Faces in the Crowd / Katilin Yüzü (2011)
Biz, sürekli ısıtılıp önümüze servis edilen psikolojik gerilim filmlerinden sıkılsak -hatta bıksak- bile özellikle Hollywood bundan hiç sıkılacağa benzemiyor. Malzeme sıkıntısından mıdır yoksa ufacık dâhiyane(!) bir fikrin cazibesine kapıldıklarından mıdır bilinmez, klişeler altında boğulan filmler ile karşımıza çıkmaktan hiç çekinmiyorlar. Tıpkı bahsettiğimiz özelliklere uyan “Faces in the Crowd / Katilin Yüzü” filmini ise seleflerinden ayıran en önemli özellik, filmin merkezine yerleştirilen ilginç hastalık! Fakat onun dışında film, sıradan ve son derece klişe bir seri katil hikâyesi olmaktan öteye gidemiyor!
Prosopagnosia yani yüz körlüğü! “O da neyin nesi?” dediğiniz duyar gibiyim. Basitçe, insanların yüzlerini tanıyamama, en yakınındakileri ve hatta kendi yüzünü bile ayırt edeme durumu. Yüzün her bir parçasını tek tek görebilmekte fakat birbirleriyle olan ilişkisini kuramamaktalar, bu hastalıktan mustarip olan kimseler. Hatta kişilerin yüzlerini bir dakika içerisinde unutabiliyorlar. Bu yüzden elbise, kravat, mücevher, saç kesimi ve diğer detayları akılılarında tutarak insanları hatırlamaya çalışıyorlar. Hatırlarsanız daha önce Hasan Karacadağ’ın yazıp yönettiği polisiye dizi Kurşun Bilal’de de karşımıza çıkmıştı bu hastalık.
Filmimize dönecek olursak, sıradan bir ilkokul öğretmeni olan Anna Marchant bu filmin kahramanı, daha doğrusu kurbanı! Gazetelerde manşet üstüne manşet olan katili umursamazcasına, bir yıldır birlikte olduğu sevgilisi Bryce ile mutlu mesut yaşayan Anna, en yakın arkadaşları ile eğlendikleri bir gecenin ardından yanlış zamanda yanlış yerde olmanın büyük talihsizliğini yaşar. Karanlık ve tenha bir yerde, bir adamın bir kadını öldürdüğüne şahit olur ve kaçmayı çalıştığı sırada kafasını bir demire çarpıp denize düşer. Beyninin bir kısmının zarar görmesi sonucu artık yüzleri algılamakta zorlanan Anna, bundan sonra hayatını zindana çevirecek olan hastalık ile işte böyle tanışır. Katilin yüzünü gören tek kişi olmanın baskısını Dedektif Kerrest yüzünden üzerinde fazlasıyla hisseden Anna, hastalığı ile yaşamaya alışmaya çalışırken katilin onun peşinde olduğunu öğrenmesiyle her şey çok daha farklı bir boyuta ulaşır…
Katilin Yüzü, senaryoyu da kaleme alan yönetmen Julien Magnat’ın, “Bloody Mallory (2002)” filminin ardından çektiği ikinci uzun metraj filmi. Sanırım Prosopagnosia hastalığını bir gerilim filmine sos yapmak kâğıt üzerinde Julien Magnat’a parlak bir fikir gibi gelmiştir. Ancak daha önce buna benzer çok daha iyi psikolojik gerilim filmleri izlediğimiz için bu film beni pek etkilemedi açıkçası. Mesela, karısının katilini arayan Leonard Shelby’nin hikâyesi anlatan “Memento / Akıl Defteri (2000)” filminde, Anterograde Amnesia yani kısa dönemde yeni hafıza oluşturamama hastalığı kullanılmıştı. Ama yönetmenin, filmin sonuna kadar “Katil Kim?” sorusunu cevabını iyi gizlemesi, sürekli değişen yüzler ile bizi adeta kısa süreli Prosopagnosia hastası yapması, filmin gerilim dozunu pek tutturamasa da dramı iyi kullanarak başkarakterin dünyasını iyi resmetmesi takdiri hak ediyor.
Çoğu kişinin, “Resident Evil / Ölümcül Deney” serisi ile artık üzerine iyice yapışan Alice karakteriyle tanıdığı Milla Jovovich, filmde Anna Marchant suretinde arzı endam ediyor. Luc Besson’ın “The Fifth Element / Beşinci Element (1997)” ve “Joan of Arc (1999)” filmlerinde oynayarak popülaritesini bir hayli arttıran Jovovich, maalesef son zamanlarda pek iç açıcı performanslar sergileyemiyor.
Bu zamana kadar iyi resmedilmeyen bir sürü seri katil izledik beyazperde de ve hepsi unutulup gitti. Maalesef onların arasına katılacak yeni bir katilde Katilin Yüzü’nden çıkıyor. Neredeyse hiçbir şekilde derinlerine inilmeyen katilin, neden kadınları öldürdüğüne, neden suç aleti olarak ustura kullandığına, neden kurbanlarını öldürdükten sonra başuçlarında ağladığına film boyunca hiç açıklık getirilmiyor. Katil ortaya çıktığında biraz şaşırsak bile hakkında hiçbir şey bilmediğimiz için bu şaşkınlığın etkisi uzun sürmüyor!
Uzun lafın kısası, Katilin Yüzü yeni şeyler vaat etmese de, yüz körlüğü hastalığının getirdiği zorluklar iyi kullanılarak yaratılan gerilim dolu atmosfer ve kafanızı kurcalayan “Katil Kim?” sorusu ile eli yüzü düzgün bir seri katil hikâyesi. Fakat türe yatkınsanız sizi pek memnun etmeyeceğini bilmenizde fayda var!