Karanlıkta Uyananlar (1965)

Karanlıkta Uyananlar (1965)

1 Mayıs emeğin, ekmeğini topraktan çıkaran çiftçilerin, alın terine gark olmuş işçilerin günüdür. Türk sinemasının bir emek sineması olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü finansmanı zengin yapım şirketleri değildir. Sinemamızın finans kaynağı izleyicidir. Film gelirleri genellikle yeni bir filmin çekimi için kullanılmıştır. Sinemamızın sürekliliği üretimden gelen güce bağlıdır. Bu nedenle sinemamız emek sinemasıdır. Bundan dolayı 1 Mayıs Emekçi Bayramı’nda Türk sinemasının da konuşma hakkı olduğunu düşünerek yazacağım bu yazıyı.

İlk İşçi Filmimiz: Karanlıkta Uyananlar 

Türk sinema tarihinde ilk politik işçi filmidir, Karanlıkta Uyananlar. Film için, kulağa oldukça şairane gelen bir isim seçilmiştir. Bu isim güneş doğmadan fabrikalarda çalışmak için evlerinden çıkan insanları betimler. Filmin konusu kısaca şöyledir: Ekrem, boya fabrikasında çalışan bir işçidir. En yakın arkadaşı Turgut ise fabrikanın sahibi Şeref Bey’in oğludur. Fabrikada çalışan işçiler çalışma şartlarından memnun değildir. Bunun için grev kararı alırlar. Fakat fabrika sahibi Şeref Bey beklenmedik bir şekilde ölür. Fabrikanın başına Şeref Bey’in yerine oğlu Turgut geçer. Fakat zaman geçse de verilen sözler tutulmaz. Fabrikada değişen hiçbir şey olmaz. İşçiler ikinci kez grev kararı alırlar. Bu kararı tetikleyen, sendikaya üye olan üç kişinin diğerlerine gözdağı vermek için işten çıkarılması olur. Bu işçiler haklarını ararken diğer işçiler de bilinçlenir ve demokratik devrim yaparlar. Filmde sendikalı işçiler bilinçli bireyler olarak resmedilir. Dönemin işçi sorunları; işçi ve işveren olan iki arkadaş üzerinden, insan ilişkilerine değinerek anlatılmıştır. Filmi ilginç kılan yanlarından biri de aynı anda karşı saflardaki iki zıt karakteri de haklı bulabiliyor olmanızdır. 

1965 yapımı bu politik dram filminin yapımcılığını Ömer Lütfi Akad üstlenirken, senaryosunu Vedat Türkali yazmış, yönetmenliğini Ertem Göreç yapmıştır. Film 1965 yılında düzenlenen 2. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En iyi Özgün Müzik, En İyi Senaryo, En İyi 3. Film ödüllerini almıştır. Sınıf bilinci ve sendika hakları teması etrafında üretilen film, döneminde sinema seyircisinin alışık olmadığı bir tür olduğu için pek rağbet görmemiştir. Bunun yanı sıra işçi sömürüsünü çok açık bir şekilde dile getirdiği için sansüre uğramış, sinema salonlarında gösterimi engellenmiştir.

Karanlıkta Uyananlar filmi Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gösterilecekken, bir grup filmi protesto etmiştir. Çıkan olaylar üzerine İçişleri Bakanlığı’nın emri ile film gösterimden kaldırılmıştır. Milliyetçi Antalya Gençliği ise Milliyet Gazetesi’nde “aşırı sol zihniyetin sanatı kendi ideolojilerini alet etmek üzere kullandıklarını” söyleyerek filmi eleştirmiştir. Bütün bunların yanı sıra Karanlıkta Uyananlar yıllar sonra TRT’de Karanlıkta Uyuyanlar şeklinde yayınlanmıştır. Doğal olarak bu “yanlışlığın” altında bir art niyet aranmış ve tepki görmüştür. Bu olaylardan anlaşıldığı gibi, film Türk sinemasının en sansasyonel işlerinden biri olmuştur.

Vedat Türkali bu filmin yapılış serüvenini şu şekilde anlatır: 

“Ben bu filmin senaryosunu Ertem Göreç’e gösterdim. Heyecanla ‘yapalım’ dedi. Ama hangi prodüktörü ikna edeceksin para yatırmaya. İşte o zaman iki tane gerçekten zamanın kahramanı çıktı. Beklan Algan ile Ayla Algan. Sinema yapmak istiyorlardı. Onlara sunuldu proje. Hemen derhal bir birleşme oldu. Orada eski bir dostumuz Lütfü Akad’da sinemacı, o da katıldı. Bir şirket kuruldu. İlk filmimiz buydu. Film kolay olmadı.”

Bu filmle açıkça sınıf bilinci aşılamaya çalışan Vedat Türkali memleketin asıl sahiplerinin işçiler olduğu düşüncesini dönemin sosyopolitik durumuna rağmen çekinmeden dile getirmiştir.  Aslında filmde eleştirilen sadece işverenler değildir. Bunun yanı sıra aydın sınıf da asalak olduğu ileri sürülerek eleştirilmiştir. Yine bu filmde dönemine göre cüretkâr denebilecek seks sahneleri vardır. Ve bu sahnelerde çokça konuşulmuştur. 

İşçilerin grev sahneleri de oldukça etkileyicidir. Haklarını aramak için bir araya gelen işçilerin içinde Ermeni, Rum ve Yahudiler bulunur. Bu da işçinin vatanı yoktur mesajını verir. Bu sahnelerde sendika kavramı Ekrem karakterin ağzından şu şekilde anlatılır: “Sendika sensin, sen, ben, o, hepimiz… Daha sonra ürettikleri boya kutusunu eline alıp; şu meydana gelir miydi emeğimiz olmasaydı? İşte bunu yaratan emeğimizin hakkını biz almazsak, kim verir bize? Kanun bir hak vermiş size. Köpek gibi korkup titreşen elleriniz hele bir sımsıkı tutun birbirinize. Bakın o zaman kimse sizin ekmeğiniz ile oynayabilir mi?”

Bu söylemler Karl Marks’ın Komünist Manifestosundaki dünya işçileri, birleşin çağrısını anımsatır. Belki de bu yüzden olacak, filmin genel havası ve kurgusu daha önce izlediğim 1913 yapımı, Germinal’i hatırlattı bana. 

Sonuç Niyetine 

Günümüz asalak aydınlarının Türk sinemasına kibirle burun kıvırması, kendini bilmezlikten başka bir şey değildir. Çünkü bu filmin yapım ve gösterim aşamasında gördüğümüz gibi Türk sineması kolay şartlarda var olmamıştır. Sinema yapmak için en önemli şey olan para, sinemacıların elinde yoktur! Ayrıca sansür ve gerici zihniyet gibi yıkılması zor taş duvarlar vardır karşılarında. Buna rağmen Türk sinemacıları bu sektörün ayakta kalabilmesi için emek harcamıştır. Bu açıdan da Türk sineması bize bir işe emek vermenin güzelliğini öğretmiş alanlardan biridir. Sevginin bile emek istediğini bize Türk sineması söylemiştir. Fabrikalarda, pamuk tarlalarında, maden ocaklarında, Almanya’da alın teri döken emekçilerin sesi olmuştur. Dileğimiz, derdimizi kendi dilimizle bize anlatan sanatın her bir dalı var olsun. 

Ve her tür üretime emek veren emekçilerimizin günü kutlu olsun.

Kaynakça 

1. Halit Refiğ (1999). Ulusal Sinema Kavgası. Dergah Yayınları.

2. Sinematek.tv, Vedat Türkali’de İki Filmin Öyküsü; http://sinematek.tv/vedat-turkaliden-2-filmin-oykusu/

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir