Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı (2023)
Kendine has şarkı söyleme tarzı, nahif kişiliği ve yıllar geçse de dilimizden düşmeyen “Ay Yüzlüm”, “Kalbim Yaralı” gibi şarkılarıyla gönlümüzde taht kuran bir isim: Murat Göğebakan! Aramızdan ayrılışının 9. seneidevriyesinde gösterime giren “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” (2023) filmi onun şöhret basamaklarını birer birer tırmandığı sırada ihanetin kalleş bıçağı ile kanserin sinsi kırbacı arasında kaldığı hayatını mercek altına alıyor. Yönetmen koltuğunda Ali Akyıldız otururken senaryo ise Lütfi Albayrak ve Sezgin Irmak ikilisi tarafından kaleme alınmış.
“Müslüm”ün Açtığı Yolda İlerleyeceğime And İçerim
Yeşilçam’da altın çağını yaşayan şarkıcı filmleri, sonradan gözden düşüp zamanla unutuldular. Gerçi sinema tarihimize baktığımızda bir şarkıcının hayatını anlatan filmlerden çok, biyografik nüveler barındıran, şarkıcının bizzat kendisinin başrolde oynadığı ve şarkılar için yazılmış filmlerle karşılaşırız. Söz gelimi, Bergen’in vefatından iki sene önce oynadığı “Acıların Kadını” (1987) filmi, bize sanki alternatif dünyada geçen bir Bergen hikayesi anlatır. Hikaye hem yaşananlara çok benzer hem de ondan bütünüyle ayrılır.
Tam bu noktada “Müslüm” (2018) filminin de adını anmamız gerekir. Zira “Müslüm”ün büyük başarısı popüler şarkıcıların hayatını anlatan filmlerin önünü açarken şarkıcı filmlerine ve bu filmde işlenen kişilere yeniden iadeiitibar kazandırdı da diyebiliriz. “Müslüm” sonrasında “Dilberay” (2022) ve “Bergen” (2022) gibi iyi örneklerin yanında, “İki Gözüm Ahmet” (2020), “Barış Akarsu: Merhaba” (2022) ve “Prestij Meselesi” (2023) gibi olmamış işlerle de karşılaştık.
“Müslüm”e fazlasıyla öykünen yapısı ile dikkat çeken “Murat Göğebakan: Kalbim Yaralı” filmi, “Barış Akarsu: Merhaba” ile de yakın akrabalık bağlarına sahip. Özellikle her şeyi kısa bir süreye sığdırma çabasından dolayı görülen aceleciliğin yanında geçişlerdeki rahatsız edici kopukluklar, önemli meseleleri diyaloglarla geçme gafleti gibi sorunlar iki filmin de ortak sıkıntıları arasında sayılabilir.
İyi Niyetli Ama Yetersiz Çabalar
Yönetmenin ve senaristlerin ilk uzun metraj projesi olan film, maalesef ki ilk olmanın getirebileceği türden tüm sorunları bünyesinde barındırıyor.
Lütfi Albayrak ve Sezgin Irmak ikilisinin yazdığı senaryo, Murat Göğebakan’ın 46 yıllık hayatındaki en önemli iniş ve çıkışları tespit etmekle yetiniyor. Tüm bu anları birbirine bağlamak konusunda ise ciddi bir sıkıntı yaşadıklarını zamanda yerli yersiz atlamalardan, oldubittiye getirilen kısımlardan ve uç uca yerleştirmekte zorlandığımız sahnelerden anlıyoruz.
“Müslüm”ü andıran trajik bir sahne ile geçiştirilen çocukluk yılları, bu dönemde tohumu atılan müzik sevgisi ve bilgisine dair sadece birkaç cümle içeriyor. Bunun dışında birkaç diyalog ile araya sıkıştırılan konservatuvar yıllarına dair bir tane sahneyi bile ne yazık ki perdede göremiyoruz. Murat Göğebakan’ın müziğe olan sevgisini gösteren ve müzikte yeteneklerinin gelişimini ispatlayan bu kısımlar es geçildiğinde sanki köyden şehire kaset yapmaya gelmiş de ezkaza ünlü olmuş birinin hikayesini izliyor gibi hissediyoruz. Murat Göğebakan’ın tek bir tane bile kasetini göremediğimiz filmde müzik bestelediği, söz yazdığı kısımları araki bulasın!
Hazır yeri gelmişken filmin şarkı konusunda da oldukça yetersiz olduğunu söylemeliyiz. Yarım yamalak bir kaç sahnenin varlığı -oyuncunun performansından bağımsız olarak- maalesef dişe dokunur olmayı beceremiyor. Filmin atmosferini güçlendirecek, daha keyifli dakikalar geçirmemizi sağlayacak ama en önemlisi bize Murat Göğebakan’ı hatırlatacak bu şarkıların eksikliği, en hafif tabirle seyirciye büyük haksızlık!
Öte yandan deneyimsiz yönetmenin de bu zayıf senaryoyu toparlayamadığı aşikar. Senaryodaki kopukluklar ya sürekli kullanılan kararma-açılmalar ile ya da sanki bir televizyon dizisi izliyormuşuz gibi hissettiren şehir manzaralı drone geçişleri ile sağlanmaya çalışılıyor.
Murat Göğebakan’ın ünlü olma evresinde inandırıcı olmayan ani değişimleri, temponun bir sonuca ulaşmayan diyaloglar yüzünden iyice tavsaması gibi problemler bir yana, maddi imkansızlardan ötürü olacak film belli mekanlardan da dışarı çıkmıyor. Bu da senaryodan dolayı aksayan filmin, iyice tökezlemesine sebep oluyor.
Ama ilginçtir tüm bu kusurlara rağmen filmi izlerken hiç sıkılmadığımı itiraf etmeliyim. Tabii ki bunun en büyük sebebi, Murat Göğebakan’a hayat veren Burak Sevinç’in inanılmaz oyunculuğu oluyor.
Bir Oyunculuk Dersi ve Bir Oyuncunun Talihsizliği
2023 yılında Türkiye’de vizyona girmiş filmler arasında beni en çok etkileyen oyuncu, “The Whale” (Balina, 2022) filminde insanın göğsüne inen bir yumruk etkisindeki performansı ile Brendan Fraser oldu. Belki biraz iddialı olacak ama Brendan Fraser’dan sonra beni oyunculuğu ile büyüleyen isim ise tahmin edebileceğiniz gibi Murat Göğebakan rolünde Burak Sevinç’ten başkası değil.
Oyunculuğunun yanında müzik ile de ilgilenen Burak Sevinç, gerçekten de bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu her sahnede ispatlıyor. Bazı sahnelerde şarkı sözlerinin ağza oturmaması gibi problemler ufaktan tadımızı kaçırsa da Burak Sevinç, bir taklidin ötesine geçerek Murat Göğebakan’ı yeniden ete kemiğe büründürürken aynı zamanda şarkılar konusunda da bizi etkilemeyi başarıyor.
Ne yazık ki böylesine iyi bir performans, neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan bu filmde harcanıyor. Yeteneklerini sergilemek açısından en büyük talihi bu rolü almak olan Burak Sevinç’in en büyük talihsizliği ise bu filmde yer almak oluyor.
Ama senaryodan kaynaklanan problemlere, yönetmenin senaryoyu ele alış biçimindeki sıkıntılara ve karşısındaki oyuncuların başarısızlıklarına rağmen, Burak Sevinç’in filmin akıp gitmesi konusunda bir lokomotif görevi üstlendiği ve film ile ilgili akılda kalan belki de yegane şey olduğu yadsınamaz bir gerçek.