Yenilmezlerin Kaybedenler Kulübü Şubesi: THUNDERBOLTS (2025)

Yenilmezlerin Kaybedenler Kulübü Şubesi: THUNDERBOLTS (2025)

Eski süper kötülerden bir süper kahraman takımı ortaya çıkarmaya çalışan, Kurt Busiek ve Mark Bagley tarafından Marvel Comics bünyesinde yaratılan Thunderbolts ekibi, ilk olarak 1997 yılında yayınlanan “The Incredible Hulk” dergisinin 449. sayısında okurların karşısına çıkmıştır. O günden beri amaçları ve üyeleri sürekli değişen bu enterasan ekip, en sonunda yeni seri ile birlikte Winter Soldier’ın liderliğinde yeni maceralara yelken açmıştır. Jake Schreier’ın yönetmen koltuğuna oturduğu “Thunderbolts” (2025) filmi de ilhamını bu yeni seriden alıyor. Tahmin etmesi güç güdülere sahip olan ve ahlaki ikilemleriyle ilgi çekici hikâyeler ortaya koyan Thunderbolts, kendine has bir ekip olarak beyaz perdede arzıendam ederken Marvel Sinematik Evreni’nin sönmeye yüz tutan ışığını yeniden yakmayı deniyor!

Marvel’ın Yeni Yolu

“Iron Man” (Demir Adam, 2008) ile başlayan ve 30’un üstünde film ile devasa bir külliyata dönüşen Marvel Sinematik Evreni, aradan geçen 17 yılın ardından taze bir başlangıç yapma arayışında gibi görünüyor. Son zamanlarda sanki kurşunlarını tüketmiş gibi kıyıda köşede kalmış kahramanları allayıp pullayıp görücüye çıkaran stüdyo, bu sefer seyircinin ilgisini yeniden kazanmak için alışılmadık bir kahraman ekibiyle farklı bir adım atıyor. Evrene yeni bir soluk getirme potansiyeli taşıyan “Thunderbolts”, bir yandan “Deadpool” serisinin karanlık ve mizahi atmosferini taşırken diğer yandan da “Avengers” (Yenilmezler, 2012) filminin heyecanını yakalamayı hedefleyen yeni bir süper kahraman ekibi hikâyesi ile karşımıza çıkıyor. Anti-kahraman öğeleriyle bezeli ama klasik bir süper kahraman anlatısına sahip olan bu film, ortaya koyduğu ilginç harman ile daha ilk dakikasından itibaren dikkatimizi çekmeyi başarıyor.

“Black Widow” (2021) filminde tanıştığımız ve Natasha Romanoff’un farklı bir versiyonu diyebileceğimiz Yelena karakterini merkezine alan “Thunderbolts”, süresini etkili kullanarak ekip üyelerinin bir araya gelmesini hızlı, ikna edici ve aksiyon dolu bir şekilde gerçekleştiriyor. Yeni bir karakter olan Sentry ise senaryoda önemli bir rol üstleniyor; sadece bir düşman olmakla kalmayıp hikâyenin gidişatını da şekillendiriyor.

Nostaljik Bir Yaklaşım ve Yeni Bir Deneyim

Robert Reynolds ya da namıdiğer Sentry dışında filmdeki tüm karakterleri daha önce Marvel Sinematik Evreni’nin başka filmlerinde ucundan kıyısından da olsa görmüştük. Büyük bir avantaj olan bu durum sayesinde karakterlerin tanıtım fasılları oldukça kısa tutuluyor. Ancak karakterlerin geçmişlerine yeterince inilmemesi filmin ilerleyen noktalarında bir eksiklik olarak göze çarpıyor. “Run Lola Run” (Koş Lola Koş, 1998) filmini anımsatan bir yaklaşımla Robert karakterinin dokunduğu kişilerin geçmişlerine ait travmalar bize gösterilse de bu durum sadece birkaç etkileyici sahne ile sınırlandırılıyor. Karakterlerin geçmiş hikâyeleri çoğunlukla birbirleriyle olan konuşmaların arasına sıkıştırıldığı için onları tam olarak tanımamız da mümkün olmuyor.

Ekibin, daha sonra düşmanı olacak Robert’i kurtarması ve onunla birlikte hayatta kalmak için iş birliği yapması, hikâyeye özgün bir tat katıyor. Zira başlangıçta hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bu karakterin yükselişi, kötülüğe evrilişi ve ekibin karşısına dikilmesi, izleyici için merak uyandırıcı bir sürecin tohumlarını barındırıyor. Fakat başlangıçta önemsenen bu karakter, bir yerden sonra sanki unutuluyor. Robert’in süper güçlerini keşfettiği kısım filmin genelindeki özenli işçilikle tezat oluşturacak şekilde oldubittiye getirildiği için maalesef bu karakter ile bir bağ kuramıyoruz. Bu yüzden de Robert’in -kısaca söylememiz gerekirse Bob’un- adeta hızlandırılmış süper kahraman kursuyla Sentry karakterine dönüşmesine bir türlü inanamıyoruz. Neticesinde çok geçmeden bu karakterin bizim için bir şey ifade etmediğini fark ediyoruz. Dolayısıyla bu da merak duygumuzu fazlasıyla zedeliyor. Ama daha önemlisi doruk noktasına hiçbir hazırlık yapılmadan taşınan hikâye, ister istemez filmin akışında büyük bir aksaklık yaratıyor.

Umut Veren Bir Son

Kötü karakterin hızlı yükselişi ve güçlerini kullanmayı kolayca öğrenmesi senaryo açısından büyük bir zayıflık oluştursa da bu kısım filmin kırılma anı için önemli bir konumda bulunuyor. Kahramanlarımızın salt güçle yenemeyecekleri bir düşmanla karşılaşması, kötülüğü alt etmek için sadece kaba kuvvetin gerekmediğini vurgulaması bakımından önemli bir mesaj olarak dikkat çekiyor. Aile ve dostluk temalarına yapılan güçlü göndermeler ise finaldeki mesajın altını daha da belirgin bir şekilde çiziyor. 

Filmin aksiyon anlamında başarısız olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Marvel Sinematik Evreni’nin büyük ölçekli aksiyon sahnelerine alışkın olan izleyici için bu film görsel açıdan o denli etkileyici olmayabilir. Buna rağmen, az malzeme ve alışılmadık karakterlerle yeni bir hikâye anlatma çabası ve kötü adamın zayıflığına rağmen izleyiciye keyifli dakikalar yaşatan aksiyonun başarısı takdire değer. Zira “Thunderbolts”, bilinen süper kahraman unsurlarını daha karanlık bir formatta sunarak tanıdık karakterler ile yeni bir macera ortaya koymayı gerçekten başarıyor. Geçmişe yapılan etkili göndermelerin yarattığı nostaljik etki ise filmden alınan keyfi daha da artırıyor.

Sözün özü, “kötü” karakterlerden “iyi” süper kahramanlar yaratma fikri enteresan olsa da bunu daha ileri taşımak hem kulağa hoş gelmiyor hem de aşırı zorlama duruyor. Bu yüzden de “Thunderbolts”un Marvel Sinematik Evreni içinde nasıl bir yol izleyeceği gerçekten merak uyandırıyor. “Fantastic Four: First Steps” (Fantastik Dörtlü: İlk Adımlar, 2025) filmiyle olası bağlantılar da belirsizliğini koruyor. Ancak eğriye eğri doğruya doğru “Thunderbolts”, vaat ettiği eğlence dolu aksiyonu sunarken özlenen Marvel atmosferini de kısmen yaşatıyor. Bu da gelecek için umut vadediyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir