Roma’da Bir Cinayet

Roma’da Bir Cinayet

Yazıyı dinlemek ister misiniz?

İlk gösterimi 2023 yılında yapılan “Roma’da Bir Cinayet”; gerçek aşkın varlığını, aşkın şehri Roma’yı merkezine alarak sorgulayan bir oyun. Bosna Savaşı’nı ve bu savaşta Müslümanların katledilmesini sahneye taşıyan ilk tiyatro oyunu olan “Aliya”nın yazarı olarak tanıdığımız Elçin Gürler’in yazdığı ve başrolde etkileyici bir performans ortaya koyan Kubilay Penbeklioğlu’nun yönetmenliğini üstlendiği oyunu, 05 Mart 2024 tarihinde Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki Osman Hamdi Bey Kültür Merkezi’nde izleme fırsatı buldum.

Roma’ya Çıkan Her Yol Mübah mıdır?

80 dakikalık tek perde bir oyun olmasına rağmen akıp giden “Roma’da Bir Cinayet”, temposunu neredeyse hiç kaybetmezken merakımızı da diri tutmayı başarıyor. Ama açık konuşmak gerekirse bunu sağlayan tekstin gücü değil, oyuncuların başarısı oluyor. Sık sık dördüncü duvarı yıkarak seyirciyle konuşan oyuncular, çoğu zaman doğaçlama yapmaktan da imtina etmiyorlar. Özellikle karşılıklı gelişen diyaloglarda bariz bir şekilde kendini belli eden tavsama sorunu, oyuncuların kişisel çabaları sayesinde çekilir hale geliyor. Eğlenceli anlar ve komik espiriler bizi oyunda tutmayı başarıyor ama olayların birbirine bağlanmasında ve geçişler konusunda ortada büyük bir sorun olduğu da aşikar. Hikayenin zayıf yönlerinin farkında olan yönetmen Kubilay Penbeklioğlu ise kendini kısıtlamadığı gibi diğer oyunculara da özgür bir alan sağlamış gibi gözüküyor. Bu sayede hikayenin zayıf tarafları, oyuncuların yeteneklerini gösterdikleri anlar ile gizleniyor. Ya da gizlenmeye çalışılıyor diyelim…

Oyuncu kadrosunda Kubilay Penbeklioğlu’na Zeynep Gülmez, Melek Şahin, Betül Dikyol ve Volkan Kemal Yalav eşlik ediyor. Oyunda adeta bir dinamo görevi gören Kubilay Penbeklioğlu’nun performansı, 2023 yılında “Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri”nde “En İyi Komedi Oyuncusu” ve “Kristal Çam Ödülleri”nde “Yılın En İyi Tiyatro Sanatçısı” payeleri ile taçlandırılmış. Kubilay Penbeklioğlu’nun bu ödülleri hak ettiğine dair hiç kuşku yok. Yılların tecrübesini sahnede izlerken fark ediyoruz ki onun olduğu her sahnenin enerjisi anında yükseliyor. Dolayısıyla bu da seyir keyfinizi fazlasıyla etkiliyor, çoğu zaman sıkılmanızı da onun “çılgın” performansı engelliyor.

Yine de Roma’ya çıkan her yol mübah değildir diye düşünüyorum. Yönetmen olmanın da rahatlığıyla Penbeklioğlu, hikayeyi istediği gibi bölüyor, seyirciyi istediği gibi manipüle ediyor. Evet, bu hamlelerin hikayenin zayıf taraflarını örttüğünü söyledik ama çok sık tekrarlanmaları hikayenin akışına zarar veriyor. Oyun ilerledikçe aynı rahatlığı diğer oyuncular da gösteriyor ve işler çığırından çıkıyor. Oyun boyunca, ilk edebi ürünlerimizde olduğu gibi hikayenin akışı gelişigüzel bir şekilde bölünüyor, oyuncular istedikleri eklemeleri yapıyorlar. Bu durum izlediğimiz şey konusunda bizi sürekli ikilemde bırakıyor. Neticesinde ne anlatılanları sorgulayabiliyoruz ne de hikayeye dahil olabiliyoruz.

Her Aşk bir Cinayet midir?

Aşka inanmayan bir baba ve aşk için her şeyi yapan oğlunun çatışması üzerine kurulu olan hikaye, bu çatışmayı bir yere taşımadan monoton bir şekilde ilerliyor. Çıkarlar üzerine kurulu olan ilişkilerin aşk değil bir cinayet olduğunu söyleyen oyun, gerçek aşk namına pek bir şey söyleyemiyor. Mantık evliliği ile hayatını kurtarmaya çalışan bir kız olan Melis ve aynı dünya görüşüne sahip annesi Bendegül, oyunun sonunda sanki aşkın en yüce savunucusuymuş gibi bize sunuluyor. Aşka inanmayan baba Hakkı Eroğlu ise istemeden gerçekleştirdiği evlilik ile büyük bir değişime uğruyor. Ama nasıl değişiyor? Neden aşka inanmıyordu? İlk evliliğinde onu rahatsız eden şey neydi? Bu gibi soruların cevabı bir türlü bize verilmiyor. Sebeplerle ilgilenmemizi istemeyen oyun, sonuçlarla meşgul olmamız için her türlü hamleyi yapıyor. Neticesinde de zeki kız ile aptal oğlanın ahenksiz ilişkilerine ya da boşanma avukatı bir adam ile nikah memuru olan bir kadının evliliğinin ironisine gülmemiz bekleniyor.

Elbette bunlar hikaye için büyük sorun teşkil ediyor. Ama karakterlerin yaşadıkları olaylar neticesinde inandırıcı bir değişim geçirmemeleri oyunun en büyük sıkıntısını oluşturuyor. Aşka inanmayan babanın aşktan sırılsıklam olmuş oğlu Tevfik Eroğlu ise başından beri ne istediğini bilen ve ona göre davranan bir karakter olarak diğer karakterlerden ayrılan bir konumda bulunuyor. Tevfik, çoğu zaman aşk için yaptığı saçmalıklarla bazen bizi sinir edip bazen de bizi gülme krizine soksa da oyunun dünyasındaki en tutarlı kişi olarak hafızalarımıza kazınıyor. Karaktere hayat veren Volkan Kemal Yalav ise sahnedeki tüm hengâmeye ve ünlü oyuncuların ışıltısına rağmen sessiz sedasız bir oyunculuk ile sahnede parlamayı başarıyor!

Hikaye açısından mekan, en az hikayenin karakterleri kadar önemlidir. Bu yüzden gelelim tüm bu olayların yaşandığı şehre, yani Roma’ya… Açıkçası oyunun Roma’da geçiyor olmasının hikayeye pek bir şey kattığını söyleyemeyiz. Aşkın şehri dendiğinde akla Venedik, Paris, Londra ve hatta İstanbul’da gelebilir. O zaman neden Roma? Bu soruyu haklı olarak soruyoruz. Zira mekan hikayeye hizmet etmek zorunda; bu yüzden de mekan seçimi öylesine yapılmamalı diye düşünüyorum. Üstelik tiyatronun imkanları da ortada; size Trevi Çeşmesi’ni gösterecek, Roma’nın atmosferini solumanızı sağlayacak bir görsellik de sunmuyor. Açıkçası tiyatronun böyle bir görevi de bulunmuyor. Ama seçilen mekanın, anlatılan hikayede bir görevi olmalı! Sadece gösteriş meraklısı Melis istedi diye çiftin nikahları Roma’da kıyılıyor. Zorlama bir biçimde de Tevfik’in nikah memuru olan annesi Füruzan, Roma’daki bu nikaha dahil oluyor. Biz sahnede sadece bir masa ile iki sandalye görüyoruz, karakterlerimizin hepsi Türk ve hikayenin Roma’da geçmesi için ortada herhangi mantıklı bir sebep yok. Bu sebeple oyunda Roma, maalesef sadece bir ilgi çekme numarasından ibaret kalıyor.

Roma’da Cinayet Yok

Tüm bunların ışığında oyunun yazarı Elçin Gürler’in bulduğu parlak fikirleri tutarlı bir hikayede birleştiremediğini ve yarattığı eğlenceli karakterleri vermek istediği mesajlara göre geliştiremediğini söylersek yanılmış sayılmayız. Yönetmen Kubilay Penbeklioğlu ise elindeki teksti sahneye koyarken zayıf kısımları görmezden gelerek eğlenceli olanı daha eğlenceli kılmak için uğraşıyor. Oyuncuların birbirleri ile uyumunun güçlü olduğu “Roma’da Bir Cinayet”, bu sayede keyifli bir seyirlik sunuyor. Ama bunun yanında kadın erkek ilişkileri üzerine ettiği zayıf kelamlar ile gerçek aşk üzerine akılda kalıcı hiçbir şey sunamıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir