Şair ve Yazar Nedret Demir ile Röportaj

Şair ve Yazar Nedret Demir ile Röportaj

Şair ve yazarlığı dışında besteci kimliği ile de tanıdığımız, Evrensel Kültür ve Sanat Derneği kurucu üyelerinden, İsmail Kahraman Kültür Tarih ve Teknoloji Vakfı (İKTAV) gönüllü üyesi ve aynı zamanda Bilişim ve Teknoloji Vakfı (BTV) Yönetim Kurulu Başkanı olan Nedret Demir ile yaptığım bu röportajda hem onun sanatçı kişiliğine yön veren hayatına yakından bakıyoruz hem de ürettiği birbirinden kıymetli eserler üzerine konuşuyoruz. Üretkenlik konusunda Ahmet Mithat Efendi’nin yeni nesil varisi diyebileceğimiz Nedret Demir’in şimdilik basılmış 5 tane kitabı, yayınlanmış 20 tane single albümü ve onlarca köşe yazısı var. Dilerseniz şimdi bu çok yönlü sanat insanını biraz yakından tanıyalım…

Nedret Bey, adettendir, isterseniz öncelikle “Nedret Demir kimdir sorusu?” ile başlayalım.

Elbette Uğur Bey. Ben 1965 yılında Bilecik İli Söğüt İlçesi İnhisar Bucağına bağlı olan Muratça Köyü’nde doğdum.  Tarım ve hayvancılık ile geçimini sağlayan 6 çocuklu bir ailenin en küçük bireyi idim. Köyümüz 1915 yılındaki tehcire kadar Ermeni vatandaşlarımızın yerleşim yeri olan yaklaşık 4.000 nüfusa sahip o günkü koşullarda büyük bir kasaba imiş. Tehcir sonrası Muratça Köyü’nde Ermenilerden boşaltılan evler o tarihlerde Yugoslavya toprağı olan, mübadele olarak bilinen, “Sancaklı, aslen Boşnak olan” göçmenlere tahsis edilmiş. Yani büyükanne ve büyükbabalarımız bu şekilde Muratça köyüne yerleşmişler. Anne ve babamız da bu köyde doğmuşlar. Tabii ben ve kardeşlerim de bu köyde doğduk. Ailemde kardeşlerimden hiç kimse maddi imkansızlıklardan dolayı üniversite okuma imkânı bulamadı. O yıllarda köyde bir gelecek göremeyen, dar gelirli, çok fazla çocuğu olan ailelerin bazı çocukları iş bulabildikleri taktirde büyük şehirlere gitmekteydi. Zaten benim de iki ağabeyim bu şekilde bir tanıdığımız vasıtasıyla İstanbul’da çalışmaya gitmişlerdi. İşte beni de İstanbul’da çalışan ağabeylerim, içimizden bir kardeşimiz bari okusun diyerek yanlarında götürüp orada ortaokul ve lise de okuttular. Sonra lisede benim için çok değerli, hayatıma yön veren edebiyat öğretmenim sayesinde üniversite sınavlarında Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini kazandım. Böylelikle de üniversite yıllarım Eskişehir’de teyzemin yanında geçti. Zorluklarla dolu olsa da başarılı bir üniversite dönemimden sonra buradan mezun oldum.

Peki, üniversiteyi bitirdikten sonra hayatınız nasıl devam etti? İş dünyasına nasıl giriş yaptınız?

Orta öğrenim yıllarımda iletişim ve sosyal yanım güçlü olduğu için Gazetecilik ve İşletme benim üniversite de ilk iki sıra tercihimdi. Belki kader böyleydi. Okuma imkanları ve şartları öyleydi. Başarılı bir öğrenciydim. Üniversiteyi de derece ile bitirdim. Bu sayede üniversite yönetiminden referanslı başarılı bir öğrenci olarak okulu bitirir bitirmez iş yaşamına geçtim. Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nden geçici mezuniyet belgemi alır almaz aynı gün İstanbul’da Alarko Şirketler Topluluğu’nda işe başladım. Alarko çok çeşitli sektörlerde faaliyet gösteriyordu. Sanayi, ticaret, imalat, enerji, konut, turizm, arazi geliştirme, inşaat ve taahhüt gibi iş kolları vardı. Ben hep inşaat taahhüt projelerinde yer aldım. Yurt içi dışı çok sayıda projede yer aldım. İnanılmaz keyifli bir iş, işin gelişimini an be an izlemek, iş yapma heyecanı duymak mükemmel bir şey. Tabii şansımız Alarko’nun kurucuları Üzeyir Garih ve İshak Alaton gibi iki fevkalade donanımlı, entelektüel birikimi olan vizyoner insanlarla çalışmaktı. Herkese öyle insanlarla çalışmak, onlarla birlikte yol yürümek nasip olmaz. Bize oldu.

Eğitim her şeyin başı, sürekli kendinizi geliştirmezseniz hemen geride kalırsınız. Bu açıdan da ayrıca çok şanslıydım ki çalışanın eğitimine çok önem veren, adeta bir okul ve ekol olan, ayrıca kurumsallaşma da Türkiye’nin en önde olan şirketindeydim. Kurumsallaşma; her şeyin tarif edildiği, gri alanların bırakılmadığı sistemler manzumesi. Böyle olunca da bu tür bir kurumda çalışmak çok keyif vericiydi. Tabii bununla birlikte “biz” duygusu ile yapılan “takım çalışması” çok değerliydi. Düşünsenize; o yıllarda Volvo ve Toyota gibi büyük şirketler bile üretim sistemlerine daha takımı dahil etmemişken biz şirkette takım çalışması yapıyoruz. Yani takip eden değil takip edilen öncü konumda bir şirketiz. Bu büyük bir motivasyon kaynağı idi elbette benim için.

Çalışma yıllarım boyunca çok şirketle irtibat ettim, ortaklıklar iş birlikleri yaptım ama Alarko farklıydı. Onun büyüklüğü kâr ve cirodan kaynaklanmıyordu. Hani İslam Çupi’nin Fenerbahçe için söylediği “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz” dediği gibi. İşte Alarko için de aynı şey söylenebilir. Ben şirketin yurtdışı projeler mali işler departmanında çalıştım. Bu öyle bir departman ki Muhasebe, bütçe, mali analiz, organizasyon, kaynak planlama, sigorta, personel, insan kaynakları, vergi, uluslararası mevzuat, raporlama, eğitim, kısaca işletmenin her alanı içindesiniz. Bütün kademelerde görev yaptım. 35 ülkede gezi ve aktif çalışmalarım oldu. Yaklaşık 20 yıl yurtdışı projelerin mali işler yönetimini yaptım.

Böyle büyük bir şirkette çalışmak ve büyük sorumluluk gerektiren bir işi yürütmek zor olsa gerek. Yaptığınız işin zorlukları neydi? Size ne gibi katkıları oldu, biraz bahseder misiniz?

Elbette. Sürekli hareket halindesiniz. Dur durak yok, Proje çok olunca hepsini yakından takip gerekiyor. “Gitmediğiniz yer sizin değildir” sözüne inanırım. Mutlaka yerinde görmek, oradaki şartları çalışmaları yerinde izlemek denetlemek, kadroların yanında olduğunuzu onları kucakladığınızı hissettirmek çok önemlidir. Evet bu kadar iş odaklı ve çalışma odaklı olunca bazı şeyleri kaçırabiliyorsunuz. Sürekli seyahatler yorgunluk, evden çocuğunuzun büyüdüğünü görememek, onunla paylaşımların az olması. Farklı ülkelerde çalışmak çok farklı kültürler, farklı mevzuatlar ve onlara gereken hakimiyet işin zor yanı. Elbette çok okumak, bir şeyleri atlamamak çok önemli oluyor.

Ama öte yandan çok farklı yerleri, farklı ülkeleri görmek, çok değişik insanlarla irtibat etmek sizi daha bir geliştiriyor, bakış açınız değişiyor. Taahhüt işi başlı başına bir keyif, bir sanat eseri üretiliyor çünkü, insan makine teknoloji, mühendislik zaman ve ortaya çıkan muazzam bir sonuç. Bir de sahada bu işin an be an gelişimi görmek muhteşem bir haz veriyor.

Peki, ya yazarlık? Böylesine yoğun bir iş temposundan sonra yazarlığa nasıl geçtiğiniz? Daha önemlisi neden yazarlığı seçtiniz?

İş yaşamımda çok kimseye nasip olmayan büyük bir birikime sahip oldum. Çok değerli deneyimler. Türkiye’nin çok kıymetli değerleri ile bu kurumda birlikte çalıştım. Deneyimlerimiz sadece bizde kaldığında kimseye faydası olmayan gizli bir hazinedir. Halbuki bunları paylaştıkça herkese mal olur.

Bu benim üniversite yıllarımdan beri kitaplar yazmak hep hayalimdi. İnsan hayallerinin peşinden gitmeli. Bunu şirket yönetimine dahi anlatmakta başlangıçta hayli zorlandım. Daha gençsin, çok verimli çağındasın dediler. Evet, ama ben hayallerimi gerçekleştirmeliydim. Üstelik şirkette organizasyonda yanınızda yetişenler, masasını büyütmek, unvan almak isteyenler var. Yani ardınızdan gelenler bu görevlere hazır bekliyorlar, onlara yer açmalı diye hep düşünmüşümdür. Zaten şirketler de kurumsallaşmanın özü de bu olmalıdır.  

2020 yılı başında artık kesin kararlıydım. Mutlaka bunu yapacaktım. Ve iyi ki de yapmışım. İnanılmaz güzel bir başka atmosfere girdim. Kitaplarımla ilgili çok kıymetli okurlardan, harika geri bildirimler aldım. Bunlar beni daha da motive etti. Daha çok konsantreydim. Ve edebiyatın tüm alanında eserler vermek hedefine doğru kendime 2026 yılına kadar bir kısa vadeli hedef belirledim. Ama Allah nasip ederse daha çok yapacaklarım var.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

Ben iş yaşamındaki birikimlerimi, daha açıkçası benim düşünceme göre “hazinemi” toplumun istifadesine sunmak için yazmaya başlamıştım. Ben plansız, boşa geçen, boş yaşanan zamanı sevmem. Dünyadan geçerken boşa ömür geçirilmemesi gerektiğine yürekten inanırım ve hep üretmeyi hedeflerim. Bu nedenle dünyayı eser üretme yeri olarak gördüm. Yazdığım kitaplar dışında hala daha “Mavi Marmara Gazetesi’nde haftalık olarak köşe yazılarımı yazmaya devam etmekteyim.

Biraz da kitaplarınızdan bahsedelim istiyorum.

“Türkiye Yazarlar Birliği” üyesi olarak; çalışmalarım esnasındaki bazı iş, yaşam ve kişisel gelişim hikâyelerini kaleme aldığım “İşte Hayatın Gizli Hazinesi” adlı kitabım 2020 yılında; “İşte Hazinenin Sırları” adlı kitabım 2021 yılında; Şiirlerimin yer aldığı “Mayıs Sancıları” adlı kitabım Ocak 2022’de; İlk sosyal romanım olan “Öğretmenin Kayıp Mektupları” adlı kitabım da Eylül 2022’de Uluslararası bir yayınevi olan “Dorlion Yayınları” tarafından yayınlandı. Ağustos 2024 başında Din ve İnançlar kategorisinde yazdığım son kitabım “Okumayınız Çarpılırsınız!”  “Zet Yayınları” tarafından yayımlandı. Böylelikle 4 yılda 5. kitabım yayınlanmış bulunuyor.

Kitaplarınızı okuduğumda özellikle “Öğretmenin Kayıp Mektupları”nın beni çok etkilediğini söylemem gerekiyor. Biraz önce hayatınızla ilgili anlattıklarınızı dinlerken ister istemez aklıma bu kitap geldi. Kitaptaki Selim karakteri ile aranızda ne gibi benzerlikler var?

Selim karakteri romanda kendini eğitim öğretime adamış idealist bir öğretmenin şekillendirdiği, milli ve manevi değerleri olan, kültürüne sahip çıkan, azimli, kararlı, merhametli, insani değerlere sahip çıkan, çalışkan bir karakteri temsil ediyor. Bu karakter tamamen saf temiz yürekli bir Anadolu çocuğu olarak büyük şehre gelmiş ve buradaki yaşam koşullarına uymaya çalışan birisi. Tam da benim yaşamımın bir özeti ve tam yaşamımın bir gerçeği bu karakter. Çünkü bu Selim karakteri ve Selim’in karakteri bizzat romanın yazarı olmasaydı bu romanın bu kadar okuyucunun içine işleyen onu kuşatan bir roman olması imkansızdı. Selim, bu değerler sentezini tamamen içinde barındırdığı için çok etkili oldu.

Aynı zamanda şarkı sözü yazarlığı ve bestekarlık da yapıyorsunuz. Şarkı sözü yazmaya nasıl başladınız?

Aslında bu planlı bir şey değildi. Çocukluğumdan beri hep şiirler yazmışımdır. Şarkı sözü hiç yazmamıştım. Ama her zaman iyi bir müzik dinleyeni olmuşumdur. Lakin nereden aklıma esti kim bilir, bir gün bir şarkı sözü yazdım; internette bir şarkı sözü sitesine yükledim. Onu da bestelemek üzere bir bestekar benimle irtibata geçince işte her şey o gün başladı. Sonra her şey bir anda kartopu gibi büyüdü. Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği, Türk Pop Müziği derken hiç aklımdan geçmeyen bir noktalara ulaştım. MESAM (Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği) üyesi olarak şarkı sözü yazarlığı ve beste yapmaya devam ediyorum. Adıma uluslararası tescilli çok sayıda tescilli şarkı sözü ve bestelerim bulunmakta ve albümler tamamlandıkça bunları piyasaya sunmaya devam ediyorum.

Şiir kitabınız “Mayıs Sancıları”nı göz önünde bulundurduğumuzda bazı şiirlerinizin bestelenmeye uygun bir yapısı olduğu göze çarpıyor. Şair tarafınızın şarkı sözü yazarlığı tarafınızla ilişkisi hakkında ne söylersiniz?

Şiir kitabımı yayınladığım zamanlarda aslında hiç şarkı sözü yazarlığı hakkında aklımdan geçen bir husus yoktu, gündemimde değildi. Bu şiir kitabımı bir dost meclisinde ilk kez tanıştığım ve kendisine o gün kitabımı imzaladığım bir arkadaşımızın bestekar olduğunu orada öğrenmiştim. Kendisi de şöyle şiirlerime bir kısa göz gezdirmeden sonra bu şiirlerden beste yaptırmayı düşünür müsünüz diye bir söz etmişti. Ben de böyle bir düşüncem olmadığını söylemiştim. Yine görüşüne çok önem verdiğim dostlarımdan birisi Mayıs Sancıları kitabımı okuyunca bunlardan besteler olabilir diye bana bir geri dönüş yazmıştı. İşte o zaman aslında şarkı sözü ile ilgili bir işaret fişeği bende yakmıştı. Yalnız her ne kadar aynı kulvar gibi görülse de bana göre şarkı sözü yazarlığı ile şiir biraz ayrışıyor. Şarkı sözü yazarlığında eğer besteye yön verebilecek bir tarz da yaratabiliyorsanız o zaman başarısı şiirden daha yüksek oluyor ve adeta besteciye bir içime hazır ilaç sunuyorsunuz. 

Şimdiye kadar yazdığınız ve bestelediğiniz şarkılar hakkında bilgi verir misiniz?

Önce söz yazarlığını yaptığım eserlerden bahsedeyim.

Türk Halk Müziği eseri “Benim Halim Nicedir” Kasım 2022’de sanatçı Ömer Ceyhan tarafından seslendirildi.

Popüler müzik eseri “Sensiz Geçmez Bu Kışlar” Mart 2023’te sanatçı Evrim Dökme tarafından seslendirildi.

Popüler müzik eseri “Yetmedi Sana” Nisan 2023’te sanatçı Fatih Demir tarafından seslendirildi.

Türk Sanat Müziği eseri “Senin Adın Konmaz Annem” Mayıs 2023’te sanatçı Neva Işık tarafından seslendirildi.

Türk Sanat Müziği eseri “BABA (Dolduramam Yerini)” Aralık 2023’te sanatçı Alp Arslan tarafından seslendirildi.

Türk Sanat Müziği eseri “Çağırdın Geldim Hemen” Nisan 2024’te sanatçı Başak Kaya tarafından seslendirildi.

Türk Sanat Müziği eseri “Eğer Gelmezsen Bana” Mayıs 2024’te sanatçı Berkay Atasoy tarafından seslendirildi.

Türk Sanat Müziği eseri “Asla Sevme Sen Beni” Haziran 2024’te sanatçı Başak Kaya tarafından seslendirildi.

Türk Halk Müziği eseri “Dünya Buysa Suç Benim mi?” Temmuz 2024’de sanatçı Mert Onur tarafından seslendirildi.

Hem söz yazarlıklarını hem de bestesini yaptığı popüler müzik eserlerinden bahsedecek olursak;

“Yazık Sana” Ekim 2023’te sanatçı Umut Ahmet tarafından seslendirildi.

“Yeter ki Ümit Olsun” Şubat 2024’te sanatçı Fatih Demir tarafından seslendirildi.

“Sakın Unutma” Mart 2024’te sanatçı Fatih Demir tarafından seslendirildi.

“Yazık Yazık” Haziran 2024’te sanatçı Fatih Demir tarafından seslendirildi.

Bu eserlerimin yanı sıra sözlerini yazıp bestesini ve düzenlemesini her şeyiyle tamamen kendim yaptığım, Amerikalı bir yapay zekâ şirketi ile seslendirmesini gerçekleştirdiğim “Bu Hayat Fani”, “Zaman”, “Çok Şey Yapmalısın”, “Tesadüf”, “Unutuldu O Günler”, “Yaşandı Bitti”, “Yalnız Gelen Yalnız Gider” isimli eserlerim bulunmaktadır. Bu eserlerim, tüm dünya dijital müzik platformlarına kendi markam olan DEMİR YAPIM markasıyla İsveçli bir müzik dağıtım şirketi vasıtasıyla yayınlamaktadır.

Böylece müzik alanında son 20 ayda 20 adet single albüme imza atmış durumdayım. Ve çalışmalarımda kesintisiz devam ediyor. Bu konuda bir araştırma yapmadım ama bu kadar süreçte böyle bir eser üretimi yapılmış mıdır? Pek sanmıyorum.

Bu başarının sırrı nedir? Ayrıca üretkenliğinizin ardındaki motivasyon kaynağını da çok merak ediyorum.

En büyük başarı “Biz” olabilmektir. Ekip çalışması her türlü başarının altın anahtarıdır. Bir iş yaparken ekibi doğru kurmak, ekip olarak iş yapmak, ortak aklı uygulamak mutlak başarı getirir. Bir eser üretirken söz yazarı, bestecisi, saz sanatçıları, seslendiricisi, aranjörü, albüm tasarımı, yayıncısı vs. hepsi çok önemli. Herkes aynı istikamete koşarsa başarı olur.

Ben kendim için şahsen en büyük başarım “İyi bir insan olmak” diyebilirim.  Aslında bütün mesele bu. İyi bir insan olmak da en büyük sermayenizdir. 

Kimseyi yolda bırakmayın. Özverili dürüst ve çalışkan insanlara ihtiyacımız var. Size güven duyulması, çok önemli. İş ahlakı denilen şey de işi kendi işiniz gibi sahiplenmenizdir. 

Benim üretkenliğimi sağlayan en güçlü yönüm okumak, araştırmak, çalışkan olmak diyebilirim. Zaten okumadan çalışmadan emek vermeden bir yere varamazsınız. Okumak öğrenmek sizi her alanda farklı ve önde kılar. Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? Ben tüm gençlerin her gün mutlaka en az yarım saat okumasını tavsiye etmişimdir. Ne okurlarsa okusunlar. İster bir roman ister hikâye ister işle ilgili bir makale. Ama okusunlar.

Yaptığım işin sonuçlarını görmek, meyveyi toplamak, yaptığım bir işle ilgili kıymetli geri bildirimler almak en önemli motivasyon kaynağımdır. Para hiçbir zaman hayatımın önceliği olmadı. Olmayacak da. Önce çalışkan ve bilgili olmak, sonra zaten para peşimizden geliyor. Yani o sizi kovalar.

Son olarak, söylemek istediğiniz, okuyucularımızla paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?

Hani “Hababam Sınıfı” filmlerini izleyenler bilirler. Çok güzel bir replik vardır. Öğrenim yeri sadece okul değildir. Evdir, işyeri, kafe, arkadaş, dost, ortamı kısaca her yerdir. Okuyun öğrenin kültür biriktirin. Okumak için hiçbir zaman geç değil, mutlaka okuyun diyorum.

Tüm gençlerimiz mutlaka sosyal sorumluluk kapsamında çeşitli dernek ve vakıfların genel kurul, idare kurulu, denetim kurulu gibi organlarında mutlaka görev alsınlar. İş yaşamındaki tecrübeleri oralara taşısınlar, oradaki tecrübeleri iş alanlarında değerlendirsinler.

Hep diyorum ki kendinize güvenin, her insan çok kıymetlidir ve her bir insan değerli bir hazinedir. Gençlere güvenin. Güven verin güven duyun. Sakın ulaşılmaz olmayın. “Ulaşılmaz insan fakirleşir.” İnsan ulaşıldıkça zengin ve güçlü olur. İyi ile yetinmeyin, en iyisini yapmaya çalışın. Dürüst olun. İnsanların gözlerinin içine bakın, gülümseyin. Hayatınızı sevgi ile doldurun. Nefsinizi ne kadar ezebilirsiniz o kadar mutlusunuz. Değeriniz ise karşınızdakine verdiğiniz değer kadardır. Unutmayın, iş yaşamında ebedi hazine anahtarı güvenilen ve güven veren takımın biz duygusu ile çok çalışmasıdır. İşinizde emeğinizle kazanırsanız o berekettir, huzurdur. O kazanç erimeyen hiçbir şeye yenilmeyen hazinedir. Tüm okuyucularımıza en güzel duygu ve dileklerimle sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim Nedret Bey, okuyucunuz ve dinleyiciniz bol olsun.

3 thoughts on “Şair ve Yazar Nedret Demir ile Röportaj

  1. Çok değerli Uğur Bey, Bu son derece keyifli bir röportaj oldu . Sizin gibi çok değerli bir gazeteci, senarist, televizyoncu, yazar ile yaptığımız bu röportaj tarihe not düşer nitelikte oldu. Çok çok teşekkür ediyorum.İyi ki varsınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir