Ölümlü Ölümsüz – Mary Shelley (Kitap Tanıtımı)
Yaratılmışların ilki Hz. Adem, eşi Hz. Havva ile birlikte şeytana uyup yasaklanmış olan elmayı yedikten sonra cennetten kovulurlar. Bu hadiseden sonra yeryüzüne inen Hz. Adem ve Hz. Havva, insanoğlunun soyunun başlatıcıları olurlar. Cennetteki ölümsüzlük ve doğal olarak sonsuzluk kudreti ellerinden alınmış ve insanoğlu ölümlü varlıklar olarak hayatını idame ettirmeye başlamıştır. Kritik eşik burasıdır; sonsuzluk kavramı biz fani insanları ne olursa olsun düşündüren bir olgu olmuştur. Kimi inanışa göre Hz. Adem ve Hz.Havva sonsuzluktan sıkılmış, amacı olan, bu amacı sonlu bir sürede gerçekleştirmeye vakıf birer canlı olmak istemişlerdir…
İnsanoğlu’nun tarihte en büyük korkusunun “ölüm” olduğu görülür. Ölümden sonraki hayatın bilinmezliği sebebiyle insanlık ölüme her zaman şüphe ve merak ile bakmıştır. Ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’ın destanı, Lokman hekimin ölümsüzlük iksiri, Olympos’un tepesinde oturan Yunan tanrılarının hikayeleri insanoğlunun ölümsüzlüğü sorguladığı anlatımlar olagelmiştir. Ölümü yenemeyen insanoğlu, dinlerin bu konu hakkındaki söyledikleriyle kendini avutmuştur. Avunamayanlar çareyi bilim ve teknolojide aramıştır. Yok olma korkusu biz insanların başına gelecek en büyük azaplardan biridir ama sonsuz hayat da ölümlülük kadar insanı bunaltan bir cezaya dönüşebilir…
Mary Shelley’de bu dünyadaki kayıp ruhlardan biridir. Hayatı boyunca narin bedeni bir o yana bir bu yana savrulup durmuştur. Çevresindeki insanların ölümleri kendisini etkilemiş ve yaşadıklarını eserlerine konu etmiştir. Mary Shelley’in meşhur eseri “Frankenstein ya da Modern Prometheus”; Lord Byron, John William Polidori gibi dönemin ünlü yazarlarının olduğu bir güruhla beraber birbirlerine korku hikayeleri anlattıkları bir gecede ortaya çıkmıştır. Shelley’in bu eseri yarı uyanık olduğu bir anda yazdığı rivayet edilir. Döneminde gotik edebiyat olarak lanse edilen bu eser, bilimkurgu külliyatının başlangıcını oluşturmuştur.
Frankenstein artık bir mit haline gelmiştir. Sinema, tiyatro, yüzlerce farklı yayınevinden çıkan kitaplardan sonra ister istemez içi boşaltılmış ve popüler kültürün malzemesi olmuştur. Ancak Shelley’in Frankenstein eserinin muazzam ilgisi sebebiyle onun gölgesinde kalmış bir eseri daha vardır. Bu eserin varlığını Türk okuyucuları bilemeyebilir çünkü Türkçeye çevrilmemişti. Artık hasret sona erdi, ilk olarak 1833 yılında yayımlanan Ölümlü Ölümsüz yaklaşık iki asır sonra Delidolu Yayınları etiketiyle Türkçede…
Ceza mı Mükâfat mı?
Hikayemizin baş kişisi Winzy fakir bir gençtir. Sevdiği kız Bertha’nın vasisi tarafından baskı ile başka bir adamla izdivacı, kendisine tahayyül edemeyeceği bir son ya da sonsuzluk hazırlamıştır. Dönemin meşhur simyacı filozofu Cornelius Agrippa’nın deneylerinde yardımcı olarak çalışması cebine üç beş kuruş para sokmasını sağlayacaktır ve daha da önemlisi sevdiği kızı kazanabilmesi için bu paraya çok ihtiyacı vardır. Ancak kaderin Winzy’ye habis planları vardır ve hayatı artık eskisi gibi olmayacaktır. Winzy insanoğlunun en büyük arzusuna sahip olmuştur: Ölümsüzlük. Ancak dünyada en mutsuz insan kim diye sorsalar Winzy bir adım öne çıkacaktır…
Mary Shelley’in Ölümlü Ölümsüz eserinde, kendi hayatından izler bulmak olasıdır. Ailesini, arkadaşlarını, eşini feci kazalar sonucunda yitirdikten sonra hayata karşı bakışında kırılmalar olduğunu söyleyebiliriz. Kendisi de genç yaşta ölen yazar bu kısa hikayesinde hayat olgusunu metaforik anlatımıyla okurlarına sorgulatır. Sonsuz bir hayat düşünüldüğü gibi sevimli olmayabilir. Hatta insanı kederlere gark eden bir olgudur . Ölüm ise öleceklerini bilenler için sonsuzluk kadar ızdıraplıdır. İşte bu hikaye, kendi kuyruğunu yiyen yılan motifi gibi sonsuz bir sarmala dönüşür.
Yazarın eserini hazırlarken “Yedi Uyuyanlar”, “Gezgin Yahudi”, Frances Sheridan’ın “Nurcihad” karakteri gibi göndermeler ile derin bir araştırmaya haiz olduğu bellidir. Yazar, hayatı boyunca, karşılaştığı ölümlerle birlikte kendi ölümlüğünü kafaya takmış ve bu ölümsüz eseri ortaya çıkarmıştır. Hikayede Winzy, Cornelius Agrippa’nın ölümsüzlük iksirini içtiğinde başına geleceklerden habersizdir. Yazının başında aktardığım Hz. Adem ve Hz. Havva kıssasının tersten okuması olduğunu söyleyebiliriz. Agrippa, Winzy’yi hazırladığı karışımı içmemesi için tembih eder. Kadim hikayede ise Hz. Adem ve Hz. Havva yasak olduğu belirtilen ağaçtaki meyveyi yedikleri için sonsuz hayattan istifade etme haklarını kaybetmişler ve kederlerle dolu yaşamlarını idame ettirmeleri için dünyaya sürülmüşlerdir. Mary Shelley ise Agrippa’nın ikazlarına rağmen Winzy’ye iksiri içirmiştir ve aslında ilk başlarda mükafat gibi gözüken sonsuzluk ile cezalandırılmıştır.
Kelebek Gibi Yaşamak!
Herkesin aklından bir gün nasıl öleceği geçmiştir. Aramızda hiç ölmek istemeyenlerimizde çıkacaktır. Felsefenin de konusuna giren bu anlaşılır istenç hakkında kalem oynatan yazar, okurlarına farklı bir pencereden bakmalarını sağlıyor. Herkesin öldüğü bir dünyada sonsuza kadar yaşamak varoluş sancılarını zonklatabilir. Hele ki en sevdikleriniz birer birer bu dünyayı terk ediyorlarsa, beklemenin anlamsızlığı ile karşılaşırsınız. Ancak kısır bir döngüdür bu. Ölümden sonra insanı hiçlik karşılayacaksa eğer, işte bu fikir bedenini rüzgarda savrulan dal gibi titretir Winzy’nin. Yazar bu mana karışıklığını, varoluş problematiğini kelimelerle çok iyi ifade etmiştir. Okurlara hissiyatın geçmemesi imkansız. Bu yazılan hikaye aslında kişinin iç bulantısını, hayata karşı anlam arayışını günlüğüne yazması gibi sanki. Bu günlük, günün birinde bulunmuş ve biz de yazarın kendi iç sesini dinliyormuşuz gibi bir hissiyata kapıldım okurken.
Ölümlü Ölümsüz eseri Delidolu Yayınları’nın tadımlık kategorisinde; ancak 40 sayfalık bu eser, muhtevası sayesinde demir leblebi adeta. Hazmedemeyenin boğazına da takılabilir, şanslıysanız ciltler dolusu kitaptan öğrenemeyeceğinizi bu kitaptan özümseyebilirsiniz de. Kitapta hikayeye illüstrasyonlarıyla katkı veren çizer Maria Brozozowska’ya da ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Gotik ve tekinsiz atmosferi çizimleriyle okura hissettiren çizer; karakterleri, mekanları oluştururken geometrik yapıları daha katatonik ve depresif tarzda aktarmış. 1833 yılındaki Mary Shelley’in beyninin içine giriyoruz adeta resimlere bakarken. Yazar atmosferi bu şekilde tahayyül etmemiştir dememiz çok zor. Kimi sayfanın tamamını kaplayan illüstrasyonlar, bir başka sayfanın sadece bir köşesinde olabiliyor. Her sayfaya resim iliştirmeyerek okuru okuduklarını düşünmesi için süre tanınmış oluyor. Kuru kafa suratlı kelebeklerin, tabloya benzer resimlerin bir köşesine kondurulması da yazarın imzası olmuş diyebiliriz. Kısa ömürleriyle bilinen kelebeklerin hikayeye mana bakımından hizmet ettiği aşikar. Çevirmen Mavisu Kahya ise temiz ve anlaşılır bir dille Türkçeye aktarmış orijinal eseri. Sayfa altlarında dipnotlar verilerek araştırmayı seven okurlar da unutulmamış…
Sinema, Victor Frankenstein’in canavarınının iliğini kurutmuştur. Yüzlerce filmi çekilen bu eser, yapımcıların çaresiz kaldığında kurtarıcı olarak sarıldıkları bir emniyet sibobu görevi görmüştür. Marry Shelley’in hayatı uzun yıllar göz ardı edilmiş hatta romanı, yazarının önüne geçmiştir. Lakin sinemada Marry Shelley’in hayatının anlatıldığı filmlerinde çekildiğini görebiliriz. Meraklıları için 1986 yapımı “Gothic”, 1988 yılında çıkan “Rowing with the Wind” ve “Haunted Summer”, son olarak da yakın tarihli 2017 yapımı “Mary Shelley” filmleri yazarın edebiyat ile ilişkisi, eserlerini yazarken ki ruh hali ve sancılı hayatının izdüşümlerini yansıtması bakımından önemlidir.
Ölümlü Ölümsüz kitabını bana hediye eden Delidolu Yayınları’ına bu ince davranışı için teşekkür ederim.
Yazar: Umut Uçan