Lüzumsuz Adamın Aşırı Acıklı Aşk Hikâyesi: KÜRK MANTOLU MADONNA

Lüzumsuz Adamın Aşırı Acıklı Aşk Hikâyesi: KÜRK MANTOLU MADONNA

Sabahattin Ali’nin kendi hayatından izler taşıyan ölümsüz eseri “Kürk Mantolu Madonna”, ilk kez 1943 yılında okuyucuyla buluşmuştu. Yazarını bile geri planda bırakacak denli büyük bir şöhrete kavuşan bu kitap, bildiğiniz gibi daha önce defalarca tiyatro sahnesine uyarlanmıştı. Şimdi bir kez daha Ziver Armağan Açıl’ın yorumuyla tiyatro sahnesine taşınıyor! Prömiyeri 2024 yılında yapılan oyun, yakın zamanda kaybettiğimiz usta sanatçı Edip Akbayram’ın müzik danışmanlığında gerçekleştirilmesi bakımından diğer uyarlamalardan ayrılıyor. 

Sessiz sakin biri olan Raif Efendi’nin Berlin’de tanıştığı kabına sığmayan gizemli ressam Maria Puder ile yaşadığı alışılmışın dışındaki aşk hikâyesini konu edinen kitabın bu uyarlaması, umutsuzluk ve umudun iç içe geçtiği 10 yıllık dokunaklı bir maceranın kapılarını aralıyor. Edebiyatın güçlü sesini, tiyatronun büyülü dünyasıyla bir araya getirmeye çalışan “Kürk Mantolu Madonna”yı, 08 Mayıs 2025 tarihinde Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki Osman Hamdi Bey Kültür Merkezi’nde izledim. 

Bu noktada, kafaların karışmaması adına bir hatırlatma yapmak gerektiğine inanıyorum. Zira prömiyerini yine 2024 yılında yapan ve Taner Barlas tarafından uyarlanıp yönetilen bir başka “Kürk Mantolu Madonna” oyunu da hala sahnelenmeye devam ediyor.

İmkansızlıklarla Örülü bir Aşk Hikâyesi

Hiç şüphe yok ki “Kürk Mantolu Madonna”, dış dünyada var olmaya çalışan iki insanın iç dünyalarını resmetmesi sebebiyle tiyatro sahnesine uyarlanması oldukça zor bir oyun. Birbirine çok zıt gibi görünen ancak aslında birbirini tamamlayacak kadar uyumlu olan iki insanın, Raif Efendi ve Maria Puder’in imkansızlıklarla örülü, belki saplantılı ama ilgi çekici olduğu yadsınamaz aşk hikâyesini merkezine alan bu eser, okuyan herkesi öyle ya da böyle bir şekilde etkisi altına almıştır.

Bunun farkında olan Ziver Armağan Açıl, romanı perdeye uyarlarken aslında gösterişten uzaklaşıp sadece insanları etkisi altına alan bu aşkı öne çıkarmak için gayret gösteriyor. Bunu yaparken de sadeliğin gücünden sonuna kadar yararlanıyor. Basit ama etkili gölge oyunları ile seyirciyi kolayca avucunun içine alan bu görsel dil sayesinde sadece bir banktan ibaret olan dekorun gücü artarken ışık ve gölgenin muhteşem uyumu anlatımı daha da zenginleştiriyor. 

Ayrıca canlı canlı dinleme fırsatı bulduğumuz keman, oyunun sadece göze değil kulağa da hitap etmesini sağlıyor. Böylece gölgelerin ve keman nağmelerinin birbiriyle uyum içindeki dansı hem atmosferi güçlendiriyor hem de seyir keyfini artırıyor.

Kürk Mantolu Madonna’nın Önsözü

Oyunun görsel dünyasının etkileyici olduğunu ve bu görsel dünyayı destekleyen unsurların da başarılı bir şekilde kullanıldığını söyledik. Ama böyle bir hikâyeden uyarlanan oyunun asıl gücünün elbette oyunculuklardan geleceğini unutmamak gerekiyor. Bu anlamda da mutlaka Raif Efendi’nin gençliğine hayat veren Murat Dereli’nin adını anmak gerekiyor. Öyle ki bir yerden sonra tüm dikkatleri üzerine çeken Murat Dereli, “küçük” bir adam olan ve küçük dünyasında kaybolan Raif Efendi’yi usul usul ama adeta sahnede devleşerek oynuyor. Onun bu oyunculuğu da ister istemez diğer oyuncuları gölgede bırakıyor. Maria Puder’i canlandıran Merve Köse ise elinden geleni yapsa da girift bir bilmeceyi andıran bu katmanlı karakteri yaşatmayı tam anlamıyla başaramıyor. Tıpkı Maria Puder’in kişiliği gibi gelgitli bir oyunculuk ile Merve Köse, bazen etkili bir oyunculuk ile bizi romanın içinde gibi hissettirirken bazen de özensiz bir performans ile oyuna yabancılaşmamıza sebep oluyor. Oyunun tüm yükünü sırtlanan bu iki isim dışında diğer oyuncular ufak tefek rollerde karşımıza çıkıyorlar. Bu karakterler kendilerine ayrılan sürede iyi işler çıkartsalar da pek akılda kalmıyorlar.

Bu noktada, romanda Raif Efendi’nin defterini bularak onun sır dolu hayatını aydınlatan kişinin oyunda kullanılış biçiminin oldukça yaratıcı olduğunu da belirtmek gerekiyor. Özellikle başkarakterlerin aralarındaki ilişki bakımından karmaşık bir romanı tiyatroya uyarlarken bulunan bu fikrin, romanın sahneye uyarlanmasını kolaylaştırdığını ve anlatıma renk kattığını söylemek zorundayız. Öte yandan yönetmen oyun süresini oldukça iyi kullanıyor ve vaat ettiği süreye neredeyse tamamen uyuyor. Tek perdelik ve bir buçuk saat süren bir oyun olmasına rağmen, tavsayan ve aksayan taraflarını göz önüne aldığımızda bile sizi sıkmadan akıp gidiyor.

Ziver Armağan Açıl’ın “Kürk Mantolu Madonna” oyunu Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sının mirasını kullanırken ezberci bir yaklaşımla romanı perdeye uyarlamak istemiyor. Bunun yerine bu hikâyeye bir şeyler katarken “Kürk Mantolu Madonna”yı sahnede izlemenin keyfini de seyircisine yaşatmak istiyor. Ama nispeten uzun bir romanı kısa bir süreye sığdırmanın ve zıtlıklardan doğan ve sürekli çarpışan bir aşk hikâyesini birkaç sahneyle anlatmaya çalışmanın çok güç olduğu da ortada. İşte tam bu yüzden bu oyunun “Kürk Mantolu Madonna”nın ancak bir önsözü olabileceğini unutmamak gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir