Judge Dredd / Yargıç Dredd (1995)

Judge Dredd / Yargıç Dredd (1995)

“A History of Violence / Şiddetin Tarihçesi” isimli grafik romanın yazarı olarak tanıdığımız John Wagner ve usta çizer Carlos Ezquerra’nın yarattığı kült İngiliz çizgi roman karakteri Judge Dredd’in 1995 yapımı sinema uyarlamasını izlerken, Stallone’li sıradan bir aksiyon filmi izliyormuşuz hissine kapılmamak neredeyse imkânsız. Ama birçok eksiğine rağmen filmin çizdiği post-apokaliptik portrenin oldukça başarılı olduğu da yadsınamaz bir gerçek!

Hem Polis! Hem Jüri! Hem de Cellât!

2139 yılında Dünya, sebebini bilmediğimiz bir şekilde “Lanetli Dünya” olarak anılan, zehirli, kavrulmuş bir çöle dönüşmüş, milyonlarca insan yağmacı çetelerin etrafta kol gezdiği birkaç Mega Kent’e toplanmış ve bizim bildiğimiz anlamdaki kanunsa çoktan çökmüş. Hem yargılama hem de verilen cezayı anında uygulama yetkisine sahip tek güç olan yargıçlarda adaleti sağlamaya çalışıyorlar. İşte Judge Dredd filminde bizi bekleyen gelecek tasviri tam olarak bu şekilde! 

Bu tarz kıyamet sonrası senaryolarını, “Mad Max (1979)” filminden sonra perdede daha sık görür olduk aslında ve çoğunun Mad Max’vari olduğunu söylemeye gerek bile yok. Judge Dredd filmi de kendisiyle yakın zamanlı gösterime giren -Mad Max’in okyanuslu versiyonu- “Water World / Su Dünyası (1995)” filmine benzer bir gelecek koyuyor önümüze. Water World’deki okyanuslar üzerinde inşa edilmiş tuhaf şehirlerin yerini, çöllerde kurulan Mega Kent’ler alıyor sadece!

Judge Dredd, ihtişamlı kostümü ve kendinden emin duruşu ile kötülerin korkulu rüyası olmuş bir yargıç olarak arz-ı endam ediyor tüm bu karmaşanın içinde. Onun hem korkusuz hem de acımasız, inandığı kanunlara sonuna kadar bağlı ve adalet için yapmayacağı şey olmayan birisi olduğunu daha filmin başında anlıyoruz. Hatta sonraları en yakın arkadaşı Rico’yu bile yargılayıp hapsi boylamasına sebep olacak kadar adalete(!) bağlı bir yargıç olduğunu öğreniyoruz! 

Evet, Judge Dredd katıksız bir anti-kahraman olarak tezahür ediyor karşımızda. Onun adalet kisvesi altında uyguladığı şiddet ile sevgiye, acıma duygusuna ve tüm insani şeylere karşı neden bu denli uzak olduğunu daha sonraları keşfediyoruz! Rico’nun hapisten kaçması ve intikam için farklı bir yolla Judge Dredd’in peşine düşmesi ile de aksiyon dozumuz yükselmeye başlıyor. Ardından 90’ların klişeleri bir bir sıralanıyor önümüze. Araya serpiştirilen ufak sürprizlerle de diri tutulmaya çalışılıyor film; belki de bir nebze olsun başarılı olunuyor bunda.

Peki, ama böylesine ciddi (en azından ciddi olması gereken) bir filmde abuk subuk espriler ile filme komedi sosunun katılmaya çalışılması da neyin nesi? Ve ucuz komedi filmlerinin aranan yüzü Rob Schneider’e böyle bir uyarlamada ne gerek var? Zira Rob Schneider sanki setleri karıştırıp yanlış filmin çekimlerine gelmişçesine sırıtıyor filmde!

Malzemeler İyi, Servis Kötü!

Yönetmen Danny Cannon’un, Harvey Keitel’lı “The Young Americans (1993)” ile başladığı sinema macerasının ikinci durağı olma özelliğini taşıyor Judge Dredd. Yönetmenlikte yeni biri için böyle bir uyarlama zor bir malzeme açıkçası ve yönetmen -en azından- atmosfer yaratmada yeteneği olduğunu bu filmde ispatlıyor. İspatlıyor ispatlamasına ama… Evet, aması var! Judge Dredd, oldukça iyi kostümler ve makyajlar, unutulmaz müzikler, çizgi roman estetiğine yakın görsellik, etkileyici gelecek tasviri ile, akılda kalıcı ve başarılı bir çizgi roman uyarlaması olamaya aday iken, yönetmen tarafından abuk sabuk komedi zırvalarına ve burun kıvırdığımız aksiyon klişelerine boğulup mahvedilerek önümüze servis edildiğinden maalesef hayal kırıklığına uğruyoruz!

“Terminator 2: Judgment Day / Terminator 2: Mahşer Günü (1991)” filmini James Cameron ile beraber yazan William Wisher Jr. ve “Die Hard” serisinin 1. ve 2. filmlerinin senaristlerinden Steven E. de Souza ikilisine ait olan senaryo maalesef Judge Dredd’in ruhunu pek -hatta hiç- taşımıyor! Oysa nadir başarılı devam filmlerinden olan Terminator 2 ve 90’ların aksiyon fırtınası Die Hard, çizgi serinin ruhu ile harmanlansa bile muhteşem şeyler ortaya çıkabilirdi! Ama Judge Dredd’in senaryosu tüm bu söylediklerimin sadece kötü bir kopyasından ibaret!

Gelelim Oyunculuklara…

Afişte filmin ismi ile aynı puntoda adı yazılmış olan Sylvester Stallone filmin bel kemiğini oluşturuyor ve itiraf etmek gerekir ki Judge Dredd filmini onsuz düşünmek neredeyse imkânsız! “Unfaithfull / Sadakatsiz (2002)” filmindeki performansı ile Oscar’a aday olan Diane Lane ise filmde sert (olmaya çalışan) bir yargıcı oynuyor. Ama ne yazık ki Diane Lane hiç tarzı olmayan bu rolde pek bir şey vaat etmiyor ve onun bildiği sularda yüzmesi gerektiğini bu filmde çok iyi anlıyoruz! 

Usta aktör Max von Sydow’u Başyargıç Fargo rolünde izlemek ise büyük bir keyif. Ama aynı şeyi Rob Schneider için söyleyemeyeceğim (Evet kabul ediyorum ona kafayı taktım!). Filmin kötü adamı Rico’ya hayat veren Armand Assante ise filmde rolünün hakkını veren ender oyunculardan biri. Deyim yerindeyse bazen Stallone’den bile rol çalıyor!

Sözün Özü

Son tahlilde, Judge Dredd, genel olarak başarılı bir uyarlama olmayabilir. Kof aksiyon klişelerine boğulduğundan derinlemesine işlenmeyen karakterler ister istemez canınızı sıkabilir ve hatta Rob Schneider sayesinde yer yer itici bir film bile olabilir. Ama kurduğu karanlık ve kaos içinde boğulan gelecek tablosuyla, -çok daha iyilerini görmüş olsak bile- takdiri hak ediyor. Beklentiler yüksek tutulmadan izlendiğinde keyif verebilir! Sanırım…

Unutmadan, The Cure’un “The Crow / Karga (1994)” için yaptığı soundtrack şarkısı “Burn” gibi Judge Dredd filmi için yaptığı “Dredd Song”da enfes! Hala dinlememiş olan varsa kesinlikle dinlemeli!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir