durumlarını “Sen eşek olduktan sonra semer vuran çok olur” şeklinde kendince ifade eder. Bunu duyan Nurettin sinirlenir. Camdan içeriye bağırır. 

“Biz eşek değiliz. İşçiyiz, işçi… Bu dünyayı biz yarattık ulan. Ne varsa bizim sayemizde var.” diyerek içeri girer. Daha sonra “Beyaz olmalı. Duvarlar beyaz, perdeler, örtüler beyaz olmalı. Bizim evimiz beyaz olmalı. Bembeyaz, temiz, bembeyaz… Karanlık olmamalı. Beyaz… Her şey bembeyaz… Beraber, beraber, beraber yapacağız. Hep beraber çıkacağız aydınlığa.” şeklinde sözler söyleyerek şuursuzca evi boyamaya başlar. Nurettin’in kara önlüklü oğlu ve kara yazmalı karısıyla evini beyaza boyadığı bu sahne yine metaforik anlatımlı bir sahnedir. Karakterin aydınlandığını, karakterle beraber Tarık Akan’ın da farklı bir kimlik oluşturduğunu haber verir bize. Bu sahne, Nurettin’in “Herif bize öküz bokuna bakar gibi bakıyordu ama birlik olunca ayağımıza geldi.” sözüyle biter. Uyanış başlamış, birlik olma vakti gelmiştir.

İşçiler Birleşin 

İlyas iyileşmiş, işe geri dönmüştür. Eylemlerine kaldığı yerden devam etmeyi planlıyordur. Fakat iş verenin de bir planı vardır. İlyas’a bu işin fıtratına uygun bir suikast düzenler; İlyas’ın indiği ocağın çökmesini sağlar. İşçilerin göçükten kurtulmaya çalıştığı anlar yakın tarihte toplumsal travmamız olan Soma olayını hatırlattı bana. Biz dışarıda beklerken işçilerin içeride yaşadıklarını hissetmemi sağladı. 

İşçiler göçükten İlyas’ın ölüsünü çıkarır, onu kutsal bir nesne olarak taşırlar. Bu sahne Tarık Akan’ın 9 yıl sonra oynayacağı “Çark” filmindeki final sahnesine çok benzer ve aynı güzelliktedir. İşçilerin göçükten çıktığı son sekansta duyduğumuz müzik, izlediğimiz görüntüler karşısında güçlü kalmak çok zor. Kolların kenetlenmesi ile görüntü donar ve komünist manifestoda geçen ‘işçiler birleşin’ mesajıyla film sona erer. 

Maden politik dram türünde kusursuz, tertemiz bir iştir. Kaliteli bir işçi filmidir. Replikler arasına yerleştirilmiş manifesto niteliğinde mesajlar içerir. Aynı zamanda Tarık Akan’ın filmografisinde çok önemli bir yere sahiptir. Romantik komedi jönlüğünden toplumsal gerçekçi filmlerin başrol oyunculuğuna doğru dönüşümünün ilk adımıdır. Daha önce oynadığı filmlerin aksine Tarık Akan’ı madenci kostümü, işçi bareti, hatta ev sahnelerinde içliği ile görürüz. Yakışıklılığından hiçbir şey kaybetmemiştir. Ama fikirleri yüz güzelliğinin önüne geçmiştir artık. Aynı zamanda filmde canlandırdığı karakterin yaşadığı değişim, oyuncunun kariyerinde hedeflediği değişimin işaretidir.

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir