Kendi Yolumda (2022)
Frank Sinatra’dan mülhem, güzide bir Athena şarkısı olan “Ben Böyleyim”den adını alan “Kendi Yolumda”, 2020 yılında vizyona girmesi beklenirken 2 yıl rötarlı olarak seyirciyle buluşmuştu hatırlarsanız. Ecnebilerin pek sevdiği “what if” yani kendi lisanımızla söyleyecek olursak bir “farzedelim ki” hikayesinin peşine takılan film, bize “Athena” müzik grubunun alternatif hikayesini anlatmaya gayret ediyor. Filmin senaryosunu “Olur Olur” (2014) ve “Oldu mu Şimdi?” (2016) gibi sulu komedilerden tanıdığımız Ali Kobanbay yazarken, yönetmen koltuğunda ise filmografisine çok farklı tarzda filmleri başarıyla sığdıran Ömer Faruk Sorak oturuyor. Filmin ana kahramanına hayat veren Gökhan Özoğuz’un aynı zamanda filmin yapımcısı olduğunu da notlarımızın arasına ekleyelim. Ayrıca söylemeye ne hacet, müzikler de tabii ki Athena’nın imzasını taşıyor.
Farzedelim ki Sen Aslında Sen Değilsin
Aslında filmin dönem olarak biraz (!) geciktiğini söylersek yanılmayız. Gökhan Özoğuz; bir yarışma programında, bir dizide yahut bir belgesel projesinde karşımıza çıkarak kendini her daim hatırlatsa da Athena’nın uzun zamandır yeni albüm çıkarmadığını ve o şatafatlı günlerin biraz geride kaldığını yadsıyamayız. Tabii ki filmin sessiz sedasız bir şekilde vizyona girip yine aynı şekilde kaybolmasını sadece bu sebebe bağlamak da doğru değil. Athena’nın bir döneme damga vurduğunu, yaptığı müziğin Türkiye’deki ve hatta dünyadaki en iyi temsilcilerinden biri olduğunu söylemeliyiz. Haliyle sırf hayranlarının bile ağzını sulandıracak bu film, en basit şekilde söylememiz gerekirse hayranlarını bile ikilemde bırakacak kadar güdük bir senaryoya sahip. Bu yüzden filmin en önemli sorununun senaryodan kaynaklandığını söylemek zorundayız.
Kabul etmek gerekir ki bu tarz hikayeler her daim ilgi çekicidir. Zira her şeyi merak eden insan, en çok da asla olmayacak şeyleri merak etmeyi sever! Ayrıca bu tarz hikayeler, içlerinde büyük bir potansiyel barındırarak yaratıcısına uçsuz bucaksız bir özgürlük vaat eder. Bununla birlikte seyircisine de merak duygusunu fazlasıyla tatmin edeceği, nostaljik tatlarla bezeli, yepyeni maceralar sunar. Ama bütün bunlar sadece teoride geçerli. Pratikte işler umulduğu gibi gitmeyebilir. Nitekim bizim filmimizde de böyle oluyor…
Her şeyden evvel, senaryonun bize sunacağı alternatif hikayeye bulduğu çözüm artık izlemekten bıkıp usandığımız bir numaranın tekrarından ibaret: “Her şey aslında bir rüyaydı!” Gerçi bunu kabullenip kendimizi filme bıraktığımızda önce ağzımıza bir parmak bal çalınıyor. Böylece, “Siz de benimki gibi bir ailede doğsaydınız, Athena olabilir miydiniz?” sorusundan sonra izlediklerimizin bir rüya olduğunu unutuyoruz. Bir süreliğine! Hikaye keyifli bir şekilde ilerliyor ve bizi de “acaba” sorusunun peşinde merakla sürüklüyor. Ama tıpkı başlangıcı gibi filmin gelişmesi de bir noktadan sonra etkileyicilikten uzak bir tabloya doğru kayıyor.
Filmin ne anlatmak istediğine bir türlü karar verememesi, yan hikayeleri çoğalttıkça çoğaltıp bunları ana hikayeye bir türlü organik bir şekilde bağlayamaması işleri çığrından çıkarıyor. İzlemeyi beklediğimiz şey “Athena, her şeye rağmen var olabilir miydi?” iken, işinden kovulan bir kadının çaresizliği ya da karısını aldatmış bir adamın pişmanlığı baş karakterimizin hikayesinin önüne geçiyor. Ayrıca film, çok güzel olabilecek bir hamle olan “Down Sendromlu Kardeş” fikrini de deyim yerindeyse har vurup harman savuruyor!
“Yeter Artık Son Verelim Şu Hasrete”
Özellikle Gökhan Özoğuz’un hayat verdiği Ömer Ali karakterinin, Down sendromlu Çağatay Aras’ın oynadığı Serkan karakteri ile yepyeni bir müzik ortaya koymaya çalıştıkları sahne, duygu bakımından çok güçlü olması ile dikkat çekiyor. Dolayısıyla böyle bir sahne sonrasında dinleyeceğimiz müzik için de beklentimiz fazlasıyla artıyor. Sakın müziği beğenmediğim sanmayın! Athena’nın bu film için yaptığı “Haklıyız Kazanacağız” teklisi için söyleyecek kötü hiçbir şey yok. “Holigan” ve “12 Dev Adam” şarkılarından esintileri hissettiğimiz, tam anlamıyla Athena’nın ruhunu taşıyan keyifli bir şarkı. Ama müziğin filmdeki yaratım süreciyle pek uymadığını söylememiz gerekiyor. Bunun dışında film boyunca coşkumuzu harekete geçirecek şarkıyı beklerken çıtanın sürekli yükseltimesi ve bizim sadece tek bir özgün şarkı duymamız, bu güzel şarkının, filmin içindeki etkileyiciliğini azaltan en önemli sebepler olarak gösterilebilir.
Hazır söz müzikten açılmışken filmin müziklerinden de bahsetmemiz gerekiyor. Filmin Athena ile ilgili olması ve müziklerini Athena’nın yapması filmin müzikleri için heyecanlanmamız için yeterli bir sebep. Ama filmde aklımızıda kalan tek bir müzik bulmak nerdeyse imkansız! Evet, iyi bir film müziği, filmin önüne geçmez. Ama müzikle ilgili bir filmde, müziği hatırlamıyor oluşumuz da bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor sanki. Üstelik baş kahramanımızın yaptığı müzikleri de hep ucundan kıyısından dinliyor olmamız biraz tad kaçırıyor. Yani anlayacağınız bir müzikal olmasa da müzikle çok yakından ilgili bir filmde, müzik konusunda tatmin olamıyoruz. Bu da bence filmin en önemli eksiklerinden biri olarak kendini sürekli gösteriyor.
O Şimdi Tamirci Çırağı
Daha önce “O Şimdi Asker” (2003) ve “O Şimdi Mahkum” (2005) filmlerinde gördüğümüz Gökhan Özoğuz, ilk kez bir sinema filminin başrolünü üstleniyor. Ama bu ağır yükün altından kalkmayı da layıkıyla başardığını söyleyebiliriz. Gökhan Özoğuz’un filmi tek başına sırtlanırken karşısındaki deneyimli oyuncular bile çoğu zaman onun gölgesinde kalıyor. Alternatif Athena’nın alternatif kurucusu Ömer Ali’yi ete kemiğe büründürürken Gökhan Özoğuz, karakterin motivasyonlarını sahici kılmayı ve onun hayallerine bizi ikna etmeyi başarıyor. Kardeşi Hakan Özoğuz’un hikayeye sadece ucundan kıyısından dahil edilmesinin doğruluğu ya da yanlışlığı ise tartışılır. Yine de Athena sadece Gökhan’dan oluşmuyorsa Hakan’ın da hikayede daha etkin bir rolü olabilirdi diye düşünüyorum. Belki bu tercih, senaryonun tekdüze ilerleyişine bile çare olabilirdi, kim bilir.
Gökhan Özoğuz dışında Okan Çabalar’ı da tebrik etmek gerekiyor. Senaryodaki kısıtlı rolüne rağmen Bahattin karakteri ile gerçekten akılda kalmayı başarıyor ve bize keyifli bir kötü adam portresi sunuyor. Bir anlamda alternatif Athena grubunda Hakan’ın yerini alan Kurtuluş karakterini canlandıran Ferit Aktuğ ve Ömer Ali’nin hayallerine daha sıkı sarılmasında bir katalizör görevi gören Zeynep karakterine hayat veren Gökçe Bahadır, senaryoda altları iyi çizilemeyen karakterleri yüzünden kendilerini gösterme fırsatını pek elde edemiyorlar. Bu isimler dışında filmde birçok önemli oyuncu görüyoruz. Ama hiçbiri üzerinde söz söyleyecek kadar hikayede yer kaplamıyor. Bu bağlamda senaryoda baş karakter ile diğer karakterlerin dengesinin iyi ayarlanamadığının da altını çizmek gerekiyor.
Hayat Aslında Bir Sınav
Anadolu’da geçen politik bir komediden, uzayın sınırlarını zorlayan absürt bir mizaha, yabancı muadillerini aratmayan hınzır bir Western filminden, tesadüf zincirleriyle örülü bir aşk hikayesine… Çok farklı hikayeler arasında gezinen Ömer Faruk Sorak filmografisine baktığımızda “Kendi Yolumda”yı en çok “Sınav” (2006) filmine yakın bir konuma koymak mümkün. Başkalarının dayattığı hayattan bunalıp kendi istediği hayat için mücadele eden karakterler ve onların umutları üzerine olan bu iki film, anlatım yönünden de akrabalık bağlarına sahip. Ömer Faruk Sorak, “Sınav” filminde de birlikte çalıştığı gedikli kurgucusu Çağrı Türkkan ile bu filmde de kafa kafaya veriyor. İkili “Sınav”da kurduklarına benzer bir atmosfer inşa etmiş diyebiliriz. Tıpkı “Sınav”da olduğu gibi bu filmde de izlediğimiz şeyin film olduğunu hatırlatan “parazitli geçişler” sık sık karşımıza çıkıyor. Zaten iki filmde de “hikaye içinde hikaye” izlediğimizi düşündüğümüzde bu tercihin ne kadar doğru olduğunu görüyoruz.
Ama “Sınav”ın ne yapmak istediğini bilen yapısı, karakterlerini geliştirmek için gösterdiği özveri, sonuna kadar merakı diri tutan temposu ve etkileyici finali düşünüldüğünde “Kendi Yolumda”yla “Sınav”ı aynı kişinin çektiğine inanmak biraz güç. Özellikle “Kendi Yolumda” filminin oldubittiye getirilen sonu, büyük hayal kırıklığına sebep oluyor. Tam hikayenin devam edip daha cezbedici bir finale yelken açacağına inandığımız anda film bitiveriyor. Burada yapılmak istenen şey, güzel bir rüyadan ansızın uyandığımızda hissettiklerimizin perdeye yansıtılmasıysa sözüm yok! Ama hiçbir şeye bağlanmayan bu kof final, bizde ancak yarım kalmışlık hissiyatı yaratıyor.
Herkes Kendi Yoluna
Toparlayacak olursak “Kendi Yolumda”, klişelere fazla bel bağladığı için ana çatısını sağlam inşa edemediği gibi, başkarakterden bir an olsun vazgeçemediği için diğer karakterleri geliştirme fırsatını da bulamıyor. Ama bununla birlikte yan hikayeler ana hikayenin önüne geçerek dramatik yapıyı altüst ettiği için baş karakterin değişimine de odaklanamıyor. Ayrıca müzik konusunda beklentileri karşılayamaması bir yana, bize vaat edilen “Alternatif Athena” hikayesini de bir türlü anlatmayı beceremiyor. Nihayetinde de aklımızda hiçbir detayı kalmayacak bu hikayeden sonra herkes kendi yoluna gidiyor