I am a Fugitive from a Chain Gang / Ben Bir Pranga Kaçağıyım (1932)

I am a Fugitive from a Chain Gang / Ben Bir Pranga Kaçağıyım (1932)

Mervyn LeRoy’un yönetmenliğini yaptığı I am a Fugitive from a Chain Gang (Ben Bir Pranga Kaçağıyım), cezaevi temalı filmlerin öncülerinden ve en önemlilerinden biri sayılıyor. Nasıl ki cezaevi deyince akla ilk önce ve hatta en sonda bile suç ve suçlu geliyorsa, cezaevi filmi denildiğinde de akla yine suç ve suçlu ile ilgili filmler geliyor. Böylesi eski yapım filmleri izlemenin güzel yanlarından biri dönemi görmek ve anlamak oluyor. Kıyafetler, arabalar, binalar ve hatta duygular… Söz konusu film, birçok cezaevi filminde olduğu gibi gerçek bir öyküden yola çıkarak yapılmış; Robert E. Burns isimli ABD vatandaşının hayat hikâyesinden bir kesit.

Filmi izlediğimizde göreceğimiz şey ilk olarak cezaevi gerçeğinin günümüzde ciddi anlamda çağ atladığı olacak. Ülkemizin hiçbir döneminde cezaevleri, filmde resmedilen Amerikan sistemi kadar çirkin ve zalimane olmamıştır. Hali hazırda bile infaz sistemimiz ABD ve benzeri ülkelere göre daha insancıl. Filmi seyrederken ana karakterle ruhsal bir bağ kurabiliyorsunuz. Duygular o kadar güzel yansıtılmış yani. Paul Muni’nin muhteşem oyunculuğu kesinlikle takdire şayan. Ayrıca İngilizce çalışmak içinde güzel bir film, son derece iyi bir dil kullanılmış filmde.

Bu yazı, spoiler içermektedir!

Erkeğin Miladı

Paul Muni’nin hayat verdiği James Allen karakteri, savaştan dönen kahraman bir askerdir. Askere gitmek ve savaşa katılmak ruh dünyasında değişimlere sebep olmuştur. Bu nedenle askere gitmeden önce devam etmekte olduğu işi yapmak istemez. Bu kısımda askerliğin erkeklerin üzerinde yaptığı etkiyi oldukça iyi bir şekilde resmediyor yönetmen. Askerlik özellikle de savaşın olduğu dönemlerde erkekler için bir milattır ve hayatı askerden önce ve sonra olarak belirgin bir şekilde ayrılabilmektedir. James Allen için de hayat değişmiştir sıkıcı olarak tanımlanabilecek masa başı bir iş istememektedir artık. Bunun yerine açık alanda çalışabileceği ve kendini geliştirebileceği türden işlerdedir gönlü. Anne Allen ise oğlunun hali hazırdaki işine devam etmesini ve hatta evlenmesi istemektedir. Burada ki anne karakteri de bizlere pek yabancı sayılmaz sanırım. Askerden dönen genç evlenir ve böylece evrimini büyük ölçüde tamamlamış olur. Bu süreçte birçok erkek başkaca şeyler yapmak istese de ebeveynlerinin istekleri doğrultusunda yaşamak zorunda kalırlar. James annesinin öğütlerine dinleyip söz konusu işe başlar ancak ruhu bu işe ısınamadığı için verimli olamaz ve nihayetinde annesini ikna etmeyi başarır.

Taş Ocaklarından Guantanamo’ya

Evinden ayrılan James uzun bir süre iş arıyor fakat aradığı gibi bir iş ortamı bulamıyor ve farkında olmadan hayatının tamamını değiştirecek kaderine doğru yürüyor. Hepimiz biliriz ki bir şekilde suça bulaşmış insanların en çok söyledikleri bahanelerin başında “arkadaş kurbanı” olmak vardır. Ve işte James Allen’de hayırsız bir arkadaşla tanışır ve aslında suçsuz olduğu halde artık suça bulaşmıştır. Filmden aklımda kalan en güzel sözlerden birini, cezaevinde ki bir başka mahkûm ona suçunu sorduğunda söylüyor James: “bir hamburgere bakmak”. Bu komik suç(?) bana baklava ya da ekmek çaldığı için on yıllarca mahkûmiyet alma vakıalarını anımsattı.

“Para üzerinden çıktığı için, indirim için bir sebep göremiyorum” diyen hâkim aslında birçok şeyin göründüğü gibi olmadığını anlatıyor bize. Allen çaresiz… Amerikan infaz sisteminin bütün çirkinliğinden kısa bir kesitler zinciri seyrediyoruz filmin bu kısmından sonra. Yatarken bile zincire bağlanmış insanlar taş ocaklarından karın tokluğuna çalıştırılıyorlar ve bu çalışma sürecinden akla sığmayan işkencelere maruz bırakılıyorlar. Filmin bu bölümü, bana sebepsiz(?) yere Guantanamo esir kampını anımsattı. 1932’den bu yana, ABD’li iki ayak üzerinde devinim yapanların, insan olma yolunda çok fazla yol aldığını söylemek mümkün görünmüyor.

Suç – Adalet – Ceza

Kaçmanın imkânsız gibi göründüğü bu cehennemden kaçmak için bir plan yapıyor James ve bunu büyük başarıyla uyguluyor. Yargılandığı ve suçlu olarak damgalandığı eyaletten çıkmasıyla hayatında yeni bir dönem başlıyor. Burada Amerikan eyalet sistemine dair ilgi çekici küçük bilgi kırıntıları bulabiliyoruz. 

Yeni bir hayata başladığı Chicago’da ki ilk günlerinde ciddi olarak zorlansa da bir süre sonra yolunu buluyor James. Tam da hayalini kurduğu gibi kendini geliştirebileceği bir işe başlar ve sıfırdan çıkar merdivenleri. Günlüğü 4 dolara başladığı işte yükselir, birkaç yıl sonra hem statüsü daha iyidir hem de günlüğü 19 dolara kadar çıkmıştır. Marie Woods isminde güzel bir kadının evini kiralar fakat burada aslında ne büyük bir hata yaptığının farkında değildir James. Güzel ev sahibesi bir süre sonra James’e bağlanacaktır oysaki özgür ruh böyle bir şeye hazır değildir. Marie’nin James’in bir kaçak olduğunu öğrenmesiyle James’in hayatı yeniden kısmi bir cezaevine döner. İsteksiz bir evlilik yapmak zorunda kalır ve bu James’e sadece mutsuzluk getirir. Bu duruma uzun bir süre katlanacak olan James’in özgür ruhu âşık olduğunda işler yeniden karmaşıklaşır. Karısı tarafından ihbar edilir fakat artık kendi şirketinin sahibi ve oldukça etkin bir zengin olan James, Georgia eyaletinde yaşadığı haksızlıkları kamuoyuyla paylaşır ve yadsınamaz bir destek toplar. Bütün bunların sonun da iki eyalet arasında bir James pazarlığı yapılır ve nihayetinde anlaşıldığı üzere 90 günlük pranga ceza infazından sonra özgür olmak umuduyla tekrar Georgia’ya döner James. Yeniden yargılanması yapılırken hâkimin söylediği şu sözler: “Suç işleyenler zalim kişilerdir ve cezaları da zalimce olmalıdır”, hâkimin insanlığa dair öğrendiği tek şeyin iki ayak üzerinde devinim olup olmadığını sorgulatır seyirciye.  Nihayetinde vali sözünde durmaz ve bir yılın sonunda James tekrar firar ederek kayıplara karışır. Filmin finalinde James sevgilisi Helen ile vedalaşır ve karanlıkta kaybolur. 

Filmi izlerken diğer başka filmlerde olduğu gibi ana karakterin kahramanlaştırılmadığını aksine sıradan ve gerçekçi bir şekilde yansıtıldığını göreceksiniz. Kolay bir şekilde bağ kurmamızın en önemli nedeni bu olsa gerek. Umarım filmi beğeniyle izlersiniz. İyi seyirler…

Yazar: Nuh Ürün

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir