
Hayat Sonsuz Bir Döngüdür: “THE EXIT 8” (2025)
Kabul etmeliyiz ki, basit bir oyundan etkileyici bir korku filmi çıkarmak öyle herkesin yapabileceği bir şey değildir. 2025 Cannes Film Festivali’nin resmi seçkisinde yer alan ve alışılmadık bir hikâye akışı sunan Japon filmi “The Exit 8” (Çıkış 8, 2025), Kotake Create tarafından geliştirilen 2023 yapımı aynı isimli popüler video oyunundan uyarlanmış olması ile öne çıkıyor. Hirase Kentaro ile birlikte senaryoyu da kaleme alan Genki Kawamura’nın yönetmenliğini üstlendiği bu film, metro istasyonuna ait bir yeraltı geçidinde sıkışıp kalan bir adamın hikâyesini konu ediniyor. Adeta sonu gelmeyen bir labirente benzeyen bu yerden kurtulmak için ise karakterimizin basit kurallara uyması gerekiyor. Eğer kurallara harfiyen uyarsa yavaş yavaş 8 numaralı çıkışa doğru ilerliyor. Ama tek bir yanlış hamle onu tekrar en başa döndürüyor. Film, izleyiciyi de karakterle birlikte bu kısırdöngüye hapsederken gerçeklik ile hayal arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor.

Hayatı Temsil Eden bir Labirentin Derinliklerinde
Bazı korku filmleri, tek bir mekânın sunduğu dar alan hissini etkileyici bir gerilime dönüştürmeyi başarır. İzleyiciyi o mekânın içine hapseden bu tarz filmler, kısıtlı imkânlara rağmen unutulmaz bir deneyim sunarlar. Ancak “Çıkış 8”, aynı mekânda kendini tekrarlayan bir yapıyla bu denklemi daha da ileri taşıyor. Film, izleyiciyi tıpkı uyarlandığı video oyununda olduğu gibi hem içinde bulunduğu kısır döngüden kurtulmak için yanıp tutuşan hem de ana karakterin çıkışa ulaşmasını sabırsızlıkla bekleyen bir ruh hâline sokuyor. Bu sayede, bir buçuk saat boyunca kendimizi sıkışmış, çaresiz ve sürekli bir çıkış arayışı içinde buluyoruz.
Daha ilk dakikadan itibaren anlıyoruz ki “Çıkış 8”in temel amacı basit bir korku hikâyesi anlatmak değil. Filmin uyarlandığı oyunda sadece anormal durumları tespit edip çıkışa ulaşmaya çalışıyorduk; karakterle herhangi duygusal bir bağ kuramıyorduk. Film ise bu basit bulmaca yapısına farklı bir katman ekleyerek, bir yeraltı geçidini hayatın sembolik bir yansıması olarak sunuyor.
Filmde gördüğümüz üç ana karakter, farklı yaş gruplarını temsil ediyor: bir çocuk, bir genç ve orta yaşın üstünde bir adam. Yönetmen, hayatın farklı evrelerindeki insanların aynı türdeki zorluklara nasıl tepki verdiğini gözlemlememizi sağlayarak filme derinlik katıyor. Bu sayede aldığımız kararların ve bu kararların sonuçlarının bizi nasıl şekillendirdiğini de çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Görünenin Ardındakiler
Film, güçlü sembolik anlatımına rağmen kadın karakterleri ele alış biçimiyle eleştirilecek bir dünyaya sahip. Mesela filmde gördüğümüz iki kadın karakter olan lise öğrencisi ve başkarakterin hamile eski sevgilisi, hikâyede edilgen bir role sahipler ve genellikle sadece erkek karakterlerin yolculuğuna hizmet eden bir araç olarak karşımıza çıkıyorlar.
Giyimi ve davranışlarıyla yozlaşmış bir nesli temsil ediyor gibi görünen lise öğrencisi kız, son derece yüzeysel kalan hikâyesi yüzünden sanki tüm karakterler erkek olmasın diye senaryoya dahil edilmiş gibi gözüküyor. Benzer şekilde, başkarakterin hayatında adeta bir dönüm noktası yaratan hamile eski sevgili de neredeyse filmde sadece bir ses olarak var oluyor. Hayatındaki sorunlarla savaşmak yerine, pasif bir şekilde başkarakterin vereceği kararı bekleyen bu karakter de filmin kadınlara bakışının pek iç açıcı olmadığını hissettirecek cinsten. Elbette bu durum farklı okumalara da açık! Mesela hamile kadın ve başkarakterimiz arasındaki ilişki, pederşahi bir bakışın yarattığı toplumsal düzene dair eleştiri olarak da yorumlanabilir. Ancak kadın karakterlerin böylesine tek boyutlu sunulmasının, filmin zengin anlatımına gölge düşüren bir detay olduğu da yadsınamaz bir gerçek.

Kısır Döngüyü Kırmak
Hiç kuşkusuz “Çıkış 8″in üç farklı karakter üzerinden üç bölümde anlatılması, filmin en dikkat çeken yönlerinden bir tanesi. Zira tek bir mekanda geçen ve sürekli tekrara dayanan filmin zaten hazmı zor bir çizgide ilerlediği ortada. Bir de bu durumun aynı karakter üzerinden gerçekleşmesi bir noktadan sonra izleyiciyi tamamen bunaltabilirdi. Ancak üç bölümden oluşan bu yapı sayesinde, tekrarlardan kaynaklanan monotonluk kırılıyor ve farklı karakterlerin birbirleriyle olan teması, hikayeye dinamizm katıyor. Bu üçlünün hikâyesi yavaş yavaş yükselen bir tempoyla ilerlerken başkarakterin “baba olma” fikrini kabullenerek hayata yeniden tutunması ve yaşamı kucaklaması, filmin umut vadeden sonunu oluşturuyor.
Yönetmen, bu karmaşık duygusal yolculuğu aktarırken korku ve psikolojik gerilim unsurlarını ustalıkla harmanlıyor. Üstelik film, bir korku filminde görmekten bıktığımız cin, hayalet veya vampir gibi korku ögelerinden sıyrılarak, günümüz insanının ruh halindeki sıkışmışlığı temel alan özgün bir korku dili oluşturmaya çabalıyor. Bunu yaparken kült korku filmlerine göndermelerde bulunmayı da ihmal etmiyor. Modern dünyanın getirdiği yoğun çalışma temposu, yalnızlık ve duygusal ilişki yoksunluğu gibi sorunların yarattığı boşluğu ve bu boşluktan çıkış arayışını sembolik bir dille anlatan film, sadece Japonya’ya değil tüm dünyaya hitap eden evrensel bir dil tutturmayı başarıyor.

Bilgisayar Ekranından Sinema Perdesine
Filmin görsel estetiği, uyarlandığı video oyununa olan sadakatiyle dikkat çekiyor. Özellikle filmin başında, karakterin gözünden izlediğimiz birinci şahıs kamera açısı, oyunun hayranları için de hoş bir detay olarak dikkat çekmeyi başarıyor. Yönetmen, oyunun atmosferini ve mekânlarını neredeyse birebir sinema perdesine aktarmakla kalmıyor, aynı zamanda yeni ögeler ekleyerek bu uyarlamayı geliştiriyor ve hem oyunu anımsatan hem de yepyeni bir soluk getiren bir dünya yaratıyor.
Korku sineması söz konusu olduğunda defalarca aynı şeyleri izlemekten sıkılan izleyicilere defalarca aynı şeyi izlettirirken farklı olmayı başaran, cesur ve dikkat çekici bir eser olan “Çıkış 8″, sadece basit bir korku filmi olmanın ötesine geçerek, insan ruhunun derinliklerine inen ve hayatın anlamına dair sorular soran etkileyici bir yapım olarak rüşdünü ispatlıyor.