Lanetli Ruhlara Gıcır Gıcır Bedenler: “FIVE NIGHTS AT FREDDY’S 2” (2025)
Sinema uyarlamaları tarihinde bilgisayar oyunlarının ruhunu yakalamak her zaman zorlu bir sınav olmuştur… Hatırlarsanız basit bir “point-and-click” korku oyunu olmasına rağmen küresel bir fenomene dönüşen “Five Nights at Freddy’s”, 2023 yılında sinema uyarlaması ile seyirci karşısına çıkmıştı. Eleştirmenleri ikiye bölen ilk film, yakaladığı devasa gişe başarısının ardından devam filmiyle yeniden karşımızda! Yönetmen koltuğunda da yeniden Emma Tammi oturuyor. Oyunun klostrofobik atmosferini geniş kitlelere tanıtan ilk filmin ardından ekip bu kez serinin sevilen ama bir o kadar da ürkütücü olan ikinci oyununu ele alıyor. İlk filmde filmin öyküsünde ve senaryosunda farklı isimlerle çalışan oyunun yaratıcısı Scott Cawthon, bu filmde dümeni tamamen ele alıp senaryoyu tek başına kaleme alıyor. Karanlık bir geçmişe ışık tutan “Five Nights at Freddy’s 2” (Freddy’nin Pizza Dükkanında Beş Gece 2, 2025), bizleri Freddy Fazbear’s Pizza efsanesinin doğduğu yere götürüyor.

Pizza Bahane Animatronikler Şahane
Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi sinema dünyasında da bir şeylerin devamını getirmek oldukça zor bir iştir. Hele başlarken aklınızda hikâyenin devamı ile ilgili bir şey yoksa ya da ilk filmi, bir devamı olacak gibi değil de “tutarsa devamına bakarız” niyetiyle bağımsız bir dünya gibi inşa ettiyseniz, vay halinize! Sonra biraz oradan, biraz öte taraftan çekiştirip genişletmeye çalışır, “aslında böyleydi ama biz sizden sakladık” numaralarından medet umar hale gelirsiniz. Maalesef “Five Nights at Freddy’s 2” filminde de durum tam olarak bu! Gişe başarısını düşündüğümüzde bir anlamda mecburiyetten doğan bu filmin senaryosunu, oyunun yaratıcısı Scott Cawthon yazsa da durum değişmiyor. Aslında bunda pek şaşıracak bir şey yok. Zira oyun senaryosu yazmak ile film senaryosu yazmak, birbiriyle paralellikleri olsa da bambaşka iki şey, bunu çok net görüyoruz. Scott Cawthon’ın bana kalırsa en büyük yanlışı, bir yandan ilk filmdeki karakterleri kullanmak isterken bir yandan da “aslında böyleydi” hamlesiyle zorlama bir şekilde evreni genişletme çabasında bulunması oluyor. Bu yüzden de ne tam olarak bir devam filmi izliyoruz ne de yeni bir hikâyenin peşine takılabiliyoruz. Aslında bakarsanız, ilk filmin genişletilmiş bir versiyonunu izliyor gibi hissediyoruz.
Bu filmde, ilk filmde gördüğümüz Freddy Fazbear’s Pizza dükkanından önce, bir başka dükkan daha olduğunu öğreniyoruz. Her şeyin başladığı ilk dükkan! Üstelik burada daha önce görmediğimiz bir başka animatronik ile tanışıyoruz. Zaten bu filmin tüm iskeleti onun üzerine kurulmuş desek, yanılmış sayılmayız. “Marionette” yani kukla denen bu karakter, açıkçası ürkütücü bir dış görünüşe ve davranışlara sahip. İlk filmde, atmosfer ile tam anlamıyla bir zıtlık içinde olan Freddy ve saz arkadaşlarının sevimli dış görünüşlerini düşündüğümüz de bu oldukça ilginç bir tercih. Zaten ilk filmle kıyasladığımızda bu filmin, selefinden daha ürkütücü bir dünyası olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bunun için özellikle uğraşılmış gibi duruyor. Zira ne yaparsanız yapın, dev oyuncak robotlardan bir korku ögesi çıkarmak pek kolay bir şey değil. Zaten ilk film de korkutucu atmosferi ile değil, insanın kanını ürperten bir hikâyenin yavaş yavaş aydınlatılması sayesinde ilgi çekici bir hal alıyordu. Araya serpiştirilen ve bazı anlarda “Saw” (Testere) serisini anımsatan vahşet sahneleri ise işin çeşnisi oluyordu. Ama bu sefer, oyunun yaratıcısı Scott Cawthon, yönetmen Emma Tammi ile daha sert ve daha korkunç bir dünya yaratmak için elinden geleni yapıyor. Açıkçası bunda da başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Ama gel gelelim bu korkunç dünyayı taşıyacak gerçek bir hikâye, ne yazık ki yok! Elimizde sadece ilk filmde gördüğümüzden daha büyük bir dükkan ve gıcır gıcır bedenleri ile dikkat çeken yeni animatronikler var.

Eski Canavarın Gölgesinde Yeni Trajediler
1980’li yıllar… “Five Nights at Freddy’s 2″, William Afton’un bir başka kurbanıyla daha tanıştırıyor bizi. Yapayalnız bir çocuk olması dışında hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu küçük kız, her gün Freddy Fazbear’s Pizza’ya giderek Marionette’nin gösterisini izliyor. Herkesin övgüyle bahsettiği bu gösterinin nasıl bir gösteri olduğunu bilmiyoruz ama Marionette’nin WiFi bağlantısı sayesinde Freddy ve diğer animatronikleri hareket ettirdiğini biliyoruz. Tabii bir de bu gösterinin küçük kıza yalnızlığını unutturduğunu biliyoruz. Bir gün, bu gösterinin başlamasından kısa bir süre önce katil, küçük kızı öldürüyor. Ve çok da şaşırtıcı olmayan bir şekilde Marionette ile bu kızın ruhu birleşiyor. İşte bu filmin kötüsü de böyle doğmuş oluyor. Tahmin edebileceğiniz üzere bir anda ilk filmden aşina olduğumuz eski animatroniklerin pabucu dama atılıyor ve Marionette filmi ele geçiriyor. Fakat adeta tepeden inen Marionette’nin kişiliğini, güçlerini ve yapabildiklerini ancak bölük pörçük öğrenebildiğimiz için neredeyse bütün film onun üzerine kurulu olmasına rağmen bu kötü karakteri ciddiye almamız ve hikâye içinde doğru konumlandırmamız pek mümkün olmuyor. Çocukların ruhlarıyla konuşabilen, onlarla iyi anlaşan Abby’nin küçük kızın ruhu ile konuşmaması bu problemi daha da göze sokuyor. Küçük kız, bir karakter olarak filmde var olamıyor!
Öte yandan çocukluğundan beri babasının her türlü kötülüğüne göz yummuş, bunu örtbas etmiş ve hayatına “normal” bir şekilde devam etmiş Vanessa’nın ilk filmde babasının ölümüne şahit olmasıyla deyim yerindeyse şirazesi kaydığı için halüsinasyonlar görmesi de pek inandırıcı gelmiyor. Babasının çocukları vahşice öldürüp oyuncakların içine hapsetmesini bilmesine rağmen polislik mesleğine problemsiz devam eden bu kadının sonrasında böyle dağılması ve sosyal hayata karışamaması ne kadar saçma ise Mike Schmidt’in hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam etmesi ya da Abby’nin sadece “arkadaşım” dediği animatronikleri göremeyecek olmasına üzülmesi o kadar saçma bir durum ortaya koyuyor. Peki, ya sürpriz bir şekilde bu filmde karşımıza çıkan Vanessa’nın erkek kardeşinin, babası William Afton’un yolundan gitmeye kalkışmasına ne demeli! Gerçekten de filmin hiçbir şeyi mantık temeline oturmaya çalışmadan sürpriz kisvesi altında bize sunmaya çalışması, hikâyenin tüm inandırıcılığını zedeliyor. Üstelik filmde bir tane aklı başında insan ile karşılaşamıyoruz. Herkesin deli olduğu bu diyarda, hayaletlerin kontrol ettiği oyuncaklar daha aklı başında geliyor.

Metalin Soğuk Yüzeyine Karşı Peluşun Sıcak Dokunuşu
“Five Nights at Freddy’s” filmde gördüğümüz Freddy, Chica, Bonnie ve Foxy animatronik karakterlerin bedenlerine hapsolmuş çocuk hayaletlerinin cinayet işlediğini görmüştük. Ama aslında onlar iyi çocuklardı. William Afton’un etkisinde oldukları için kötü biri gibi davranıyorlardı. Peki, bu filmin kötüsü olan Marionette’nin bedeniyle bütünleşen küçük kız? Onun da aslında ne kadar iyi biri olduğunu, kendi canını ortaya koyarak küçük bir çocuğu kurtardığında görüyoruz. Bu yüzden onun böylesine saf bir kötü olarak geri dönmesi pek de içimize sinmiyor. Ayrıca onu öldürene değil de öldüğü sırada orada olan ebeveynlere düşman olması da pek anlaşılacak bir şey değil. Ama anlayın işte! Her şey eski Freddy ve yeni Freddy karşı karşıya gelsin diye… Hoş, filme ismini veren Freddy, bu filmde de bir figürandan farksız ama asıl problem eski oyuncaklar ile yeni oyuncakların savaşına şahitlik ettiğimiz sahnede! Belki de bütün film boyunca beklediğimiz bu sahnenin bir anda gerçekleşmesi, büyük bir hayal kırıklığına sebep oluyor. Yönetmen, görsel anlamda bizi etkileyecek sahneleri tamamiyle göz ardı ederken senarist de filmin hikâyesini rastgele gelişmeler ile ite kaka ilerletmeye çalışıyor.
İlk filmde karakterlerimizi yakından tanıma fırsatı elde ediyor, hikâyenin içine yavaş yavaş giriyorduk. Bu filmde yaratıcı ekip, “nasılsa karakterleri tanıttık, hikâyeyi de anlattık” dercesine bizi başı sonu olmayan bir korku tünelinin içine düşüncesizce atıyor. İlk filmden miras kalan travmaların etkisini karakterlerimiz üzerinde göremiyoruz. Karakterlerimiz gündelik hayatlarında neler yapıyorlar, sorunlarını nasıl aşmaya çalışıyorlar bilemiyoruz. Şimdiyi umursamayan film, geçmişe gittiğinde de aynı pervasızlığı gösteriyor. Mesela William Afton’un bu dükkanları nasıl kurduğunu, niye bu karakterleri seçtiğini, başarıyı nasıl yakaladığını anlatmakla ilgilenmiyor. Diğer taraftan kahramanlarımızın başına bela olacak karakterin geçmişiyle de ilgilenmiyor. Her şeyi birkaç sahne ve birkaç cümle ile geçiştirebileceğini zannediyor. Ama işin kötü tarafı, bütün bu önemli meseleleri kestirmeden geçerken kazandığı süreyi bize gerilimi bol bir hikâye anlatmak için kullanamıyor. Geçmiş ve günümüz arasında sıkışıp kalmış, bilmediklerimizin bildiklerimizden fazla olduğu karman çorman bir dünya sunmakla yetiniyor. Bazen geriliyoruz, bazen heyecanlanıyoruz ama çoğunlukla izlediğimiz şeyin ne olduğunu anlamlandırmakta zorlanıyoruz. Ve “Five Nights at Freddy’s 2”, adeta bir dizi bölümü mantığıyla, bıçakla kesilmişçesine bitiyor. Üstelik film bittiğinde hafızamızda sadece ilk filmden yadigâr, hem ürkütücü hem de hoş olmayı başaran o meşhur melodi kalıyor.
Sonundan anlaşılacağı üzere üçüncü filmin geleceği ve bu filmde William Afton’un dirileceği neredeyse kesin gibi! Tüm parlak fikirlerini ilk filmde bitiren, ikinci filmde hala söyleyecek sözüm var demek için gülünç duruma düşen bu serinin üçüncü halkası bize neler getirecek, bekleyip göreceğiz…












