Kurtuluş Savaşı ve Uzaylılar: “TEHLİKELİ BÖLGE” (2025)

Kurtuluş Savaşı ve Uzaylılar: “TEHLİKELİ BÖLGE” (2025)

Sinema, başlangıcından bu yana insanlığın en büyük ilgi alanlarından biri olan tarihi olayları, farklı şekillerde işlemekten asla vazgeçmedi. Öyle ki bazen tarihi figürler hiç aklımıza gelmeyecek kurgusal dünyalar içine yerleştirilirken bazen de tarihi olaylar kurgusal dünyalar için bir fon vazifesi gördü. Mesela bu konuda ilk akla gelen filmlerden bir tanesi, Guillermo del Toro’nun yönettiği, ürpertici masalsı dünyası ile bizi şaşırtan “Pan’s Labyrinth” (Pan’ın Labirenti, 2006) olur. İkinci Dünya Savaşı sonrası faşist İspanya’nın acımasız gerçekliğini gözler önüne seren film, genç bir kızın fantastik dünyası ile savaşın yarattığı yıkımı birleştirerek unutulmazlar arasına girmiştir. Yine İkinci Dünya Savaşı döneminde geçen “Captain America: The First Avenger” (Kaptan Amerika: İlk Yenilmez, 2011), aslında görünürde zayıf bir askerin nasıl bir süper kahramana dönüştüğünü anlatırken hikâyeyi Nazilerin karanlık dünyasını resmettiği tarihi zemine oturtarak ilginç bir harman ortaya koyar. Ramazan Ekmekçi’nin yazıp yönettiği “Tehlikeli Bölge” (2025) ise Türk sinemasında tarih ile bilimkurgu türünü aynı potada eritmeye çalışan ilk denemelerden biri olarak öne çıkıyor. Büyük Taarruz’a üç gün kala Mustafa Kemal’in özel bir görev için seçtiği bir grup askerin hikâyesini merkezine alan filmin oyuncu kadrosunda Kadir Parlak, Ozan Turan, Hasan Şenbayrak ve Sevim Oyar gibi isimler yer alıyor.

Hezeyanların Gölgesinde Kalan Parlak Fikirler

Son zamanlarda Türk sinemasında, özellikle korku ve gerilim türünde, alışılmışın dışına çıkan ve farklı konular anlatan yapımlara hasret kalmıştık. Bu yüzden “Tehlikeli Bölge” filminin duyurulması ilaç gibi gelmişti. Kurtuluş Savaşı için alternatif bir tarih hikâyesi yaratarak uzaylılarla savaşan Türk askerlerini anlatma fikri her ne kadar kağıt üzerinde oldukça parlak ve heyecan verici dursa da ne yazık ki beyaz perde gördüğümüz şey, bu heyecana hiç mi hiç yakışmıyor. Filmin saymakta zorlanacağımız kadar problemi bulunsa da en başta hikâye anlatımı açısından sınıfta kaldığını vurgulamak gerekiyor. Yerli ve yabancı yapımlardan aparılmış fikirler, başı sonu olmayan ve neresinden tutulursa tutulsun elde kalan bir senaryonun içine sıkıştırılmaya çalışılıyor.

Üstelik filmin hikâyesinin arka planını oluşturan Büyük Taarruz’un öncesinde yaşananlardan hiç bahsedilmemesi, Kurtuluş Savaşı’nın birkaç çadır ve bir komutana indirgenmesi, düşman askerlerini zevküsefa yapan birkaç berduştan ibaret gösterilmesi de rahatsız edici detaylar olarak karşımıza çıkıyor. Kahramanlarımız bizzat Atatürk’ten gelen bir emri yerine getirmek için özel göreve çıkmalarına rağmen Atatürk’ü perdede hiç görmüyoruz. Hadi bunlar gibi detayları görmezden geldik diyelim ama filmin asıl anlatmak istediği alternatif tarih hikâyesindeki yüzeysellik, görmezden gelemeyeceğimiz kadar büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Kozmopolit bir İntihar Timi

Osmanlı’yı temsil eden bu özel intihar timi; Türk, Kürt, Makedon, Arnavut gibi farklı kökenlerden gelen askerleri bir araya getiriyor. Elbette bu çok güzel bir fikir. Ama… Elbette yine bir “ama” var. Mesela sosyal medyada “Yerli Wolverine” olarak bilinen Özer Tetik’in hayat verdiği karakterin kaslarını sergilemek için üniformasının kollarını yırtması ya da yerli yersiz üstünü çıkarması gibi Hollywood filmlerini çağrıştıran sahneler, bize bu askerlerin Osmanlı askeri olup olmadığını sürekli sorgulatıyor. Ama çok daha önemlisi bu karakterlerin hiçbirinin geçmiş hikâyesi yok! Bu da kahramanlarımızın karakter olmayı başaramayan, karikatürize edilmiş tipler olarak karşımıza çıkmasına sebep oluyor. Tütüne bağlılığı ile öne çıkan bir Türk, neredeyse hiç konuşmayan vakur bir Kürt, sert görünümünün altında masum baba figürü yatan bir Makedon, aksak ayağına rağmen liderliğini kanıtlamaya çalışan, ailesini kaybetmiş bir Arnavut… Ekibin geri kalan bazı üyeleri için ise bu basit tanımlamaları yapmak bile mümkün değil; hikâyeye sadece uzaylılar tarafından öldürülmek için yerleştirilmiş gibi duruyorlar. Hiçbir derinlik barındırmayan bu zayıf karakterler, takdir edersiniz ki bir filmi sürükleyecek güce sahip olmayı başaramıyor. İyi işlenemeyen karakterlerin üzerine, kötü oyunculuklar da eklenince film iyice çığırından çıkıyor.

Bu noktada monotonluğu kırmak için hikâyeye dahil edilen karakterlerin ekibe dahil olma sürecinin de inandırıcı olmadığını belirtmek gerekiyor. Kötü bir Kara Fatma muadili olarak karşımıza çıkan Azize karakteri, ekibin içinde kadın da olsun diye hikâyeye dahil edilmiş gibi dururken asıl mesleği baytar olan bir teğmen de adeta kahramanlarımızın uzaylıları daha iyi anlamalarını sağlamak için ekibe katılıyor. Filmin kendi evrenindeki inandırıcılığı tamamen yok eden bu “Deus Ex Machina” dokunuşları, filmin olay örgüsündeki boşlukları daha da göze batar bir hale getiriyor.

Bu Uzaylılar Nereden Geldi?

Gelelim filmin uzaylılarına, tabii bunlar uzaylıysa… Birlikte hareket etmeleri, bir liderlerinin olması ve acayip şekilleri ile “Alien” serisindeki Xenomorph’lara benzeyen bu yaratıkların son derece ilkel olduklarını çok geçmeden fark ediyoruz. Filmin başında düşen uzay gemisini bu yaratıkların kullanacak gelişmişliğe sahip olmamaları, başka gelişmiş bir uzaylı formunun varlığı konusunda şüpheye düşmemize sebep oluyor. Finaldeki sürpriz sahneyle aslında bu yaratıkların kargo gemisiyle taşınan “hayvanlar” olduklarını öğreniyoruz. Bu mesele yalnızca birkaç saniyelik bir detaya sıkıştırıldığı için de yaratıkların neden dünyaya düştükleri, ne amaçla kargo gemisinde taşındıkları gibi temel soruların cevaplarını bilmiyoruz.

Ormanda mahsur kalan bir grup asker ve yaratıklar tarafından avlanmalarını göz önüne getirdiğimiz de filmin dramatik yapısının “Predator” (Av, 1987) filmini fazlasıyla çağrıştırdığını söyleyebiliriz.  Bir yandan da filmin inşa etmeye çalıştığı aksiyon ve bir bölgeyi koruma düşüncesi ister istemez akla “Dağ 2” (2016) filmini getiriyor. Öte yandan Predator’lerin Alien’ları avlanmak için dünyaya getirmeleri meselesini düşündüğümüzde de “Tehlikeli Bölge” filminin “Alien vs. Predator” (Alien Predator’a Karşı, 2004) filmini akla getirdiği aşikâr. Hiçbir incelik gösterilmeden alınan fikirler, temellendirilmediği için uzaylılarla ilgili tüm meseleler havada kalıyor, onu da unutmamak gerek. Tarihi gerçekleri bilimkurgu ögeleriyle harmanlama fikri, mantıksızlıklarla dolu bir plan çerçevesinde sunulduğu için de sonuç hüsran oluyor.

Tehlikeli Bölgeden Çıkış

Filmin görsel efektleri rahatsız edici değil belki ama çok başarılı bir iş çıkarıldığını da söylemek güç. Bununla birlikte uzaylıların gösterilme dengesinin filmde kurulamadığının da altını çizmek gerekiyor. Film, uzaylıları gösterip göstermemek arasında kalmış gibi bazen bir korku filmini aratmayacak gizemli bir üslup ile uzaylıları sadece ima ederken bazen de B-Filmleri aratmayacak bir görsellik sunmaktan imtina etmiyor.

Yönetmen Ramazan Ekmekçi, sinema tarihinde defalarca izlediğimiz klişeleri hiçbir yenilik barındırmayacak şekilde ve başarısız bir eklektik yöntemle birleştirerek hangi türe koyacağımızı bilemediğimiz bir yapı ortaya çıkartıyor. Çok şey anlatmak isteyen film, her şeyi sadece ucundan kıyısından anlatabilmesi sonucunda hiçbir şey anlatamayan bir lisana sahip oluyor. Özetle “Tehlikeli Bölge”, fikir olarak cesur ve heyecan verici bir potansiyel barındırsa da her anlamda aceleye gelmiş hissi veren ve parlak bir fikri başarısız bir uygulamayla heba eden bir yapım olarak hafızalara kazınıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir