Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu (2019)
Filmin yapımcısı bildiğimiz gibi Mustafa Uslu. Mustafa Uslu’nun yapımcılığını yaptığı bir diğer film olan Müslüm’de Timuçin Esen’in Müslüm Gürses’e benzerliği konusunda müthiş bir şok yaşamıştım. Oyunculuğun yanı sıra makyajın başarısı da harikaydı. Bazı sahnelerde Timuçin Esen’i Müslüm Gürses’ten ayırt edemediğim anlar olmuştu. Naim filminde daha büyük bir şok yaşadım. Makyajsız bu kadar benzeyen bir oyuncu bulmaları oldukça hayret verici. Hayat Van Eck sanki bu rolü oynamak için doğmuş. Rolüne de iyi çalıştığı ortada. Hatta Hayat Van Eck hiç doğmamış olsa bu film çekilemezdi şeklinde iddialı bir cümle bile kurabilirim.
Aynı şekilde Turgut Özal karakteri de inanılmaz gerçekçiydi. Barış Kıralioğlu’nun performansı da bu yüzden en çok beğendiğim oyunculuklardan oldu. Benim filmden önce Turgut Özal karakteri ile ilgili bir propaganda yapılır mı konusunda çekincem vardı. Fakat filmi izlediğimde böyle bir gaye güdülmediği kanaatine vardım. Turgut Özal’ı gerçek olaydaki yeri kadar izledik. Aynı şekilde Naim Süleymanoğlu’nun annesi Hatice rolündeki Selen Öztürk’ün oyunculuğu da en başarılı bulduğum oyunculuklardan bir diğeriydi. Hatta baş kahramandan daha çok bu oyuncunun duygu dünyasına girebildik. Esasında bütün kast oldukça başarılı bir şekilde kurulmuş. En küçük rolde bile mutlaka bildiğimiz bir oyuncu ile karşılaştık. Gürkan Uygun, Uğur Güneş, İsmail Hacıoğlu, Renan Bilek, Bülent Alkış gibi birçok usta oyuncu büyük küçük demeden her rolün hakkını vererek oynamış.
Bir Başarı ve Kahramanlık Hikayesi
Filmi başarılı kılan bir diğer konu da sanat yönetmenliği. Her ayrıntı düşünülmüş, iyi paralar harcanmış, müthiş mekanlar yaratılmış. Harcanılan büyük bütçeler sayesinde hollywoodvari bir film tarzı, güzel bir dil yaratılmış. İnce çalışılmış, hiçbir ayrıntı boş verilmemiş, taviz verilmemiş, emek verilmiş bir film.
Uzaklara dalarak bakılan, 10 dakikada tek bir cümle kurulan sıkıcı festival filmlerinin bu ülkenin sineması olduğunu düşünmüyorum. Bizim bizden olan gerçek kahramanlara ihtiyacımız var. Bu film de ihtiyacımız olan, özlediğimiz tarzda bir film olmuş. Dram ve aksiyon dozunda, senaryo iyi, kurgu iyi, oyunculuklar iyi. Bu açıdan film tam beklentimi karşıladı.
Aslında bildiğimiz bir hayat hikayesini merakla izletmeyi başarmışlar. Benim filmle ilgili en çok merak ettiğim şey filmi nerede bitirecekleriydi. Gerçekte yükseliş ve çöküş dönemlerinden geçen Naim Süleymanoğlu’nun, idealist bir resmi çizilmiş. 10 yaşında başlayan hikâye 22 yaşında dünya rekoru kıran şampiyonluğu ile bitirilmiş. Çalkantılı aşk hayatı, şöhret hastalığı, başarısız siyaset girişimi ve içki problemlerinden bahsedilmemiş. Bir başarı ve kahramanlık hikayesi çerçevesinde yazılmak istenmiş. Bu senarist Barış Pirhasan’ın kendi yorumu olduğu için eleştirmeye gerek duymuyorum.
Filmin yönetmeni Ömer Fevzioğlu’nun reklamcılıktan gelen bir yönetmen olduğunu biliyoruz. Bu açıdan filmde kullanılan reklam imgeleri senaryonun amacına hizmet ediyor. Yani Naim Süleymanoğlu ikonunu başarılı bir şekilde ‘pazarlamış.’ Sahneler arasındaki geçişlerde farklı bir şey denenmeye çalışmak yerine alıştığımız şekilde öyküyü devam ettirmiş.
Naum Shalamanov
Hector Garcia ve Francesc Miralles’in İkigai Uygulama Rehberi kitabında şöyle bir paragraf var “Bizi insan kılan konuştuğumuz lisandır ve hayvanlardan da bu sayede ayrılırız. Köpekler birbirlerini isimlerle seslenmez, hayvanları isim verenlerde insanlardır.” Evet isimler insanlar için önemlidir. Çünkü kimliğini belirten ilk unsur doğduğunda ona verilen isimdir. Bir kişinin kimliğini değiştirmek için ilk olarak resmi kayıtlardan ismini değiştirirsiniz. Bir milletin varlığından rahatsız olduğunuzda ya o milleti yok eder ya da o milletin resmi kayıtlardan adını değiştirirsiniz. İkisi de soykırımdır.
Naim Süleymanoğlu’nu dünya rekortmeni bir sporcu yapan da 1984 yılında Bulgaristan hükümetinin yaptığı soykırımdır. Bulgaristan’da azınlık olarak yaşayan Türklere yapılan zulüm etkileyici bir biçimde dile getirilmiştir. Naim Süleymanoğlu’nun zulme karşı sessiz kalmama mücadelesi başarılarının bir parçası olduğu gibi filmin hareket noktası da olmuş. Bulgarların o dönemde ülkelerinde yaşayan 2 milyon Türkün kimliğini kabul etmemesi ve zorla isimlerini değiştirmesi olayı, film aracılığıyla çok güzel resmedilmiş. Özellikle Naim Süleymanoğlu’nun babası Süleyman rolünde Yetkin Dikinciler’in ailesinin yeni kimliklerini almaya gittiği o sahneler psikolojik şiddetin boyutunu son derece kuvvetli bir şekilde hissettiriyor.
Everybody Wins
Film, tarihi bir gerçekliği ortaya koymak dışında bir başarı hikayesi aynı zamanda. Başarının arkasındaki emeği, zorlu mücadeleyi, gözyaşını, yenilgileri, geçen yılları, sabrı, inancı izliyoruz bir yandan. Bu mücadeleyi en güzel şekilde resmeden ise Naim Süleymanoğlu’nun gerek 10 yaşındaki halinde gerek gençlik yaşlarında ellerinin kadraja girdiği sahneler. Kendi kilosunun üç katını kaldıran o ellerin yara bere hali gerçek başarının arkasındaki mücadelenin sembolü bence. Başarı yumruğu havaya kaldırıldığında o başarı için açılan yara izleri avucun içinde gizlenir. Gerçek başarı altından kalkamayacağımız dertlerimiz olduğunda dünyayı ayağı kaldırmakla kazanılır. Ve her şeyi geride bırakma cesareti gösteren, terine kan karışan herkes kazanır.
Film hakkında olumsuz olarak eleştirebileceğim tek şey süresinin çok uzun olması olabilir. Bir de fazla dramatik bulduğum iki sahne vardı. Ama filmin geneli içinde çok da göze batmıyor. Son olarak da Komünist Parti karşıtı ya da milliyetçi bir propaganda yapılıyor gibi konu başlıklarında tartışmaya açılabilir. Bunun dışında başarılı bir film olduğunu düşünüyorum. Ayrıca döneminde ikon haline gelen Naim Süleymanoğlu’nun bu film sayesinde yeniden fenomen haline geleceğine inanıyorum. Kırdığın rekorlar için teşekkürler, dünyanın en güçlü adamı Naim Süleymanoğlu!
Yazar: Ayşenur Özdemir