Dünyayı Kurtaran Adam (1982)

Dünyayı Kurtaran Adam (1982)

Film bizi “Star Wars”dan alınan bazı görüntülerle karşılıyor. Bu esnada seyirci filmde karşılaşacağı distopik dünya hakkında bilgilendiriliyor. İki kahraman Türk pilotu Murat (Cüneyt Arkın) ve Ali’yi (Aydemir Akkaya) uzay araçları içinde uzaylılarla savaşırken görüyoruz. Uzay gemilerini bilgisayar oyunundaymışçasına patır patır patlatıyorlar. Bu sırada bilinmeyen bir güç tarafından, bilinmeyen bir yere çekiliyorlar… 

Dünyasız İnsan, İnsansız Dünya Olmaz! 

Kahramanlarımız gemileri hasar görünce bir gezegene düşerler. Tek parça olmalarının yanı sıra, burunları bile kanamamıştır. Sapasağlam ayağa kalkıp gezegeni keşfe çıkarlar. Filmde tıpkı 1984 yapımı “Dune” filmindeki gibi mağaralarda saklanan, ezilmiş bir halk vardır. Kahramanlarımız bu insanlara katılırlar. Yıllarca kahpe Bizans’a karşı savaşan Murat’ın bu filmdeki düşmanı uzaylı Sihirbaz’dır. Sihirbaz, insanların kanlarını içerek ölümsüz olan ve “yine elimden kurtuldun dünya, uzayda en güçlü ben olacağım, dünyayı yok edeceğim” şeklinde konuşan takıntılı bir ruh hastası ve insan beyni sevicidir.  

Kahramanlarımız, her Kara Murat filminde olduğu gibi bir hana giderler. Onlar sakin sakin içkilerini içerken kötüler durur mu? Yine bir masumu alıp birbirlerine atmaya başlar. Kötülüğe karşı savaşmaya ant içmiş Murat ve Ali hemen olaya müdahale eder ve bu pofuduk ayı benzeri canavarları haklarlar. Bu sırada Sihirbaz gelir. Bu sekansta o güne kadar Türk sinemasında geliştirilen tüm kurgu teknikleri (kameranın önüne kırmızı şeffaf bir kâğıt koyup sahneyi kırmızıya boyamak, şarkı söyleyen Emel Sayın’ın kafasını aynı kadrajda üç tane yapmak, kesme tekniği ile ışınlanma etkisi yaratmak) cömertçe kullanılmıştır. Bu sekansın önermesini de Sihirbaz verir: “Kötüler iyilerin insanlıklarından faydalanır.”

Filmin önemli sekanslarından bir diğeri de iki kahramanımızın Sihirbaz tarafından diri diri toprağa gömüldüğü bölümdür. Murat’ın verdiği tavsiye üstüne vücutlarından kurtulup sadece zihinleriyle yaşarlar ve toprak altında nefes alırlar. Bu da filmin en çok dalga geçilen repliklerinden biri haline gelir. Murat abimiz film boyunca, meşhur kol altına soktuğu kılıçlarla ve “hayt huyt” naraları eşliğinde verdiği havalı dövüş pozlarıyla sık sık düşmanlarını döver. Trambolinler üzerinde pozlar keserek atlayıp zıplar. Düşmanlar bazen zombiler, teneke adamlar, maskeli ve peluş kostümlü canavarlarken, bazen de Cüneyt Arkın’ın daha önceki filmlerden ellerinde kalan Bizans askeri kılıklı figüranlardır. Yani bu filmde Kara Murat filmlerindeki klişelerin hiçbirinden kaçınılmamış, bol bol kullanılmıştır. Hatta bildiğimiz Kara Murat’ı, Battal Gazi’yi alıp uzaya çıkarmışlar, aynı hikâyeyi aynı karakterlerle bir uzay macerasına dönüştürmeye çalışmışlar diyebiliriz.

Dünya bir atom savaşında parçalanmıştır. Parçaları evrende dağılmıştır; kimi parçaları üzerinde hala hayat devam etmektedir. Murat ve Ali; Peri Bacaları, Mısır Piramitleri ve Hacı Bektaşi Veli türbesinin üzerinde olduğu dünya parçasına düşmüştür. Burada yaşayan insanlar ise 13. Kabile’nin soyundan gelen halktır. Bilgin, Nükleer savaşların ardından hayatta kalan 13. Kabile’nin tunçtan bir dağın ardına saklandıklarını, bu sayede radyasyondan korunduklarını, günü gelince de dağı eritip çıktıklarını anlatır. Bu kısım Ergenekon Destanı’na bir atıftır. Devamında dağın gücünü de bir kılıcın özüne sakladıklarını ve bu kılıç sayesinde dünyayı kurtarabileceklerini öğreniriz. Burası da Excalibur efsanesindeki dünyayı kurtaracak olan kılıç anlatısından araklanmıştır. Bu arada filmde kullanılan kılıç dünyanın en tuhaf kılıcıdır!

Murat’ın motivasyonu arkadaşının ölümü olur. Dünyayı yok etmek için geri sayıma başlamış olan Sihirbaz’ı, kiremit kıran bir Ninja gibi bir vuruşta ikiye ayırır. Adamın ikiye ayrıldığı sahneyi teknik yaratıcılıklarını zorlayarak çekmeyi başarmış olsalar da bugünün kurgu tekniğine göre oldukça komiktir. Sonuç olarak Murat dünyayı kurtarır. Film, “Dünyasız insan, insansın dünya olamaz çünkü insan evrende en büyük değerdir. Geleceğinizi koruyun çünkü gelecek barıştadır. Barışı da yaşatacak hiç şüphesiz insandır.” gibi başı sonu tutarsız bir metin ile sona erer.

Dünyanın En Meşhur Kötü Filmi  

1982 yapımı Dünyayı Kurtaran Adam, senaryosunu Cüneyt Arkın’ın yazdığı bir filmdir. Hollywood bilim kurgu filmlerinin düşük bütçeyle replika edilmeye çalışıldığı filmin yönetmeni ise Çetin İnanç’tır. Çetin İnanç’ı bir sahneyi ikinci kez çekmeyen yönetmen olarak tanıyoruz. Filmde de bunu çok açık bir şekilde görüyoruz. Filmin çekelim, gidelim kafasıyla çekildiği aşikâr. Bu filmin çekildiği yıl içerisinde aynı yönetmenin yedi film daha çekmiş olması bunun bir kanıtı gibi. Bu da bu tarz yönetmenlerin filmlere sanat olarak değil, iş olarak bakıyor olmasından kaynaklı. Hatta film o kadar baştan savma ki karakterlerin isimleri üzerinde bile düşünülmemiş; Sihirbaz, Bilgin gibi uydurma isimler seçilmiş!

Filmin ne anlattığı konusunda bir şey söylemek mümkün değil. Zira hikayenin kendi içinde bir tutarlılığı yok; mantık ve estetik kaygısının olmadığı, devamlılık hatalarından oluşan bir film. Kulak parçalayan ses efektleri, göz kanatan görüntülere eşlik ediyor. Fakat bütün bunlara rağmen film dünya çapında bir üne sahip: Dünyanın en kötü filmi! Bilinen film sitelerinde en düşük puanlarla yer almasının yanında, en çok izlenen filmlerden de biri aynı zamanda. Filmin bu kadar kötü olması, filmin bir yerde reklamı haline gelmiş ve ününün kaynağı olmuştur. Film de takdir edilmesi gereken tek şey Cüneyt Arkın’ın oyunculuğudur. Her şeye rağmen o kadar inanarak, cansiperane oynamış ki oyuncunun bu çabası bile filmin içinde komik kalmış. 

Tam Bir Erkek Filmi  

Tüm bunlar filmi kötü yapmaya yetmezmiş gibi birde filmde oldukça cinsiyetçi bir bakış hakim. Film boyunca kahramanlarımız “erkeklik”lerini ispat etmek için sürekli cinsiyetçi espriler yapıyor, çapkınlıklarıyla övünüyorlar. Hikâyenin içinde çok az kadın var. Filmde yer alan kadınlardan biri savunmasız ve korunmaya muhtaç, diğeri ise baştan çıkarıcı ve kötü. Ayrıca kadınların ikisi de güzel ve bu güzellik sürekli vurgulanıyor. Yani ikisi de birer meta. Filmi her izlediğimde erkek çocuklarının kendi aralarında oynadıkları kahramanlık oyunlarını izliyormuşum hissine kapılıyorum. Birkaç erkek çocuğunun akıl almaz güçlere sahip olduklarını hayal ederek, birkaç havalı pozla dünyayı kurtarıp tüm kadınların kalbini çalabileceğine dair kurdukları bir oyun gibi. Gerçeklikten ve olgunluktan kesinlikle uzak! 

Sonuç Olarak  

Eski Türk filmlerine her zaman dönemin şartları, teknik yetersizlikleri şeklinde bir korumayla yaklaşırım. Ama bu film için bunu söylemeye vicdanım inanın ki el vermedi. Çünkü insan şunu sormadan edemiyor. Prodüksiyon ve teknik ekip için imkan yoktu. Kötü kostümler ve dekorlar kullanmak zorunda kaldınız. Kötü ses ve görüntü efektleri de kullandınız. Tamam ama kâğıt kalem de mi yoktu? Başı sonu tutarlı bir senaryo da mı yazamadınız?

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir