Jackie Brown (1997)

Jackie Brown (1997)

Hollywood’un çılgın yönetmeni Quentin Tarantino, Sundance Film Festivali’nde gösterildiğinde olay yaratan İlk filmi “Reservoir Dogs / Rezervuar Köpekleri (1992)” ile sinema dünyasında hatırı sayılır bir yer edindi. Bu filmde kullandığı döngüsel kurgu tekniğini, iki yıl sonra çektiği “Pulp Fiction / Ucuz Roman (1992)” isimli ikinci filminde daha da etkileyici bir hale getirerek kısa zamanda kült statüsüne erişen bir modern klasiğe imza attı. Ayrıca Akademiden “En iyi Orijinal Senaryo” Oscar’ını da kaptı! Ve Ucuz Roman’ın ardından üç yıl sonra Tarantino üçüncü filmi Jackie Brown’ı çekti. Jackie Brown’un senaryosunu Elmore Leonard’ın Rum Punch adlı kitabından uyarlayan Tarantino’nun, senaryosunu romandan uyarladığı tek filminin olduğunu ve filmi Jackie Brown’a hayat veren Pam Grier’e ithaf ettiğini de hatırlatalım…

Rezervuar Köpekleri, Ucuz Roman, Kill Bill gibi filmlerine nazaran Jackie Brown, Tarantino’nun daha az bilinen ve sevilen filmi olmasına rağmen, aslında bir Tarantino filminde olması gereken her şeye sahiptir. Geveze karakterler, hiçbir şey ifade etmeyen içi boş diyaloglar, nostaljik Amerikan müzikleri, bolca Anti-Kahraman ve Tarantino-vari kurgu. Hatta Jackie Brown’u bir bakıma Rezervuar Köpekleri’ne benzetmekte mümkün. İki filmde büyük miktarda para ve bu parayı elde etmeye çalışan bir grup suçlunun etrafında dönüyor. Ancak Jackie Brown’un daha olgun ve gelişmiş bir öyküye sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Ayrıca Jackie Brown, Rezervuar Köpekleri ya da Ucuz Roman gibi çılgın bir film değil aksine çok sakin bir suç filmi.

Filmin bel kemiğini Tarantino’nun doğru oyuncu tercihlerinin başarılı performansları oluşturuyor hiç şüphesiz. 70’lerin kült zenci dizisi Foxy Brown’dan tanıdığımız Pam Grier, sade ve içten Jackie Brown performansı ile filmin başrolünü hakkıyla sırtlanıyor. Diğer taraftan Robert De Niro, her ne kadar karakteri yüzünden filmde biraz silik kalsa da tamamı vücut diline dayalı harika oyunuyla ustalığını konuşturuyor. Samuel L. Jackson ise tüm karizmasıyla kesinlikle bu filmin en iyi performansını sergiliyor. Hatta o kadar iyi ki çoğu sahnede Robert De Niro gibi bir ismi gölgede bırakıyor. Her zaman yan rollerde seyrettiğimiz Robert Forster, sakin ve sevimli kefalet memuru Max Cherry için doğru isim olduğunu gösteriyor. Batman ve Beetle Juice gibi filmlerle ne kadar muhteşem bir oyuncu olduğunu ispatlayan Michael Keaton’ı filmde ara sıra görmek ise pek tatmin edici değil maalesef ve Bridget Fonda’ın performansı için çok bir şey söylemek de mümkün gözükmüyor. 

Son tahlilde Jackie Brown, Tarantino’nun diğer filmlerinin gölgesinde kalan bir yapım olsa da, güçlü oyunculuklardan beslenen zekice bir senaryoya sahip ve enfes nostaljik müziklerle (giriş jeneriğinde çalan Bobby Womack – Across 110th Street, Randy Crawford – Street Life, The Delfonics – Didn’t I ve daha fazlası) süslenmiş başarılı bir suç filmi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir