Son Buluşma (2008)

Son Buluşma (2008)

Bir imparatorluğun postalsız, tüfeksiz, azıksız kalmış ordusu, dünyanın en güçlü donanmalarına geçit vermeyerek şanlı bir destan yazdı Çanakkale’de. Trabzon’dan, Muş’tan, Ankara’dan, Diyarbakır’dan, Artvin’den, Bingöl’den, Tokat’tan, Elazığ’dan… Anadolu’nun dört bir yanından gelen kadın, erkek, çocuk bir bir düştü toprağa.  Gurur duyulacak bir savaş, onurlu bir mücadele oldu Çanakkale. Emperyalizmin kanlı elleri sömürge diyarlarının analarından koparıp getirmişti evlatlarını. Düşman diye karşımıza koymuştu. Bir bir düştü yavrular. Şehitlerimizle koyun koyuna, her biri bizim evlatlarımız oldu.

Geçilmez Bu Boğaz!

Yıl 1915, aylardan mart. Bir destan yazıldı Anadolu’nun garbında. İki merminin çarpıştığı bu mahşerde, seyret Türk askerini, seyret ki nasıl gözü kara. Denilir ki mevsimlerden bahar, ama bu nasıl bahar? Sanılır ki gelmeyecek yaz. Geçilmez bu boğaz. Hey gidi hey Koca Seyit… Sırtında 276 kilo. Bilir mi ki nedir korku? Bilir mi ki nedir ölüm? Aşk ise nasıl aşk? Sevda ise nasıl sevda? Bu uğurda öksüz kaldı şairi ölen saz. Geçilmez bu boğaz.

Başlarında bir kumandan Mustafa Kemal. Bir kumandan ki; bastığı yer ağlar, baktığı yer ağlar. Kimse bilmez ama o yiğidin yüreği ağlar. Nasıl ağlamasın? Verilir mi bir günde binlerce evlat toprağa.  Toprak ki utanır sabinin bedenini sarmaya. Korkma İstanbul, korkma Ankara. Çekilmez bu dert. Geçilmez bu boğaz. 

Harp meydanı… Bakmaya nasıl dayanır yürek. Bağımsızlık neferleri; sanki savaşmıyor da semahlar dönüyor gülümseyerek. Bu topraklar için bu toprağa düşerken son nefer, medeniyet maskeli gafil utanmadan seyreder. Kağnısı başında elleri kınalı gelin; etme elem, etme naz. Geçilmez bu boğaz. Yaksın ağzını felek. İnlesin bağlamamın bamteli. Okunsun ezanlar, söylensin türküler. Gülsün yüzün Anadolu’m. Geçilmez bu boğaz, geçilmez bu boğaz. 

Harbe Girdi Mustafa Kemal…

Kurmay Yarbay Mustafa Kemal harbe girdi. Kararlıydı, savaşmayı değil ölmeyi emretti.  Harbe girdi Mustafa Kemal. Arkasında imparatorluğun postalsız, tüfeksiz, azıksız kalmış ordusu. Sırtında asırların yükü ama yoktu korkusu.  Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, Albay oldu. Anafartalar ve Conkbayırı’nda önünü kesti gelenlerin, geçit vermedi. Kahraman oldu Mustafa Kemal.  Askeri bir deha, yetenekli bir lider oldu tarihe. 

Lakin Alman yenildi. Osmanlı’da yenildi denildi. Ordularımızın karşısında amansız kalan dünya güçlerine bu sefer bir imza ile açıldı Çanakkale Körfez’i. Mustafa Kemal İstanbul’daydı. Çakmak bakışları limana demirlemiş küffar gemilerindeydi. İnanıyordu, geldikleri gibi giderler diyordu. Yüreğinden bir vapur Samsun’a doğru yol alıyordu. 

Harbe girdi Mustafa Kemal. Kılıç gibi yüreğiyle, çakmak bakışlarıyla yeni bir harbe girdi.  İstiklal Harbi… Bu sefer ardında imparatorluğun postalsız, tüfeksiz, azıksız kalmış ordusu da yoktu. Ordular dağıtılmış, silahlar toplanmış, umutlar yıkılmış, aziz vatanın bütün kaleleri cebren ve hile ile zapt edilmiş, memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmişti. Halk aç, halk cahil, halk yorgundu. Bir ordunun ayak sesleri duyuldu. İstiklal Ordusu… Üniforması alınmış, rütbesiz Mustafa Kemal’in karşısında selam durdu, emir ve görüşlerinize hazırım kumandanım diye bir ses duyuldu. Durur mu Anadolu’nun yiğit kadını, erkeği. Son bir kez belini doğrulttu. Harbe doğru yola koyuldu. İsimsiz binlerce kahraman, kurtuluş mücadelesi için tek yumruk oldu. 

Yıl 2020. Mart’ın 18’i.  105 yıl oldu Çanakkale Geçilmez olalı. Bu kutlu günde aziz şehitlerimizi anmak adına yoğun duygularla izlediğim bir belgeseli anlatmak istedim. Son Buluşma… Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde girdiği savaşlardan sağ çıkmış ve Mustafa Kemal’in önderliğindeki Kurtuluş Savaşı’nda yer almış son İstiklal kahramanlarının son buluşması… 

Ruhları Şad Olsun

Kıdemli Er Veysel Turan, Konya. 

Onbaşı Yakup Satar, Eskişehir. 

Nişancı Er Ömer Küyük, Çorum. 

“Ya İstiklal Ya Ölüm” emri ile yola çıkan ve hayatta kalan, Kurtuluş Savaşı’nın son gazileri. 

Veysel Turan 

1898 Konya doğumlu. Kendi at arabasını alarak Mustafa Kemal önderliğindeki Kuva-i Milliye ordusuna gönüllü olarak katıldı. Kütahya Hastanesi’nde görev yapan Veysel Turan, her gece sabaha kadar şehitleri taşırmış. Sabah askerler görüp moralleri bozulmasın diye göreve gece çıkarmış. O günlerini, “üstümüz başımız dökülürdü, asker olduğumuz belli değildi, çok aç kaldık” diye anlatıyormuş. Kendisi çok iyi konuşamadığı için kızı anlatıyor. Anlaşılır bir şekilde kurduğu birkaç cümle de “Yumruk kadar ekmek, o da varsa. Bir arkadaş ölecek de silahını alıp savaşacaksın, silah yok. Ama o halde Kemal Paşa önderliğinde harp ettik. Yunan’ı İzmir’den denize döktük.” diyor.  Bu üç gazinin içlerinde en düşkün olanları Veysel Turan. Savaşta romatizma olmuş, hastalığı kireçlenmeye dönmüş, 27 senedir yatağa bağlı yaşıyormuş. Ajansı dinleyince memleketin haline üzülüyormuş.  Veysel Turan, 25 Mart 2007 yılında vefat etmiştir. 

Yakup Satar 

11 Mart 1898 Kırım doğumlu. O dönemde Rus İmparatorluğu’nun Kırım topraklarında Türklere yaptığı baskı nedeniyle 5 yaşındayken ailesiyle birlikte Eskişehir’e göç etmiş. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girdiği yıllarda askere gitmiş. Irak cephesinde savaşmış. Alman bir kumandanın özel görev için seçtiği 200 askerin arasında yer almış. Gizli Gaz Birliği adı verilen bir ekip içerisinde kimyasal silahlar olarak kullanılabilen zehirli gazlar hakkında eğitim almış. Bu ekip öğrendiklerini cephedeki askerlere öğretmeleri için yetiştirilmiş. Eğitimin ardından Gizli Gaz Birliği üyeleri 4 ayrı gruba ayrılarak farklı cephelere gönderilmiş. Yakup Satar ise 50 kişilik bir grupla birlikte 10 günlük yolculuğun ardından Bağdat’a gitmiş. Görev gizli olduğu için hiç kimse olaydan haberdar edilmemiş. Bu gizli görev iptal olunca normal tabura katılmış. Aynı günlerde İstanbul işgal edilince Bağdat’a asker gönderilememiş. Burada ki mevcut birlikler İngilizlere teslim olmuş. Yakup satar 65 gün hastanede, 2 yılda esir kampında kaldıktan sonra esir değişimi sonrası kurtulmuş. 22 günde Bağdat’tan İstanbul’a gelmiş. Memleketi Eskişehir’e uğradıktan sonra Millî Mücadele’ye katılmış. Cepheden cepheye geçen yıllarından “Biz düşmandan asla korkmazdık, bizi açlık, elbisesizlik mahvetti.” diye bahsedermiş.  Yakup Satar, 6 Nisan 2008 tarihinde Eskişehir’de toprağa verilmiştir.

Ömer Küyük  

1898 doğumlu. Hayat dolu bir doğa adamı. Belgeselde etrafıyla olan samimi diyalogları ve sempatik tavırlarından sevilen ve sayılan biri olduğu anlaşılıyor. 8 çocuğu, 36 torunu var. İstiklal Madalyası’nı onurla taşıyor ve ziyarete gelen olur diye kravatını hiç çıkarmıyor. Mustafa Kemal Paşa’yı bizzat görmüş, Paşa onu kendisinin yerine vekil bırakacağını söylemiş. Hatta belgesel içinde şöyle bir an yaşanıyor. Ömer Dede, kendisinden imza isteyen çocuklara “Okuryazarlığım olsaydı Atatürk’ün yerine vekil olacaktım” diyor. Ömer Küyük, Çanakkale içinde vurulmamış ama ölmeden mezara koyulmuş. Maaşını almaya gittiğinde kayıtlarda ölü olarak göründüğü söylenmiş. Bunu duyan Ömer Küyük, “Evet öldüm, mezarın kenarı açık kalmış, paramı almak için çıkıp geldim.” diye esprili bir dille yanıt vermiş. Maaş işi çözülünce Ömer Küyük’e faks ile haber verilmiş. “Ben daha gitmem, parayı ayağıma getirsinler.” demiş ve her ay maaşını evden alır olmuş.  Ömer Küyük’e devlet desteği ile bir ev yapılacağı söylenmiş. Ama ne yazık ki 3 yıldır ev bitirilmiyormuş. Evin yapılması için defalarca valiye gidilse de bir sonuç alınamamış. Belgeselde akrabalarının Ömer Dede’ye ısrarcı olması için baskı yaptığını görüyoruz. Fakat o, “Ben söylemeye utanıyorum, benim halimi görmüyorlar mı?’ diyor ve onun yerine okulun yapılmasına istiyor. “Okul yapılsın, çocuklar yetişsin, memleketi kurtarsın, ben bugün varım, yarın yokum, benim evim mezar.” diyor. Konusu açılmışken Ömer Dede’nin, yapımına önderlik ettiği ve hayırsever biri tarafından yapılan bir köy okulu var.  Ömer Küyük, 13 Ocak 2006 yılında vefat etmiştir.

Millî Mücadele Kahramanları ile “Son Buluşma”

Plan Prodüksiyon’un üstlendiği bu projenin; senaryosu, yapım ve yönetimi, Selamsız Bandosu ve Züğürt Ağa gibi filmlerinden tanıdığımız Nesli Çölgeçen’e ait. Belgesel, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla yapılmıştır. 2007 yılında çekilmiş, 2008 yılında gösterime girmiştir. Belgesel tamamen provasız, metinsiz, çekimleri tekrarlamadan olayların doğal akışıyla çekilmiştir. Savaş görüntüleri yerine, birinci ağızdan kaydedilmiş savaş anıları var bu belgeselde.

Hikâyenin başlangıç noktası Ömer Küyük. Esasında olaylar ve kahramanlar Ömer Dede’nin çıktığı bir yol hikayesi olarak kurgulanmış. Ömer Küyük’ün günlük yaşamını, dostlarıyla ve sevenleriyle geçen doğal diyaloglarını izliyoruz.108 yaşındaki bu tarih kahramanının hala daha verdiği yurtseverlik mücadelesini görüyoruz. Hayat mücadelesinde karşısına çıkan zorlukları öğreniyoruz. Daha sonra diğer iki kahramanımız ile tanışıyoruz. Belgeselin ortalarına kadar bu üç gazinin hayat hikayelerini ve günlük yaşamlarını paralel kurgu ile ayrı ayrı dinliyoruz. 

Sonrasında yönetmenimiz Nesli Çölgeçen, Ömer Dede’yi alıp bir yolculuğa çıkarıyor. İlk önce sağlık kontrolünden geçirilmek üzere hastaneye gidiyorlar. Burada beni inanılmaz etkileyen bir sahne izliyoruz. Ömer Dede’nin doktorun odasından çıktıktan sonra hastane koridorunda oğlunun elini tutup türkü söyleyerek yürüdüğü bir sahne. Bu sırada oğlu, “Doktor iyi dedi” diyor. Ömer Dede de mutlulukla “İyi mi dedi, iyi iyi” diyor. Son derece doğal, estetik ve duygusal bir sahneydi. 

Ömer Dede, doktordan sonra bir kaplıcaya götürülüyor. Burada da herkesin ilgisi onun üzerinde. Son derece sevimli görüntüler kaydedilmiş.  Sıra Kemal Paşa’nın ziyaretine geliyor. Ömer Dede, genç bir delikanlıyken kendisine “İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” diye emreden kumandanından helallik almak için Anıtkabir’e gidiyor. Burada da oğlunun elini bir an olsun bırakmıyor. 

Belgeselin bundan sonrası üç kurtuluş savaşı kahramanın buluşmasını konu ediyor. Ömer Dede, ilk olarak Veysel Turan’ın ziyaretine Konya’ya gidiyor. İki vatan kahramanı savaş anılarından konuşurken Ömer Dede, cebinden tarağını çıkartıp arkadaşının sakallarını taramaya başlıyor. İkisinin de yüzlerinde çocuksu bir mutluluk izleniyor. Ömer Dede, Veysel Dede’ye “İyi olsan da senle ava gitsek arkadaş” diyerek sarılıyor, helalleşip ayrılıyorlar. Ağlarken gülümsemek, gülerken hüzünlenmek arasında hızlı duygusal geçişlere sebep olan bir ilerleyişi var belgeselin.

Ömer Dede ve yönetmenimiz rotasını Eskişehir’e çeviriyor. Ömer Dede ve Yakup Dede’nin konuşmaları bir önceki ziyareti aratmıyor. Birbirlerini duymada zorlanan iki gazi arasında şöyle bir konuşma geçiyor: 

Ömer Küyük: Nasılsın arkadaş? 
Yakup Satar’ın Kızı: (babasının kulağına) Nasılsın diye soruyor baba. İyiyim desene. 
Yakup Satar: İyiyim. 
Yakup Turan’ın Kızı: Sen de sor nasılsın diye. 
Yakup Satar: Sen nasılsın? 
Ömer Küyük’ün Oğlu: (babasının kulağına) Sen nasılsın diye soruyor baba. İyiyim de. 
Ömer Küyük: İyiyim şükür. 

Gazilerin çocukları iki küçük çocuğu birbirleri ile tanıştırmaya çalışan ebeveynleri anımsatıyor. İki silah arkadaşı kendi aralarında konuşmaya devam ediyor. 


“Sen harbe kaç kere girdin”
“Üç kere girdim”
“Ben de Dört kere girdim”
“Sen hiç Kemal Paşa’yı gördün mü?”
“Görmez olur muyum? Seni yerime vekil bırakıyorum dedi. Fotoğrafı da var bende.” 
“Devlet sana iyi bakıyor mu? Ben ne desem ayağıma getiriyorlar.” 

Bu sırada çay içiyorlar. Yakup dede misafirinin bisküvisini kırıp eline veriyor. Bu sahnelerde gözyaşınız tetikte bekliyor ama yüzünüzde de kocaman bir tebessüm varlığını sürdürüyor. Çünkü bütün bunlar bağımsızlık savaşı vermiş üç delikanlının bir asır yaşadıktan sonra girdikleri çocuksu tavırlar… Evet 1 saat 18 dakika süren belgesel boyunca izlediğiniz budur; yüz yaşını devirmiş kahraman gazilerin çocuksu halleri.  Millî Mücadele ruhunu asla kaybetmemişler. Yokluğun en acımasızı ile sınanmış oldukları için oldukça tamahkarlar. Her hallerine şükrediyorlar. 

Ömer Dede, Veysel Dede ile helalleşip vedalaşıyor. Ve köyüne dönüyor. Kendi deyimi ile pırıl pırıl parlayan okuluna gidiyor, dört bir yanını saran öğrencilere sarılıyor.  Belgeselin son sahnesi oldukça etkileyici. Ömer Dede’yi aynadan görüyoruz, yönetmene “İyi çek filmimi bir daha bulamazsın” diyor. 

Evet, kaderi değiştiren, tarihi yazan bu yaşayan kahramanları bir daha bulamayacağız. Ama onlara minnet duyarak yaşayacağız. Savaşın güzel bir şey olmadığının, ölenler ve öldürülenler demek olduğunun bilincindeyim. Amacım kesinlikle savaş çığırtkanlığı yapmak değil. Fakat Çanakkale Savaşı ve akabinde gelişen Kurtuluş Savaşı her zaman gururlanmama sebep olmuştur. Buraya kadar olan söylemlerimde militarist bir üslup takınmamak için elimden geleni yaptım. Ama şu bir gerçek; ben bu coğrafyayı seviyorum. Bu coğrafyayı yurt yapan bu tarihi seviyorum. Emperyalist güçlere karşı verilen bağımsızlık mücadelesini seviyorum. Barış ve özgürlük için savaşanlarla gurur duyuyor, o ruhu seviyorum. Bunca dili bunun için döküyorum. 

Belgeselde “Vatanın kıymetini iyi bilin, bundan sonrası size düşüyor.” diyor gazilerimizden biri. Bu yıl Çanakkale Zaferi’nin 105. yıl dönümünde birinci ağızdan duyduğumuz bu vasiyeti hatırlamak ve hatırlatmak istedim. Vatanın istikbalini Ömer Küyük, Veysel Turan, Yakup Satar gibi cesur yürekli, demir bilekli kahramanların azim ve kararı kurtardı. Bu topraklarda bunca kahır, bunca yokluk aydınlık bir gelecek adına çekildi.  Onlar elinden geleni yaptı. Bundan sonrası bize düşüyor.  

Millî Mücadele için canı pahasına savaşan kuvvacı kahramanlara, kağnı yollarında direnen kadınlarımıza, meydanlarda örgüt mücadelesi veren Halide Edip’lere, cephelerde silah tutan Kara Fatma’lara, daha öncesinde Conkbayırı’nda, Anavartalar’da, Arıburnu’nda, Çanakkale’de şehit düşenlere, Başkumandan Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına selam olsun. Ruhları şad olsun.

Kaynakça

1. Mustafa Kemal Atatürk (2006). Nutuk (1919-1927). Akvaryum Yayınevi.

2. Wikipedia, Ömer Küyük; https://tr.wikipedia.org/wiki/Ömer_Küyük, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2020

3. Wikipedia, Veysel Turan; https://en.wikipedia.org/wiki/Veysel_Turan, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2020

4. Wikipedia, Yakup Satar; https://tr.wikipedia.org/wiki/Yakup_Satar, Erişim Tarihi: 03 Ocak 2020

5. beyazperde.com, Son Buluşma; http://www.beyazperde.com/filmler/film-186863/elestiriler-beyazperde/

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir