Örgüt (1976)
Ayhan Işık’ın yönetmen, oyuncu ve “A Film ve Reklamcılık” şirketi olarak yapımcısı olduğu Örgüt filmi sinemamız açısından önemli bir konumda duruyor. Filmin tamamı olmasa bile çok büyük bir kısmı (71 dakikalık filmin 60 dakikası) tek mekanda geçiyor. Tek mekanda geçen filmlerimiz yok denecek kadar az olması yanında, filmin mekan olarak uçağı seçmesi filmi daha da kıymetli kılıyor. Filmin konusuna gelirsek: Pilot Korkut’un (Ayhan Işık) kullanacağı uçak içerisinde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 6 delege çok önemli ve gizli bir konuda toplantı yapıp karara varacaklardır. Toplantıyı engellemeye çalışan iki farklı örgütün ölümcül planları vardır. Toplantı sabote edilmeye çalışılır. Düşmanın hain planlarının karşısına pilot Korkut korkusuzca dikilecektir…
Ethan Hunt ve James Bond! Türkiye Seferli Uçağınız Kalkmak Üzere!
Film delegelere düzenlenecek saldırılar için iki örgütün takım çalışmaları ile açılır. Bir örgütün başında Sümer Tilmaç’ın oynadığı isimsiz lider, diğer örgütün başında ise filminde senarist ekibinde de olan Ayten Kuyulu Ürkmez’in canlandırdığı Profesör lakaplı lider vardır. Ayten Hanım’ın şu an 90 yaşında olduğunu, daha önce Ertem Göreç’in yönettiği ve Ayhan Işık’ın oynadığı “Haşhaş” filminin senaryosunu tek başına kaleme aldığını belirtelim. Kariyerini yurt dışında yazıp yönettiği üç kısa film (Dışarısı, Bir Avuç Toz ve Altın Kafes) ile tamamlamış ve mesleğini sürdürmemiştir. Filmin diğer senaristleri ise İlhan Engin ve Erol Keskin’dir. Sümer Tilmaç’ın örgütünde “Tecavüzcü Coşkun” olarak da bilinen Coşkun Göğen’in de kısa bir süre göründüğünü belirtelim. İki örgütün de neye hizmet ettikleri, amaçları bilinmemekle birlikte, örgütteki kişilerin hippi kılıklı hırpani tipler olması epey ilgi çekici ve kafa karıştırıcı…
Profesör lakaplı örgüt liderinin, uçağa ajan olarak sokacağı sahte pilota sabotaj için verdikleri tam anlamıyla bir “James Bond” sahnesini anımsatıyor. Bilindiği gibi Ian Fleming’in yarattığı roman karakteri olan ajan James Bond’a operasyonlarında kullanması için bir takım teknolojik aletler verilir. Örgüt filminde de ajana uçağın elektronik devrelerini bozmasını sağlayacak manyetik bir pipo ve gerektiğinde kullanması için verilen dolma kalem görünümlü silah, akıllara James Bond filmlerini getiriyor. M karakterinin James Bond’a görevini ve silahları anlatması gibi örgüt liderinin de ajana dolma kalem silahı duvara ateşleyerek göstermesi kan bağını görselleştiriyor.
İstihbaratçılar tarafından kaptan pilot Korkut’a belge veriliyor. Belgede uçağa binerken söylemesi gereken kodlar var. Bu belgeyi okuduktan sonra hemen imha etmesi isteniyor. Akıllara o zamanlar olmasa bile, 1996 yılında vizyona girecek “Mission: Impossible” filmini getiriyor. Daha önce benzer örnekleri olabilir ancak bu hadise Ethan Hunt karakteri ile bütünleşmiştir. Her yeni görevinde, telefon kulübesinde aldığı brifing sonrası kulübenin patlaması ya da başka yollarla gelen bilginin kısa sürede imha edilmesi sahnesi Örgüt filminde de var. Ancak Mission: Impossible filminde ki gibi yaratıcı ve teknolojik değil! Pilot Korkut, Zippo çakmağı ile belgeyi yakmakla yetinir…
Kaptan Korkut Yargı Dağıtıyor…
Filmde Ayhan Işık kendi sesiyle arzı endam ediyor. Genelde Hayri Esen ve Abdurrahman Palay tarafından seslendirilen Işık’ı kendi sesiyle izlemenin ilk başlarda bana garip geldiğini itiraf etmeliyim. Görüntüdeki kişi ile sesin uyuşmadığını düşündüm. Hatta dublajın başka bir seslendirmen tarafından yapılmasının daha iyi olacağının kanısındaydım. İronik ama meğerse kendi sesiymiş… Bu şekilde düşünmemin sebebi ise kariyeri boyunca başkaları tarafından seslendirilmesi hasebiyle oldu. Yani yılların kulak alışkanlığı var. Yoksa Ayhan Işık’ın kendi sesi de gayet tok ve kulağa hoş gelen bir ahenkte. Dönemin şartlarından, belki de vakti olmadığından kendi dublajını yapmıyordu ve kariyeri boyunca hep başkaları seslendirdi Işık’ı. “Haşhaş”, “Kana Kan” ve “Yaşam Kavgası-Harakiri” filmlerinde de kendi sesiyle rol almış Işık. Kariyerinin son filmleri olduğu ve bazılarının kendi yapım firmasından çıkmış filmler olduğunu notlarımıza düşelim.
Filmin sıkıntılı olduğu bir kısım var. Ya kotarılamadı o sahne, bir türlü diğer sahnelere bağlanamadı ya da filmin o kısmı makaslandı. Sümer Tilmaç’ın başında olduğu örgüt, kaptan Korkut’un evini basıyor. O sırada sevgilisi ile sevişmekte olan Korkut neye uğradığını şaşırıyor. Yarı çıplak kapışma sahnelerinden sonra dayaktan bayılan Korkut’a konuşması için iğne yapılıyor. Şimdi buraya kadar olanlar normal gibi gelebilir. Ancak seviştiği kadın örgüt elemanı çıkıyor. Bir kere bu bağ hiç iyi sağlanamamış. Ne ara sevgilin oldu, örgüt uzun zamandır mı planlıyordu bu olayı? Kadın ile Korkut’un ilişkisi verilememiş bu yüzden eğreti durmuş. İkincisi ve daha da mantıksız olanı, Korkut’un ağzından bilgilerin alınması ve Korkut’un başına geçirilen ipe bağlı taşla denize atılması… Daha sonra devletten birilerinin olduğunu tahmin ettiğim biri tarafından kurtulması. Bunca olaydan sonra Korkut, uçağın başına pilot olarak gidiyor. Delegelerin buluşması da ne iptal ediliyor ne de başka yere alınıyor. Besbelli deşifre olmuş uçak buluşması. Otelde ya da başka bir yerde ya da illaki havada olacaksa başka bir uçakta başka bir pilotla da yapılabilecekken bile bile belalarını aramışlar resmen… Kurguda yanlış yere konma ya da sahneye kıyamayıp atamama vakası olabilir. Ancak bu mantıksal hatanın seyir kalitesini düşürdüğü bir gerçek.
Filmin müzikleri de 70’li yılların disco müziği kıvamında. Hareketli sahnelerde, tansiyonu yükseltici tınılar, durgun sahnelerde yerini yine disco dımtıslarına bırakıyor. Polisiye-macera tarzı sahneler uçakta geçen sahneler olarak yer alıyor. Havada panik boyutuna evrilen film, 1997 tarihli Wolfgang Petersen’in yönettiği “Air Force One” ve Renny Harlin yönetimindeki 1990 tarihli “Die Hard 2” filmleri gibi kapalı alan olan uçağı gerilim malzemesi olarak kullanılıyor. Bir çok örneğinden ayrılan farkı ise Örgüt’ün, düşmanın uzun süre kim olduğunun bilinmemesini kullanmasında yatıyor. Heyecan dozu yavaş yavaş yükselse de mantık kısmı geri planda olunca film inandırıcılığını yitiriyor.
Delegelerin başında bulunan komiser Ertuğrul rolünde Eşref Kolçak var. Bizden değilde Amerikanvari bir tiplemeye benzemiş. Ancak karizma olduğuna kimse şüphe duyamaz. Delegelerin toplantısına sızan, diğer örgütün ajanı da delege kılığında. Anlayacağınız çok gizli toplantı yol geçen hanına dönmüş! Uçakta geçen konuşmaları iletmek adına da ajan delege kulakları ağır işiten numarası yapıyor. Bu sebeple işitme cihazı kullanıyor. Bu cihaz aslında örgütün konuşmaları dinleyebilmesi ve iletişim kurabilmesine olanak sağlayan bir telsiz görevinde. Yaratıcı fikir olması yanında biraz da zorlama gibi geldi bana. Uçakta güvenliği sağlayacak kişilerden çok örgütün adamları var. Üstelik bir de tüm bu sabotaj yöntemleri başarısız olursa uçağa konan bomba da pes dedirtecek cinsten. Yani tüm oklar örgütün başarısını işaret ediyor. Ancak hesaba katmadıkları şey öncesinde dayak attıkları, yarı çıplak halde kafasına taş bağlayıp denize fırlattıkları korkusuz kaptan Korkut!
Kaptanınız Konuşuyor: Ben Ayhan Işık, Birazdan Tüm Kötü Adamları Pataklayacağım!
Uçaktaki hostes rolünde Zerrin Arbaş var. Afişlerde Ayhan Işık ile yan yana gördüğümüz Arbaş akılda kalıcı bir rolde değil. Üstelik afişte ön plana çıkartıldığı gibi kritik bir rolü de yok. Zerrin Arbaş’ın yakın tarihte yaptığı açıklamaya göre film Yeşilköy havalimanında bekletilen uçak içinde çekilmiş. Uçak hiç bir zaman uçmamış. Arbaş, Ayhan Işık için de çok kibar olarak bahsetmiş. Bu film, uçak içinde geçen tek mekan filmi olarak Türkiye’de bir ilk film. Üstelik Ayhan Işık filmin tüm alanlarına el atmış. Işık’ın “Bulutlara girersek başımız derde girebilir” veya “Hangi rotada olduğumuz belli değil” dediği sahneler döneminde sinemada izleyen seyirci için yürek hoplatan sahneler olabilir ancak günümüzde çok sönük kalıyor.
Delegelerde neye hizmet ediyor, hangi konuda imza atacaklar büyük bir soru işareti. Tek bir dünya görüşü mü? Eşref Kolçak’ın telsizden kule ile yaptığı konuşmada “Burası, Yeni Dünya” demesi siyasi olarak bir şeylerin göndermesi mi merak ettim açıkçası. Gelelim uçak içindeki aksiyon sahnelerine… Ne yazık ki yetersiz ve komik bile olsa klostrofobik bir ortamda geçmesi sebebiyle vurdulu kırdılı sahneler kendini amorti ediyor. Günümüzde bile dar alanda kamera teçhizatının kurulması zor bir iştir ancak güzel açılar yakalanmış. Aksiyondan çok, son ana kadar uçak ve içindekilerin akıbeti ne olacak sorusunu sordurtan gerilime dönüşmesiyle de film türler arası seyahate çıkıyor. Ayhan Işık pilot kostümleriyle çok şık ancak dövüşme sahnelerinde bana kalırsa yetersiz. Cüneyt Arkın ile kıyaslarsak daha geri planda kalır.
İyi niyetlerine rağmen havada geçen macera filmi fikri başarılı ancak sunuş olarak yetersiz kalıyor. Hele ki filmin absürt sonu ve kullanılan son sahnedeki müzik filmi garipleştirmekten ileri gidemiyor. Sırf filmin sonundaki sahne ve bu sahnedeki müziğin dinlenmesi için bile izlenir bu film. TRT’de yıllar önce bu film Ayhan Işık’ın bilinmeyen gizli filmi olarak lanse edilmiş ve yayınlanmış. Günümüzde ise remake’inin çekilmesini daha iyi imkanlarla olacaksa isterdim. Oyunculuklar ortalamanın üstünde. Sinematografide dar alanlardan etkileyici kareler çıkartılması adına başarılı. Bir takım devamlılık hataları var. Mesela Sümer Tilmaç bir anda kayboluyor ve film bitene kadar da akıbeti belli olmuyor. Başka karakterler içinde geçerli bu. Film çabucak finaline bağlanmak için adeta pike yapıyor. Benim fikrim ne yazık ki tatmin etmeyen bir sonu var filmin. Bazı sahnelerinde ters ışıkta kaldığı ve yönetmen olarak Ayhan Işık’ın tecrübesizliğine vermemiz gerektiğini belirtelim. Ne olursa olsun Ayhan Işık’ın ülke sinemamıza kazandırdığı ilginç filmlerden biri. Yıl 1976 ve uçakta geçen bir aksiyon filmi çekiyorsunuz. 1914 yılından günümüz tarihine kadar çekilmiş Türk filmlerine bakalım. Tek mekan ve uçağın yan yana geldiği film olmayınca da bu filmin önemi daha da artıyor. Bir başka Ayhan Işık filminde görüşmek üzere. Görüş ve önerilerinizi yazarsanız çok sevinirim…
Yazar: Umut Uçan