Dabbe: Cin Çarpması (2013)
Hasan Karacadağ’ın, çektiği “Dabbe” filmlerinden daha çok, Dabbe’yi daha “gerçek” kılmak adına yaptıklarıyla konuşulduğu yadsınamaz bir gerçek. Hem filmlerinde kullandığı binbir çeşit numaraları göz önüne aldığımızda hem de filmleriyle ilgili yaptığı açıklamalara baktığımızda şimdiye kadar bunu sarsılmaz bir inançla gerçekleştirdiğini görürüz. “Dabbe: Bir Cin Vakası” (2012) filminde kullandığı yeni üslup denemeleriyle bizi şaşırtmaya çalışan Karacadağ, kendini unutturmadan hızlı bir şekilde kotardığı serinin dördüncü filmi “Dabbe: Cin Çarpması” ile üçüncü filmden bir yıl sonra arzı endam etmişti bildiğiniz gibi. “Bir Cin Vakası” ile benzer bir çizgide olan “Cin Çarpması”, yine bir Dabbe filmi olmaktan ziyade onun tartışmalı ününden faydalanan bir film olarak dikkat çekiyor.
30 Yıl Önce Ne Yaşandı?
Bir röportajında “Sizin filmlerinizi cinler izliyor mudur?” sorusuna Hasan Karacadağ şöyle cevap veriyor: “Burası Sultanahmet, yer altı dehlizleriyle dolu, cinler için çok uygun bir alan. Biz şimdi onlar hakkında bu kadar çok konuştuysak, şu anda bizim sohbeti dinleyen ve belki de sana birtakım sorular fısıldayan cinler gelmiştir. O yüzden belki de filmi de izlemişlerdir, kurguya da müdahale etmişlerdir, çekerken başka şeyler de yapmışlardır.” [1]
Cinler, Karacadağ’ın filmine müdehale etmiş midir bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var, o da karşımızda yine bir found footage filmi var ve yine gerçeklerden beslendiğini iddia ediyor! Filmin çekildiği tarihten 30 yıl önce yaşanmış gerçek bir olayın peşine takılan Hasan Karacadağ, “Dabbe: Bir Cin Vakası” filminidekine benzer bir giriş ile selamlıyor bizi. Bir gazete kupürü ve telefon kaydını kanıt olarak sunarken az sonra nelerle karşılaşacağımızın sinyallerini de veriyor. Ebru Karaduman adında bir psikiyatrist ve Faruk Akat adında cinci bir hoca filmin iki başkarakteri olarak arzı endam ediyor. Bütün film, aslında bu iki karakter üzerinden yürüyor ve bilim-din çatışması filmin bel kemiğini oluşturuyor. Bilim ve Din çatışmasının en sert şekilde yapıldığı Karacadağ filmi bu film desek, pek de yanılmış sayılmayız. Üstelik çatışmanın nispeten başarılı bir şekilde işlendiğini de söyleyebiliriz. Ama ne yazık ki bu durum bir süre sonra Karacadağ’ın taraflı ve sığ görüşlerini seyirciye kabul ettirmek için kullandığı ucuz bir numaraya dönüşüyor. Zira en sonunda bilim ve dinin uzlaştığını hatta bilimi temsil eden Ebru’nun reddettiği tüm metafizik olayları kabul ettiğini görüyoruz.
Bu Bir Dabbe Filmi Değildir! – 2. Bölüm
İlk “Dabbe” filmi kıyamet atmosferini görselleştirmeye kendisini adarken, “Dabbe 2” ile kıyamet tek bir mekana sığdırılıyor ama minimal düzeyde de olsa sürdürülmeye çabalanıyordu. Serinin dördüncü filmi olan “Dabbe: Cin Çarpması” ise -tıpkı serinin bir önceki filmi “Dabbe: Bir Cin Vakası” gibi- kıyameti bir kenara iterken Dabbe’yi tamamen tek mekân gerilimine dönüştürmekte herhangi bir sakınca görmüyor. Filmin Dabbe ile ilgili tek bağı, ondan üstünkörü bahsetmesi! İlk “Dabbe” filmine yapılan göndermelerle karşılaşıyoruz karşılaşmasına ama bu tarz göndermeler seriyi takip eden izleyiciler için koyulmuş ufak sürprizlerden ibaret. Tabii ki Hasan Karacadağ asıl göndermelerini en büyük esin kaynağı olan Japon korku sinemasına yapıyor. Büyük ölçüde “Dabbe: Bir Cin Vakası” ile aynı yoldan ilerleyen filmde tıpkı “Dabbe: Bir Cin Vakası”nda olduğu gibi Japon korku filmlerinde sıkça rastladığımız kadın figürü ile karşılaşıyoruz. Beyaz bir elbise, uzun saçların örttüğü belirsiz yüz ve anlamsız hareketler… Ama yenilikçi yönetmenimiz bununla yetinmiyor ve Hollywood’a da göz kırpıyor. Zira bu tekinsiz kadın karakterinin “Dabbe: Bir Cin Vakası”nda olduğu gibi Aramice konuşması akla yine ama bu kez çok daha güçlü bir şekilde “The Exorcism of Emily Rose” (Şeytan Çarpması, 2005) filmini getiriyor. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda Japon ve Amerikan korku sinemasındaki sık kullanılan denenmiş ve kanıtlanmış numaraları kendi parlak (!) fikirleriyle harmanlamaya çalışan Karacadağ, hibrit bir korku filmi oluşturuyor. Bunu ne kadar başardığı ise tartışılır! Filmin diğer “Dabbe” filmlerinden ayrılan bir başka noktası olarak da genel izleyiciyi düşünerek çok steril filmlere imza atan yönetmenin, bu filmde küfürün dozunu fazlasıyla abartmasını gösterebiliriz.
Lanetli Köyün Derinliklerinde
Hasan Karacadağ’ın her yeni filmde döneminin nabzını yakalamaya çalışma hevesiyle ilk Dabbe fikrinden uzaklaştıkça uzaklaştığını ve tutarlı hikayeler anlatamadığını gayet iyi biliyoruz. Ama bununla birlikte Karacadağ’ın her filmde atmosfer yaratma başarısını ve teknik anlamdaki becerisini geliştirdiğini de söylemek zorundayız. Mesela Karacadağ’ın fena halde kafayı taktığı “gerçekçilik”, ilk kez bu filmde belli bir standartı yakalamayı başarıyor. “Dabbe: Bir Cin Vakası” filminin aksine bu kez tek bir kamera ile değil farklı kameralarla olayları görmemize olanak sağlayan film, çok daha gerçekçi hissettiren bir hikayenin içine sokuyor bizi. Daha önce görsellik konusunda iddialı ama cılız kalan işlere imza atan Karacadağ, bu kez kullandığı sembol, mezar, türbe, dilek ağacı gibi unsurlar ile oldukça gizemli ve ürkütücü bir atmosfer yaratıyor. Özellikle ayna sahnesi filmin görsel olarak en etkileyici sahnesi olarak kesinlikle ama kesinlikle hafızalarımıza kazınıyor! Üstelik üstüne basa basa hatırlatmakta fayda var, filmde gördüğümüz oyunculuklar da “bir Hasan Karacadağ filmi”ne göre çok üst düzeyde! Hatta başroller dışında köydeki insanlar olsun, yardımcı karakterler olsun hepsi çok inandırıcı bir performans sergiliyor.
Yaşıyorum Sessizce
Fakat Hasan Karacadağ, filmin görselliğinde kurduğu dengeyi senaryosunda kurmayı bir türlü beceremiyor. Farklı alt türleri bir potada eritmeye çalışan “Dabbe: Cin Çarpması”, bir cin filmi olduğu gibi bir yolculuk hikâyesi olarak da nitelendirilebilir. Ama aynı zamanda bu film için bir şeytan filmi ve hatta belki de bir zombi filmi bile diyebiliriz. Hiçbir şeyin kesin çizgilerle belirlenmediği bu karmaşa, gereksiz sahnelerin uzatılması ile de can sıkan bir boyuta ulaşıyor. Mesela kına gecesi sahnesinde bütün gereksiz detaylar baştan sona bize sunuluyor. Neden? Hiçbir sebebi yok! Belki bu da yönetmenin gerçekçilik takıntısının bir tezahürüdür, kim bilir. Öte taraftan “Dabbe: Bir Cin Vakası” filmindekine benzeyen hatta onda karşılaştığımız iğrençliği daha üst düzeye taşıyan büyü bulma ve büyü bozma sahneleri ile hikayedeki gedikler kapatılmaya çalışılıyor. Buna bir de Karacadağ’ın ilk filminden beri gördüğümüz sözüm ona sürpriz niteliğinde bulmacalar eklenince, ne için isyan edeceğimizi şaşırır hale geliyoruz. Mesela “Dabbe” filminde “388@0” ya da “Dabbe: Bir Cin Vakası” filmindeki “M” sembolünün çözülmesi gibi bu filmde de “7175” sayısının çözülmesini görüyoruz. Bu sayının her basamağının Arapça karşılığını yazdığımızda “VIVO” yani Latince “Yaşıyorum” kelimesi çıkıyor. Tabii böyle mesnetsiz ve abuk sabuk bulmacaların filme hiçbir katkısı olmadığı ortada. Bulmacalar çözüme ulaştıklarında kendimizi aptal yerine konmuş gibi hissediyoruz.
Son birkaç cümle ile toparlamamız gerekirse… Aniden ekranda peyda olan “şey”ler yüzünden koltukta sizi sıçratması ya da türlü türlü iğrençliklerle midenizi bulandırması bir korku filminin başarısı sayılamaz elbette. Ama “Dabbe: Cin Çarpması”nda Hasan Karacadağ, serinin önceki filmlerine kıyasla daha ikna edici ve hatta daha etkileyici bir görsellik sunmayı başarıyor. Evet, bunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Fakat oradan buradan alındığı belli olan eğreti fikirlerle örülmüş hikaye, her dakikasında olmamışlık hissiyle cebelleşmemize sebebiyet veriyor. “Dabbe: Bir Cin Vakası”nda yapmaya çalıştıklarını bir adım öne taşıyarak seyretmesi daha keyifli bir film ortaya koymayı başarsa da Karacadağ, nihayetinde artık usandıran fikirlerine kurban ettiği bir başka filme daha imza atmış oluyor, hepsi bu.
Dipnot
[1] Milliyet, “Cinler de Filmlerimi İzlemiş”, 04 Ağustos 2013, http://www.milliyet.com.tr/-cinler-de-filmlerimi-izlemis-/pazar/haberdetay/04.08.2013/1745643/default.htm (Erişim Tarihi: 25 Mart 2021)