Wrinkles / Arrugas / Kırışıklıklar (2011)

Wrinkles / Arrugas / Kırışıklıklar (2011)

Paco Roca’nın aynı isimli çizgi romanından uyarlanan animasyon filmi “Wrinkles”, sizi yanı başınızda olan ve aynı zamanda size adım adım yaklaşan bir dünyaya doğru yolculuğa çıkarıyor. Hayatı bir tren yolculuğuna benzetmeye itebilir sizi bu animasyon. Eski zamanları hatırlamak ve hayallerde yaşamak bu trende eğlenceli zaman geçirmek için bir yol olabilir. Ancak bunlardan birini seçmek istemezseniz bile bu trende sizin için yaklaşan son bir durak var.

20 yıllık banka müdürü Emilio, artık Alzheimer’ın etkisini üzerinde göstermeye başladığı yaşlı bir babadır. Oğlu ve karısının kararıyla huzurevine gönderilir. Huzurevinin ilk gününde belki de en son ilkokula giderken hissettiği o yabancılaşma duygusunu hatırlar. Fakat onu bu duygudan, esprili yaklaşımlarıyla kendini gösteren ve arkadaş canlısı olan Miguel kurtarır. Huzurevinin ikinci katı, yaşlıların tamamıyla bakıma muhtaç oldukları, zaman ve mekân kavramlarından uzak yaşayanların bulunduğu kattır. Miguel ve Emilio sonlarının öyle olmaması için birbirlerine söz verirler. Huzurevinde geçirdikleri zaman boyunca Emilio ve arkadaşları adeta yaşlılığa yenilmediklerini tüm dünyaya gösterircesine yaşlılıklarını yaşarlar ve başlarından komik ve bir o kadar dramatik olaylar geçer.

Tren ve Yolcular

Filmde, yaşlıların dünyasına giriş yapmamızdan itibaren hem yaşlıların dışarıdan bizlere komik gelen hallerini hem de bu karakterlerle empati yaptığımızdaki o hüzün hissini baştan sona yaşıyoruz. Emilio, sayesinde olabildiğince farklı yaşlı insan ile karşılaşıyoruz. Artık sadece söyleneni tekrar eden bir radyo spikeri Juan, duyması azalmış ancak elleri çalışan Agustin, madalyasını takarak gururla dolaşan Pellicer, marslıların kaçırmasından korkan Carmencita… Tüm bu yaşlılar, bize eğlenceli bir hikâye veriyor. Bu isimlerin çoğunun kaynağı zaten Paco Roca’nın araştırması sırasında anlatılan ve etrafında bulunan kişiler. Bence bu animasyonu güzel yapan şey de samimiyeti ve hayal dünyasıyla gerçek arasında gidip gelen yaşlıların durumlarını göstermedeki başarısı. Samimiyetini gerçek hikâyelerden alıyor tabii ki. 

En sevdiğim hikâyelerden bir tanesi Şark Ekspresi’yle İstanbul’a kocasının yanına gittiğini hayal eden Bayan Rosario’nunkiydi. Cam kenarına oturmuş bu yaşlı kadının yanına gittiğinizde sizde artık onun hayal dünyasındaki trenin içinde kendinize bir yer bulmuş oluyorsunuz. Mutlu olduğu bir anı ya da hayalle en azından son zamanlarını güzel geçiriyor. Onun tarafından bakarsak şayet,  tüm bu yer bir tren ve diğer herkes de yolcusu. Bu yolculuğun bitiş şartı, ya hayal bile kuramayacak hale geleceksiniz ya da gerçekten hayatınızın son durağına varacaksınız.

Bir diğer hoş hikâye, Dolores ve Modesto arasındaki sevgiyi bize gösteriyor. Alzheimer’ın tamamen ele geçirdiği Modesto, çocukken âşık olduğu Dolores’i etkilediğinde Dolores’in ona söylediği bir söz var. İşte her seferinde bu sözü kulağına fısıldadığında Modesto’nun içeride bir yerlerde hala onu sevdiğini gösterircesine gülümsemesine şahit oluyoruz. Dolores hikâyeyi anlatırken bizi götürdüğü çocukluk zamanındaki bu kısa aşk hikâyesi bence gayet güzel.

Emilio’nun arkadaşı Miguel’de bu hikâyenin yaramaz çocuğu gibi. Tabi yaşlılardan yararlanması biraz da kendi yaklaşan sonunu düşünmekten kurtulma ve her seferinde kendinde olduğunu kendine kanıtlama psikolojisinden geliyor olsa gerek. Aslında belli ki o zaman geldiğinde onun için bir şey yapacak birini bulamama üzüntüsü de var içerisinde. Her şeye rağmen göründüğü kadar duygusuz biri değil Miguel. Emilio ve Antonia ile yaşadığı kötü olaydan sonra herkese yardım etmek zorunda hissediyor kendini ve Emilio ile de ilgileniyor.

Film ile ilgili tek yetersiz bulduğum konu, huzurevi-bakım evi karışımı bu yere bırakılan Emilio’nun belki ilk başlarda ailesine karşı hasta olmadığını iddia etmesi daha iyi anlatılabileceği oldu. Yani bu bakım yerine bırakıldığında kendisinde bir sorun olmadığını düşünüyordu fakat huysuz davrandığı kısımlar uzatılmamış, ev sahnesi çok kısa olarak geçilmiş. Bu olsaydı belki Emilio’yu daha iyi anlar, haline çok daha fazla üzülürdük. Bununla birlikte filmde, gerçekten seyirciyi fazla üzmek veya ağır bir drama izletmek istemediğini, tadında bırakmaya çalışıldığını gözlemledim.

“Kocamın yanına İstanbul’a gidiyorum.”

Yönetmen, Yazar, Animasyoncu: Ignacio Ferreras

“How to Cope with Death” (2002) kısa animasyon filminin yazar, yönetmen ve animasyoncusu olan Ignacio Ferreras, belki de bu tecrübesi sayesinde yine yaşlıların mücadelesini anlatan büyük bir animasyon filmde, yani “Wrinkles”da yönetmen ve yazar oldu. Elbette “Wrinkles”dan önce tecrübesini “En İyi Animasyon” dalında Oscar’a aday olan “The Illusionist” (2010)  filminde animatör olarak çalışarak göstermişti.

Paco Roca, bu filmdeki tüm karakter tasarımlarını kendisi yapmış. Ama Ignacio Ferreras ile filmin animasyon süpervizörü Baltasar Pedrosa çizimlerin animasyon için uygun olmasına dikkat ederek tekrar üstünden geçmişler. Tabi Paco Roca’nın çizim tarzını bozmadan bu yapılmış.

Ignacio Ferreras, awn.com’da yayınlanan röportajında filmle ilgili şunları söylüyor: 

“Filmin planlaması ve bölümlerin gelişimi karım Rosanna Cecchini ile birlikte İskoçya’da yaptık. Filmi üç perdeye böldük ve diğer insanlara göstermeden önce animatiğin aşağı yukarı tam bir perde olması için çabalıyorduk. Paco daha sonra animatiğin tamamlanmış bir perdesini görür ve bana düşüncelerini, değişiklik tavsiyelerini, diyaloglar için ekstra malzemeleri vs. verirdi.”

İlk kez huzur evine gitme duygusu, ilk kez okula gitmeye benzer.

Çizgi Roman-Film Karşılaştırması

Filmin ilerleyiş şekline olabildiğince sadık kalarak, çizgi roman ile film arasındaki bazı farklılıklardan bahsetmek istiyorum.

Emilio’da çizgi roman boyunca filme göre pek bir farklılık yok. Fakat ailesi onu huzurevine bıraktığında, onların arkasından filmde çizdiği imaja göre yadırganacak bir şekilde sitem ediyor. Miguel ile tanışmalarıysa hemen o sitemden sonra oluyor ve Miguel’in ona ilk cümlesi, “Sana bir çocuk gibi davrandıklarında küçük düşürücü oluyor öyle değil mi?” oluyor. Filmdeki sahnede, Miguel ile odasında tanışıyorlar ve Miguel’in ilk cümlesi, “Kaç yıl yedin?” oluyor.

Filmde sevdiğim değişikliklerden bir tanesi de Miguel’in daha esprili olması ve huzurevi tanıtımında çizgi romana göre daha eğlenceli bir iş çıkarılması. Emilio’ya taktığı “Rockefeller” lakabı ne kadar iyi tartışılır ama olaya samimi bir hava katıyor çizgi romandan farklı olarak daha güçlü bir arkadaşlık yaratıyor bana göre. Tabi bunda esprilerin tekrardan uzunca düşünülmesinin rolü var.

Miguel, çizgi romanda yaşlılara karşı tavrının nedeni ile ilgili ipuçları veriyor. Filmde kullanılmayan sadece çizgi romanda gösterilen bir bölümdeki konuşmayı biraz kısaltarak paylaşıyorum. Burada yaşlı kadın erkeğin omzuna yaslanmış ve yaşlı bir adamda onları izliyor. Miguel, Emilio’ya, “Sence bu kişilerin birbirleriyle ilişkisi ne?” diye soruyor. Emilio’ya göre cevap açıkça şöyle, “Birbirine yaslanan bu yaşlı kadın ve erkek evli ve izleyen kişi de bir akrabaları olmalıdır.” Miguel’in cevabı, “Haha. Yaşlılık kötü bir şaka. Onları izleyen adam o kadının kocası. Her gün kolonya sürünüp düzgünce giyinerek karısının karşısına oturuyor fakat karısı onu hatırlamıyor. Ona göre gerçek kocası yanındaki adam ve bazen bir çift ergen gibi öpüşüyorlar. Kadere boyun eğen gerçek kocasının tam önünde.”

Filmde hoşuma giden bir diğer sahne de Emilio’nun çocuğu ve karısıyla birlikte balık tutma anısını kullanılması. Burada yaşlanmasıyla birlikte o günlerin sanki dünmüş gibi olsa da geride kaldığını ve elinden bir şey gelmediğini güzel bir şekilde anlatıyor. Bu sahne çizgi romanda geçmiyor.

Çizgi romanda baştan beri geliyorum diyen bir olay var. Filmde karakter olarak tanımlayamayacağımız ve daha çok top oyunu sırasında gördüğümüz bir kör adam var. Çizgi romanda bu Ramon adlı kör karakter sürekli Felix adlı oda arkadaşının horlamasından şikâyetçi oluyor. Bunu her yerde herkese anlatabilir. Felix ile ilgili çizgi romandan tek bildiğimiz şey eskiden fesli olarak bir yerde askerlik yaptığı. Ramon bir gün “yardımsever” Miguel’den koca kafalara göre bir İngiliz anahtarı istiyor ve oda arkadaşına saldırıya geçiyor. İçeri giren görevli Ramon’u durdurmak için “Kıpırdama” demesiyle Felix hazır ola geçiyor ve Ramon elindeki İngiliz anahtarını onun kafasına geçiriyor.

Emilio’nun sürekli bir eşyasını kaybettiğini biliyoruz. Filmde çizgi romandan farklı olarak Emilio, Miguel’i suçluyor ve Miguel ile bir itişme yaşıyor. Hatta o ara filmde Miguel’in biriktirdiği paraları görüyoruz ki bunu göstermeye gerek duymamış çizgi roman.

Paco Roca’nın çizgi roman yapım hikâyesinde anlattığı hikâyede Emilio’yu başrole koyması zaten Alzheimer’a verdiği önemin bir göstergesi. Arka planda yaşlılık zamanlarında insanların durumlarını bize aktarırken asıl hikâyede Alzheimer’ın korkunçluğuna ve Emilio’nun çaresizliğine tanık oluyoruz. Filmde ve çizgi romanda Emilio’nun Alzheimer yüzünden huzurevine gittiğini kesin olarak bilmiyoruz. Bunu seyirci olarak yaşlılık göstergesi olarak algılayabiliriz. Filmde Emilio, Alzheimer olup olmadığını öğrenmek için doktor ile konuştuğunda doktor ona korkulacak bir şey olmadığını söylüyor. Sonra ise Emilio kendisi Alzheimer olduğunu çözüyor. Burada Miguel onun durumunu zaten bildiğini söylerken eski oda arkadaşını anlatıyor ve çizer Paco Roca’ya atıfta bulunarak oda arkadaşının isminin Paco olduğunu söylüyor. Çizgi romanda ise hiç acımadan tüm gerçekliğiyle Alzheimer olduğunu Doktor Emilio’ya söylüyor. Doktor konusunda filmin “yaşlı adamı üzmeyelim” tutumu hoşuma gitse de çizgi romanın Emilio’nun Alzheimer sürecini daha iyi anlattığını düşünüyorum. Örneğin sadece çizgi romanda olan bir bölüm, çok kötü olduğu zamanlarda Emilio giysilerinin ne olduğunu unutmamak için isimlerini yazıyor ve Miguel bunlara resim ekliyor. Fakat tabi bunların da bir yararı olmuyor. Bir başka örnek Emilio’nun kitap okuması ve Miguel’in ne okuduğunu sorduğunda hatırlamaması. Hatta bir kaç saniye önce okuduğu kelimeyi bile aklında tutamaz bir halde olması.

Filmde huzurevindeki havuz konusu başlı başına bir olay. Baştan beri Emilio’nun havuzda yüzmek istemesi ama muhtemelen bunu unutması yüzünden bir türlü olmaması. Alzheimer olduğunu fark etmesiyle birlikte buna karşı savaştığının bir göstergesi olarak kendini havuza atması. Filmde bununla ilgili bir aksiyon yaratılıyor ve Miguel’de ona katılıyor. Bu da bir başka arkadaşlık anısı oluyor onlara. Çizgi romanda ise havuzla ilgili bir olay geçmiyor. Havuzun olup olmadığı ile ilgili bir bilgi bile verilmemesine karşın filmde ailesi havuzu için bu huzurevini seçtiklerini söylüyor.

Paco Roca’nın Çizgi Roman Yapım Hikâyesi

Paco Roca’nın çizgi romanın sonunda yaptığı açıklamaların tamamını, sizinle paylaşmak için Türkçeye çevirdim. İyi okumalar…

“Derler ki aynaya baktığında kendi annen ve babanı görmeye başladıysan, bir yetişkin haline geldiğini bilirsin. Son zamanlarda, yansımam gitgide babama benzemeye başladı, babam bu arada bir resmini hatırladığım dedeme çok uzun zaman önce benzemeye başlamıştı.

Bu bildiğim insanların ailelerine de olmuştu. Arkadaşım Diego’nun babası Emilio, Alzheimer’dan mustaripti. Acı bir gülüşle Diego, Emilio’nun aklının nasıl kaybolduğunu anlatırdı. Diego’nun anlattığı hikâyeler aynı zamanda eğer her zaman saygı duyduğum bir kişinin kaçınılmaz kötüye gidişi, sonunun kronolojik bir kaydı olmasaydı gerçekten komik olabilirlerdi.

Belki de bu nedenlerden dolayı -ve ayrıca her zaman çok gururlu olan annemin henüz almış olduğu ilk bastonundan dolayı duyduğu utanç yüzünden- yaşlılar için bir hikâye yaratmaya karar verdim. Arkadaşlarımın hayatlarındaki aileler ve diğer yaşlı insanlar hakkında hikâyeler derlemeye başladım. Salva’nın Marslılar tarafından kaçırılacağından korktuğundan hiç bir yere yalnız başına gitmeyen teyzesi vardı. Veya bakım evinde onu ziyarete gittiklerinde her zaman verilebilecek en saçma şeyleri istiflemiş olan Julia, Ismael ve Hugo’nun annesi.

Oradaki hayatın gerçekten nasıl olduğunu anlayabilmek için bakım ve huzur evlerini ziyaret etmeye başladım. 20 yıldan fazla böyle yerlerde yaşamış olan insanlarla tanıştım. Yürüteçle etrafta gezen Pellicer ile tanıştım. Bana üzerinde yıllar önce ulusal atletizm yarışmasında kazanmış olduğu madalya ile ilgili hikâyeleri olan her zaman taşıdığı gazete kupürlerini gururla gösteriyordu. Onu en son gördüğümde tekerlekli sandalyeye mahkûm olmuştu. Yaşlılığın ironisi.

Etraftaki yaşlılarla ilgili hikâyeler toplamak bana komşum Dolores’i hatırlattı. Her zaman kocasının elinden tutar, ona sonsuz bir tatlılıkla yol gösterirdi. Dolores ufak ve zayıftı, kocası ise geniş ve tombuldu. Kocası Alzheimer’dı ve gözlerinde her zaman soğuk bir bakış vardı. Hayatlarını birlikte geçirdiklerini ve bir noktada asla ayrılmayacaklarına yemin ettiklerini hayal etmek kolaydı.

Teşekkürlerim Juanjo’ya, bitmeyen sabır ve özveriyle yaşlılara bakan “rastalı” hemşireye; Juan’a, bana bir çok bakımevi hikayeleri anlattı ve tüm sorularımı yanıtladı; R. Soto’ya, tıbbi terimler ve açıklamalar için bana yardım etti; Boke’a, bu kitabın tasarım konsepti için bana yardım etti; ve benimle sevdiklerinin hikayelerini paylaşan tüm arkadaşlarıma.”

Paco Roca ile Röportaj

Paco Roca’nın WashingtonPost’daki “Posts Comic Riff” köşesine yaptığı röportajından bazı kısımları, sizinle paylaşmak için Türkçeye çevirdim…

Paco Roca, ilham için huzurevini seçti. Ailesinin yaşlanması ile başlayan, yaşlı insanların onları pek düşünmeyen bir toplumda hayatlarının o dönemlerinde neler hissettiklerini anlama isteği onu bu araştırmaya itti. Ayrıca saygı duyduğu ve akıl hocam dediği iyi bir arkadaşının babasının Alhzeimer’a yakalandığını ve kısa sürede ailelerinin nasıl etkilendiğini görüp bundan çok etkilendi.

Arrugas çizgi romanını yapmak ilginç bir deneyimdi. Bir şeyi yapmanın tek bir yolu olduğunu sanıyorsun. Fikir alışverişinde bulunabileceğin kimse yok. Sanki kendinle kavga ediyormuş gibi. Ve bitirdiğinde de, olabilecek tek şekilde yaptığını sanıyorsun.

Çizgi romanda olmayan sahneleri Ignacio ile beraber yaptık. Hikâyeyi farklı şekillerde nasıl anlatabileceğimi görmemi sağladı. O birçok büyük animasyon filminde çalıştı. Animasyon nasıl işler biliyor. Onunla çalışırken, yapımın çok önemli olduğunu anladım.

Ignacio, hak ettikleri ilgiyi görmeyen insanlara çizgi roman ve filmlerle ses verirken dikkate değer bir gurur duyuyor.

Bizim olmayan hayatlarla empati yapabiliriz. Roma imparatoru veya bir psikopat ile empati yapabiliriz, fakat yaşlı bir insanla empati yaptığımız zamanlar çok az.

Arrugas’da genç insanlar yok. Her şeyi yaşlıların gözünden görüyorsun, bu sayede nasıl hissettiklerini anlayabilir ve onlar için ne yapılabileceğini görebiliriz.

SONuç

Alzheimer olmayacağımızın garantisi yok. Hayattaki üzüntülerle savaşmayı bırakan beynin, kendine bir hayal dünyası kurup son zamanları huzurlu yaşamak istemesi yaşlılıkta gayet olası bir durum bence. Yani pek de uzakta olmayan bir hayata bakıyoruz bu filmde. Eğer ki yaşlıların dünyasında biraz zaman geçirmek isterseniz, 90 dakikalık bu animasyon filmini size öneriyorum. Bu hikâyeden bir ders çıkarmak zorunda değil kimse. Ancak izlediğinizde sizi duyarlı ve düşünceli olmaya iteceği kesin.

Kaynakça

1. Paco Roca. (2016). Wrinkles. Seattle: Fantagraphics.

2. http://www.imdb.com/title/tt0775489/

3. https://en.wikipedia.org/wiki/Wrinkles_(film)

4. http://www.awn.com/animationworld/ignacio-ferreras-talks-wrinkles

5. https://www.nytimes.com/2014/07/04/movies/wrinkles-an-animated-depiction-of-nursing-home-lives.html?_r=0

6. https://www.washingtonpost.com/news/comic-riffs/wp/2014/07/11/with-arrugas-wrinkles-spanish-artist-paco-roca-gives-poignant-voice-to-overlooked-seniors/?utm_term=.5fd87a865671

Yazar: Taylan Kaan Torunoğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir