Before I Fall / Ben Ölmeden Önce (2017)
Daha önce “You Wont Miss Me” (2009) ve “Nobody Walks” (2012) gibi filmlerin yönetmen koltuğuna oturan Ry Russo-Young’un dördüncü uzun metraj filmi olan “Before I Fall” (Ben Ölmeden Önce, 2017), bir kaza sonucu hep aynı günü yaşamak zorunda kalan Samantha Kingston’un hikayesini anlatıyor bize. Şimdiye kadar defalarca benzerlerini izlediğimiz bir hikâyeye sahip olan filmin senaryosu, “The Incredibly True Adventure of Two Girls in Love” (1995) ve “Puccini for Beginners” (2006) gibi alışılmışın dışındaki romantik komedilerin arkasındaki isim olan Maria Maggenti’ye ait. Filmin senaryosunun Lauren Oliver’ın aynı adlı romanından uyarlandığını da notlarımızın arasına ekleyelim.
Aynı günü tekrar tekrar yaşamak zorunda kalan insanları anlatan filmler arasında, Harold Ramis’in yönetmenliğini üstlendiği “Groundhog Day” (1993) filminin yeri ayrıdır bence. Bu filmde, hayatta kendinden başka hiçbir şeye değer vermeyen Phil’in, gitmek istemediği bir kasabada hep aynı günü yaşaması ve bunun sonucunda kendini ve hayatı sorgulaması bize eğlenceli bir şekilde sunulmuştur. Ama “Groundhog Day”, sadece eğlendirmeyi amaçlayan bir film değildir elbette. Aynı zamanda, güçlü alt metinleri ile modern zaman insanının halini ortaya koyarken, hayatı hızlı yaşayıp hızlı tüketen insanları eleştiren çok yönlü bir hikâyeye sahiptir. Bu yüzden de karakterle birlikte seyircisini de düşündürür, değiştirir, dönüştürür.
İşte “Before I Fall” filmi de “Groundhog Day” filmine öykünerek, benzer bir karakterle benzer bir hikâyenin peşine takılıyor ve “Groundhog Day” filminin kullandığı formülü üç aşağı beş yukarı aynen kullanmaya çalışıyor! İki film arasında, özel bir günde girilen döngü, başkarakterin bencil biri olması, yatağın başucunda bulunan saat ve her sabah aynı müziğin çalması, insanların sıradan hayatlarının da aslında kısır bir döngüden ibaret olduğuna atıf yapılması, yaşadıkları sonucunda başkarakterin “iyi” birine dönüşmesi, başkarakterin birilerini ölümden kurtarmaya çalışması gibi hikâyenin temeli ve akışı üzerine birçok benzerlik bulmak mümkün. Filmlerin ayrıldığı en büyük nokta ise tarzlarından kaynaklanıyor. “Groundhog Day” mizahi bir üsluba sahipken, “Before I Fall” ise dram ile gizemi harmanlayan ve gerilim filmi imajı çizen bir yapıya sahip diyebiliriz. Ama filmin pamuk şeker kıvamındaki atmosferinin, yaratmak istediği dünyaya göre eğreti durduğunu da belirtmeliyiz.
“Groundhog Day” filmine nazaran daha küçük bir evrene sıkışıp kalan “Before I Fall”, bizi liseli ergenlerin, zevk-ü sefa içinde yaşadıkları bir dünyaya davet ediyor. Ama film bu dünyayı, sadece sterotiplerden medet umarak tasvir etmeye çalışıyor. Bunun sonucunda da çılgınca eğlenen sığ karakterler yaratmanın ötesine geçemiyor ve elinde bolca zaman olmasına rağmen -başkarakterimiz Samantha da dahil- karakterleri tanıtmayı bir türlü beceremiyor. Belki de bunu umursamıyor. Zaten film ilerledikçe bu karakterlerin hiçbirinin filme bir katkısının olmadığını açıkça görüyoruz. Tabii Stephen King’in romanından uyarlanan “Carrie” (1976) filminden fırlamış gibi duran Juliet Sykes dışında! Aslında Juliet’i de neredeyse hiç tanıyamıyoruz ama Samantha’nın aynı günü tekrar yaşamasının tek sebebi bu kız olduğu için, hikâyede önemli bir yere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu noktada şunu da belirtmemiz faydalı olacaktır, “Groundhog Day” filminin döngünün nasıl gerçekleştiğini açıklama gibi bir derdi bulunmazken, “Before I Fall” bu döngüyü, sürpriz bir sonla, kendi evreninde mantıklı bir sebebe oturmaya çabalıyor. Tabii ki bu konuda ne kadar şaşırttığı ya da tatmin ettiği tartışılır.
Filmin olmamışlık hissi veren en büyük sorunu, Samantha’nın değişim sürecinin oldubittiye getirilmesinden kaynaklanıyor. “Groundhog Day” filminin başkarakteri olan Phil, hayatın anlamını adım adım keşfederek olgunlaşıyor ve sonunda âşık olduğu kadın sayesinde dönüşümünü tamamlayarak döngüden çıkmayı başarıyordu. Samantha ise ailesini, çocukluk arkadaşını ve okuldaki diğer insanları umursamayan acımasız biriyken, çok kısa bir sürede ikna edici olmayan bir değişim geçiriyor. Samantha’nın büyüme evresi diyebileceğimiz bu süreçteki aşamalar doğru belirlenmiş olsalar bile bunların uygulanması ve karakterin yaşadığı duygusal gelgitler inandırıcılıktan fersah fersah uzakta. Sonunda da Samantha, vicdanını rahatlatması gereken bir hayalet gibi görevini yerine getirerek döngüden çıkmayı başarıyor.
Samantha Kingston’a hayat veren -en son “Why Him?” (2016) filminde gördüğümüz- Zoey Deutch, “kötü kız” imajıyla fazlasıyla karikatürize bir oyunculuk sergilemekten kurtulamıyor. Belki de bunun en büyük sebebi Deutch’un böyle bir role hiç yakışmamasından kaynaklanıyor. Ama karakter değiştikçe daha iyi oynamaya başladığını ve daha akılda kalıcı bir performans sergilediğini söyleyebiliriz. Diğer oyuncular için ise aynı şeyi söylememiz pek mümkün değil. Hiçbir derinliği olmayan karton karakterleri canlandıran isimler, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ortaya ciddiye alınmayacak performanslar çıkmasının önüne geçememişler ne yazık ki.
Son olarak, filmin kadınları merkeze yerleştirirken takındığı tavırdan ve kadın erkek ilişkilerinde belirgin bir şekilde taraf tutmasından bahsedelim. “Before I Fall”, kadınlar hakkında bir film olmaya çalışırken, erkek egemen yaklaşımın düştüğü tuzağa düşüyor ve hikayedeki erkekleri tamamen es geçiyor. Senarist ve yönetmen, kadınların baskın, erkeklerin son derece silik tipler olduğu alternatif bir dünya yaratıyorlar adeta. Ama bunu liseli gençler üzerinden yapmaya çalışırken pek de tutarlı davranamıyorlar. “Groundhog Day” filminin can sıkacak kadar ergen halini ortaya koyan “Before I Fall”, sürekli tekrara dayanan bir hikâyeye sahip olmasına rağmen temposunu korumayı ve sıkıcı olmadan nihayete ermesine beceriyor. Ama ortaya koyduğu yeni hiçbir şey olmadığı için unutulmaya mahkûm olduğu da aşikâr.