R.I.P.D. / Ölümsüz Polisler (2013)
R.I.P.D. ya da -Türkiye’deki gösterim ismi ile- Ölümsüz Polisler filminin bir çizgi roman uyarlaması olduğunu hatırlatarak başlayalım. Dark Horse tarafından yayınlanan çizgi romanın yaratıcısı ise Peter M. Lenkov.
Filmden bahsetmeden önce filmin isim meselesiyle ilgili birkaç kelam etmek istiyorum. Yabancı filmleri gösterime sokarken, orijinal isimleri Türkçeye çevirmek yerine filme sıfırdan isim veren korkunç bir ekibin varlığından haberiniz var mıydı? Sanırım hali hazırda olan ismi çevirmek çok zahmetli olacağından, filmin konusunu direk isimde belirtmeyi kendilerine görev edinmişler. Şaka bir yana gerçekten de bazen bu Türkçe isimler beni delirecek boyuta getirebiliyorlar. İşte R.I.P.D.’de onlardan biri. R.I.P.D. yani Rest in Peace Department, “Huzur İçinde Yat Departmanı” olarak çevrilebilir. Fakat bu isim bir gişe filmi için uygun olmadığından Ölümsüz Polisler’i tercih etmişler. İsmin neden Ölümsüz Polisler olduğundan ise birazdan bahsedeceğiz. Artık filmden bahsetmenin zamanı geldi…
Nick, karısını seven ve ona iyi bir hayat sağlamak için uğraşan bir polistir. Fakat iyi niyeti ona bir gün kötü bir iş yaptırır; ortağı Hayes ile uyuşturucu baskınından elde ettikleri altınları çalarlar. Fakat daha sonra Nick pişman olup altınları merkeze iade etmeye karar verir ve aslında her şey böyle başlar. Ortağı Nick’i bir çatışmanın karmaşasından yararlanarak öldürür ve Nick diğer tarafa intikal eder! Burada ona iki seçenek sunulur. İlk seçenek pek parlak değildir o yüzden Nick de polislik görevine benzeyen ikinciyi tercih eder. Yani Huzur İçinde Yat Departmanı’na katılır. Bir kere öldüğü içinde artık ölme ihtimali yoktur. (Şimdi neden filmin isminin Ölümsüz Polisler olduğunu anladınız mı? Çok yaratıcı değil mi?) Bu departmanın amacı ise hapsedilen fakat daha sonra firar edip insanların arasına karışan kötü ruhları yakalamaktır.
Yoksa aklınıza buna benzeyen bir film mi geldi? Birde bunun üzerine Nick’e, olgun ve de bilgin (tamam kabul ediyorum bu filmdeki pekte bilgin değil) bir ortak eklerseniz konu size daha da tanıdık gelebilir. Mesela bu filmin aldığı en büyük eleştiri Man in Black filmine çok fazla benzemesi. Evet, benzediği doğru hatta benziyor kelimesi biraz hafif kalır! Aslında Hollowları, Soul Society’ye gönderen Şinigamileri düşünürseniz filmi ünlü anime Bleach’e de benzetmemiz mümkün! Hasılı film pekte özgün bir konuya sahip değil. Fakat filmin eğlenceli bazı kısımlarının olduğunu da inkâr edemeyiz. Mesela R.I.P.D. üyesi polisler, yaşayanların dünyasına geldiklerinde insanlar onları oldukları gibi görmüyorlar. Mesela Nick, yaşlı bir Çinli olarak ve kovboy ortağı da güzel bir sarışın olarak gözüküyor. Tabi bu eğlenceli kısımlar seyircinin ağzına bir parmak bal çalmaktan öteye gidemiyorlar.
Filmin yönetmeni olan Robert Schwentke, ilk uzun metraj filmi Tattoo ile adını duyurup kendini ispatladıktan sonra Almanya’da çektiği ikinci bir filmin ardından Flightplan ile Hollywood’a transfer oldu. Aslında onu bir diğer çizgi roman uyarlaması olan Red ile de tanıyor olabilirsiniz. Tıpkı Red gibi R.I.P.D. de haddinden fazla uzun ve sıkıcı bir giriş ile zamanını kötü kullanıyor. Bu yüzden filmden beklediğimizin yani aksiyonun ve komedinin de çok azıyla yetinmek durumunda kalıyoruz. Belki de filmin en büyük eksikliği
senaryodan kaynaklanıyor. Tamamen görsel efektler üzerine dayanan bir filmin, çoğu sahnede sırıtan başarısız görsel efektlerinin üzerine, bir de kötü senaryo eklenince işler iyice sarpa sarıyor! The Tuxedo, Æon Flux ve Clash of the Titans gibi filmlerin senaristliklerini yapmış olan Phil Hay ve Matt Manfredi ikilisi benim nazarımda başarısız senaryolarına bir yenisini daha eklemişler.
Birazda filmin oyuncularından bahsetmeliyiz. Özellikle filmi izlenebilir kılan Jeff Bridges’i ilk olarak anmak istiyorum. Daha önce True Grit ile ciddi bir kovboy rolünün altından başarıyla kalkan Bridges, bu sefer tuhaf ve eğlenceli kovboy Roy karakteri ile de kelimenin tam anlamıyla döktürüyor! Kendisinden pek haz etmesem de Ryan Reynolds, pek sırıtmıyor. Zaten çizgi roman uyarlamalarında rol alma konusunda oldukça deneyimli olan Reynolds’un, Nick rolü için uygun olduğunu söyleyebiliriz. Fakat filmin kötü adamı olan Kevin Bacon hakkında pek olumlu şeyler söyleyemeyeceğim. Senaryoda karakterin iyi çizilemediğinden mi, derinliksiz bir kötü adamı canlandırdığı için mi ya da Kevin Bacon bu role yakışmadığı için mi bilemiyorum ama gerçekten de Hayes karakteriyle Kevin Bacon sınıfta kalıyor.
Uzun lafın kısası, Ölümsüz Polisler biraz eğlenmek için başvurabileceğiniz bir film. Fakat muhteşem görsel efektler, dur durak bilmeyen aksiyon sahneleri ya da komedi unsurlarıyla bezenmiş bir eğlenceli bir film kesinlikle değil. Böyle beklentilerle filme giderseniz sıkıntıdan ölebilir ve “Huzur İçinde Yat Departmanı”nın bir neferi olabilirsiniz. Yine de siz bilirsiniz. İyi seyirler…