Yönetmen Korhan Uğur ile Röportaj
“Öldür Beni” (2009), “Terkedilmiş” (2015) ve “Kızkaçıran” (2016) filmlerinin yönetmeni olan Korhan Uğur ile yaptığım bu röportajda hem onun filmografisi üzerine hem de genel anlamda senaristlik ve yönetmenlik üzerine konuşuyoruz. Korhan Uğur sinemasını keşfetmek isteyenler böyle buyursun. Keyifli okumalar…
Röportaj: Uğur Tatar
Merhabalar Korhan Hocam. Öncelikle filmografinizle alakalı bir soru ile başlamak istiyorum. İlk filminiz “Öldür Beni”, gerilim ögeleri ile bezeli fantastik bir filmdi. Ardından “Terkedilmiş” filminde etkileyici bir dramın içine aksiyon kattınız. Son olarak da bir kara komedi örneği olan “Kızkaçıran” ile seyircinin karşısına çıktınız. Geniş bir yelpazede üretim yapan ve farklı türleri harmanlayan bir yönetmen olarak sizi tek bir tür içinde anmak mümkün değil. Siz kendi sinemanızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben sinemanın tek besin kaynağının yaşam olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple yaşamın içinde sinemadaki türlerin hepsi var. Dram, komedi, gerilim vb. O sebeple kendimi tek bir türle sınırlayamam, buna zaten hayat izin vermiyor.
Sizi yönetmen olmaya iten en büyük sebep nedir? Sizce bir yönetmenin en büyük derdi ne olmalıdır?
Çok küçük yaşta başlayan sinema hayranlığı bende yönetmen olma isteği uyandırdı. Bu istek bir süre sonra ciddi bir hastalık gibi içimi kapladı ve yönetmen olmazsam hayatın hiç anlamı yokmuş gibi geldi. Ve yönetmen oldum. Bir yönetmenin tek derdi filmleri olmalı. Kendi dünya görüşünü, hissettiklerini insanlarla paylaşmak için güzel bir iletişim biçimi bence.
İlk uzun metraj filminiz olan “Öldür Beni”, Türk sinemasında görmeye alışık olmadığımız tarzda bir filmdi diyebiliriz. Üstelik düşük bütçesine rağmen güçlü fikriyle etkileyici olmayı başarabiliyordu. Yönetmenlik kariyerinize adım atacağınız filmin, fantastik bir film olması sizi endişelendirmedi mi? Bu film sonrasında nasıl tepkiler aldınız?
“Öldür Beni”, Türk izleyicisinin pek alışık olmadığı ilginç bir filmdi. Mottosu: Ölüm aslında korkunç bir şey değil ölümsüzlük çok daha korkunç. Sonsuza kadar yaşayıp durmak çok sıkıcı mesajı vermek istedim. Bu film çok kişiye ulaşamadı, fakat ulaştığı kişilerden çok iyi ve olumlu tepkiler aldım.
Türk fantastik sineması hakkında ne düşünüyorsunuz? Ülkemizde fantastik sinemanın gelişememesinin sebebi ne olabilir? Ve sizce “Öldür Beni”, Türk fantastik sineması söz konusu olduğunda nasıl bir konumda bulunuyor?
Fantastik film yapmak biraz zekâ ister. Fakat birçok yapımcı zekanın değil paranın peşinde olduğu için fantastik film üretimi çok çok az. Ama umudum her zaman var. “Öldür Beni” konusunda mütevazi olamayacağım. Türk fantastik sinemasında önemli bir yeri var bence. Birkaç yıl sonra tekrar remake olarak “Öldür Beni” filmini daha iyi bir prodüksiyonla çekmek isterim.
İlk kez “Öldür Beni” filminizde gördüğümüz “ölüm” teması, diğer filmlerinizin de merkezine yerleştirdiğiniz şahsınıza münhasır bir imzaya dönüştü artık. Ama siz filmlerinizde sadece ölümden değil, onun tam zıttı olan “yaşam”dan da bahsediyorsunuz. Hatta bu iki kavramı çoğu zaman bir çatışmaya sokuyorsunuz. Peki, sizce “ölüm” neden üzerine bu kadar düşünülecek, konuşulacak ve anlaşılmaya çalışılacak bir şey?
Ölüm kesinlikle yaşamın çok önemli bir parçası. Ne kadar kaçsak ya da korksak da mutlaka onunla karşılaşacağız. Bundan kaçış yok. Filmlerimde bunu hep insanlara hatırlatmak istiyorum.
“Öldür Beni” filminin, Alejandro Amenábar’ın “The Others” (Diğerleri, 2001) filmi kadar çarpıcı bir sonu olduğu söyleyebiliriz. “Terkedilmiş” filminde ise Quentin Tarantino’nun “Reservoir Dogs” (Rezervuar Köpekleri, 1992) filmine göndermeler yapıyorsunuz. Çok etkilendiğiniz, ilham aldığınız yönetmenler ya da filmler var mı?
Tarantino ve Guy Ritchie hayranıyım.
Filmlerinizde mekân kullanımına oldukça önem veriyorsunuz. “Terkedilmiş” filmi sadece konusu ile değil, filmin geçtiği terkedilmiş sanatoryum ile de dikkat çekiyordu. “Öldür Beni” filminde ıssız bir köy ve “Kızkaçıran” filminde de bir araba, en az filmin oyuncuları kadar önemli konumdaydı. Filmlerinizde mekânı seçerken neye dikkat ediyorsunuz? Sizce sinemada mekân kullanımı neden önemlidir?
Filmlerimde mekanlar en az oyuncular kadar önemli. Çünkü izleyici oyuncularla birlikte mekânı da izlemek durumunda. Eğer yanlış mekân seçerseniz izleyici filmden kesinlikle kopar.
“Kızkaçıran” filminin birçok sahnesinde “Sağ Salim” filmine göndermelerde bulunuyorsunuz. Üstelik “Kızkaçıran”ın “Sağ Salim” ile akraba olduğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında “Kızkaçıran” filmi ile “Sağ Salim”i gerçek yaratıcısının elinden izleyebilsek nasıl bir filmle karşılaşabileceğimizi mi görüyoruz? “Sağ Salim” için yeni bir macera yazıp çekmeyi düşüyor musunuz?
“Sağ Salim” ile ilgili şu an bir şey düşünmüyorum. Benim elimden çıkmış olsa da o artık başkasının çocuğu oldu. Hikâye gidişatı benim hayallerimden bambaşka şekle büründü. O sebeple yeni şeyler üretmek beni daha çok heyecanlandırıyor. Mesela şu an ki “Cenaze İşleri” filmi benim için daha iyi.
“Sağ Salim”in hikayesinin ve senaryosunun size ait olduğunu biliyoruz. Fakat ilk “Sağ Salim” filminin afişinde sizinle birlikte dört kişinin adı senarist olarak geçiyor. İki ya da daha fazla kişinin senaryo yazma süreci nasıl gerçekleşiyor? Bu durumun avantajları ve dezavantajları neler?
Sonu mahkemelerde bitiyor. Tek başına yazmak öncelikli tercihim. Fakat birlikte yazmaya karşı biri değilim. “Cenaze İşleri” filmini Serpil Altın ile yazdım mesela. Bazen karşılıklı anlaşmazlıklar olsa da akıl akıldan üstün olduğu için iyi sonuçlar da çıkabiliyor.
Şimdiye kadar çektiğiniz üç filmin de senaryosunda parmağınız var. Senarist Korhan Uğur ile yönetmen Korhan Uğur arasındaki dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Senaryoyu da yazmak yönetmen için nasıl bir özgürlük getiriyor ya da bir özgürlük getiriyor mu?
Hem senarist hem yönetmen olmak zor bir iş. Çünkü topu atacağınız kimse yok. Filmin iyi ya da kötü olmasının tek sorumlusu sizsiniz.
Yolu bir şekilde sinema aşkı ile kesişen insanların büyük çoğunluğunun hayali yönetmen olmaktır. Sizce herkes yönetmen olabilir mi? Bir kişinin yönetmen olabilmesi için hangi aşamalardan geçmesi gerekir?
Film çekmek, yönetmen olmak için tek bir şeye ihtiyacınız vardır. O da İNAT. O kadar.
Filmlerinizin görsel anlatım yönünden güçlü olduğunu görüyoruz. Bunda doğru görüntü yönetmeni ile çalışmanızın payının büyük olduğunu düşünüyorum. Daha önce, bir filminizde Ercan Özkan ve iki filminizde de Ali Cihan Yılmaz ile çalıştınız. Görüntü yönetmenini seçerken neyi göz önünde bulunduruyorsunuz? Yönetmen ve görüntü yönetmeni arasındaki ilişki nasıldır?
Görüntü yönetmeni olarak birinci tercihim beni anlayabilecek birinin olması. Daha önceki ya da sonraki işleri beni ilgilendirmiyor. Filmimi tartışabilecek biriyle çalışmak çok zevkli.
Bir filmin ön hazırlıklarını yaparken kafanızda canlandırdığınız görüntüler ile gerçekte çektiğiniz görüntülerin ne kadarı birbiriyle uyuşuyor?
Bu konuda çoğunlukla bütçesel nedenlerle %50’yi geçemedim. Hayallerimle gerçekleşen oranı bu ne yazık ki. Ama umudumu kaybetmedim.
Korhan Hocam, bu keyifli ve bilgilendirici röportaj için size çok teşekkür ederim. Son olarak, şu an çekimlerini yaptığınız yeni filminizden kısaca bahseder misiniz?
Ben teşekkür ederim. Yeni filmim “Cenaze İşleri” oldukça eğlenceli, biraz Yeşilçam filmlerimiz havasında, ölüm üzerine güzel bir Korhan Uğur filmi.