Türk Sinemasında Alevi Filmlerinin Doğru ve Yanlış Temsilleri
Türk bünyesinde, “öteki” kabul edilen kimliklerden birisi olan Alevilik, Türk kültürünü önemli bir boyutta etkilemeyi başarmış, Türk sineması tarihinde ufak ufak yerini almıştır. Fakat çekilen bu filmlerin Alevi kültürünü ne derece doğru temsil ettiği tartışılır. Alevi kimliği, ana akım Türk sinemasında kendisine fazla yer bulamamıştır. Çekilen filmlerde Alevilik ve Alevi sorunları üzerinde durulmamış, daha çok işlenilen aşk temasında bir engel metaforu olarak kullanılmıştır.
Bu bağlamda tarihsel sürece baktığımız zaman Alevilik 1922 tarihinde ilk defa beyaz perdeye konu olmuştur. Bektaşi dergâhlarına bir eleştiri olan film, Alevi kitlelerin tepkisini almıştır. Çünkü film, o dönemde Bektaşilerle ilgili o zamandan oluşan ve hala devam eden önyargılara neden olan amaçlara hizmet etmiş, Bektaşileri cinselliğe, zevk ve sefaya düşkün insanlar olarak göstermiştir. 1990 yılında çekilen Hasan Boğuldu filminde, obalı-ovalı ekseninde Alevi-Sünni ilişkilerine değinilmiştir. Fakat film boyunca birbirine âşık olan; okumuş ovalı kaymakam ile fakir, cahil ama ovanın en güzel kızı Emine’nin aşkını işlenmiş, kavuşamamalarının asıl sebebi olan mezhep farklılıkları üstü kapalı anlatılmıştır.
2000 yılına gelene kadar ana akım sinemada bu ayrımcılık devam etmiştir. Bu tarihe kadar 1973 yılında çekilen Pir Sultan Abdal filmi dışında çekilen hiçbir filmde, Alevi kültürü derinlemesine işlenmemiş, Alevi sorunlarına değinilmemiştir. 2000 yıllara gelindiğinde ise özellikle bağımsız sinemada daha çok Alevilik hakkında bilgi veren onların sorunlarına değinen filmler çekilmiştir. Bu yazıda bu filmlerden dört tanesini inceleyeceğiz.
O da Beni Seviyor (2001)
Yönetmen: Barış Pirhasan
O da Beni Seviyor filmine konu olan olaylar 1973 yılında Malatya’da geçmektedir. Filmin ana karakterlerinden Esma, Sünni bir ailenin çocuğudur. Ortaokul öğrencisi olan Esma o yıl karnesinde kötü not getirmesi nedeniyle babasının askerlik arkadaşı olan Kemal’in Malatya Arguvan’daki evine sürgün edilir. Aynı gün, yıllar önce sözlüsünü bırakıp sevdiği adama kaçmış olan ve bu nedenle ailesi ile arası açık olan Kemal’in kız kardeşi Saliha da evine dönmüştür. Ailede gerginlik yaratan bu durum Esma’yı etkilemez. Çünkü çocukluğundan beri hayranlık duyduğu ve sevdiği Saliha’nın köye dönmesinden memnundur. Geçen zamanda Esma köyde Kemallerin yakın dostu Cafer’in oğlu Hüseyin’e âşık olur. Cafer aynı zamanda babasının da arkadaşı bir Alevidir. Esma o yaz yaptığı zorunlu yolculuk ile yabancısı olduğu Alevi kültürünü ve ibadetlerini yakından öğrenme fırsatı bulur ve ön yargılarından arınır. Filmin ilk başlarında babasının kan kardeşi olan Cafer’i “Kızılbaş” olarak nitelendirerek aşağılasa da onları tanıdıkça fikri değişir. (Kızılbaşlık Alevilerin tarihsel adıdır. Bir takım gayrı-meşru cinselliği de içeren bir takım ahlaki zaaflara gönderme yaptığı düşünülerek bir hakaret terimi olarak kullanılır.)
Yönetmenliğini Barış Pihasan’ın yaptığı film Alevi ve Sünnilerin bir arada yaşayabileceğini anlatmaya çalışır adeta. Film boyunca Alevi yaşam tarzlarına vurgu yapılmaktadır. Alevilerin de Allah için ibadet ettiği görülmektedir. Bu da Alevi-Sünni diye ayrıştırılmış iki mezhebin ibadet şekilleri ayrı olsa da aynı tanrı için ibadet ettiğinin bir göstergesidir. Film, bize Alevilerin yanlış tanıtıldığını da göstermektedir. Örneğin filmin başında Esma’nın babası, bir arkadaşından bahsettiğinde, onu Kızılbaş diye sınıflandırır. Esma’nın öğrendiği Kızılbaş terimi sadece bir ayrıştırıcı bir kelimedir. Alevilerin yaşam tarzlarını bilmeden, öğrenmeden yargılamadır. Fakat zamanla Esma, Aleviler ile yaşayıp onların yaşam tarzını öğrenmesi, onların kendilerinden farksız olduğunu anlamasını sağlamıştır. Filmin sonunda ailelerin birlikte toplanması Alevi ve Sünni ailelerin bir arada yaşayabileceğine örnektir. Özellikle ailelerin doğumlarda bir arada olması bunun kanıtıdır. Ailelerin mutlu günlerinde karşılıklı hoşgörü ve sevgi içinde, bir arada mezhepsel farklılıklara bakmaksızın bir araya gelebildiklerini görmekteyiz.
Başka Semtin Çocukları (2009)
Yönetmen: Aydın Bulut
İnceleyeceğimiz ikinci film, yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını Aydın Bulut’un yaptığı bir polisiye-dram filmi olan Başka Semtin Çocukları’dır.
İstanbul Gazi mahallesinde yaşayan ve yakın arkadaş olan Veysel ve İsmail iki Alevi gençtir ve başka bir hayatın özlemini çekmektedirler. Bu iki gencin içinde yaşadıkları “çöplükten” kurtulmak için nasıl bedeller ödeyeceklerini konu alan filmde, Alevi gençlerin içinde bulundukları kimlik bunalımlarının yanı sıra Alevi-Sünni kimlikleri arasındaki gerilimi yine bu iki grup arasındaki evlilik ilişkisi bağlamında işliyor.
Birbirine paralel kurguyla ilerleyen filmin başında Gazi Cemevi’ne ait bir cenaze arabasını ve ana karakterlerden biri olan Veysel’in cenaze törenini izliyoruz. Veysel’in abisi olan Semih de Güneydoğu’da askerlik yapmıştır ve gösterdiği kahramanlıkla askerden bir ay erken terhis edildiği için kardeşinin cenazesine son anda yetişmiştir. Film boyunca da kardeşinin katilini arar. Filmin bu polisiye yanı ile iç içe geçmiş bir diğer hikâye ise Veysel ile Sünni bir ailenin kızı olan Saadet arasındaki aşk hikâyesidir. Bu hikâye ile de toplumsal hayatın birçok yerinde göz önünde olan Alevi-Sünni ayrımcılığı diğer Alevi filmlerinde olduğu gibi aşk teması üzerinden işlenmiştir. Filmde ele alınan bir diğer konu ise Alevi gençlerin içinde bulunduğu kimlik bunalımıdır. Kerim karakteri üzerinden eskiden devrimci mücadelenin içinde yer almasına rağmen şimdilerde sermaye ve mafya ilişkilerinin parçası olmuş, Gazi’deki gecekonduları arazi rantı uğruna müteahhitlere pazarlayan yeni “Alevi küçük burjuvazisi”ni eleştirmektedir.
Mehmet Ali Nuroğlu, İsmail Hacıoğlu, Volga Sorgu, Bülent İnan, Eyşan Özhim gibi oyuncuların hayat verdiği bu filmde Alevi-Sünni, Türk-Kürt, zengin-fakir gibi Türkiye’nin genelinde sorun olan birçok ayrışmayı konu eder. Alevi ve Sünni ayrıştırması diğer Alevi filmlerdeki gibi bir aşk hikâyesi üzerinden çiftlerin kavuşamamasının nedeni olarak ele alınmıştır. İki tarafın da aileleri bu birlikteliği mezhep farklılıkları yüzünden istemez. Fakat Sünni olan kızın abisi bu konuda çok daha katıdır. Veysel’i döver, hakaret eder, tehdit eder. Fakat Veysel’in ailesi bu konuda sadece Veysel’i uyarmakla yetinir. Sünni olan ailede gençler daha fevri ve acımasızken, yaşlılar daha yapıcıdır. Alevi olan ailede ise gençler daha barışçılken Veysel’in babası oğlunun intikamını kana kan alması için Semih’i kışkırtır. İncelediğimiz bu filmde iyi-kötü, suçlu-suçsuz, iyi-kötü kavramları iç içe geçmiştir. Herkes suçludur, herkes suçsuzdur, herkes iyidir ve herkes kötü. Bunun böyle olmasının daima bir sebebi vardır. Kurgu, oyunculuk, hikâye ve konuya yaklaşımı bakımından iyi bir film kategorisine girer.
Saklı Hayatlar (2011)
Yönetmen: A. Haluk Ünal
Bu bağlamda inceleyebileceğimiz bir diğer film, Ceren Hindistan, Yusuf Akgün, Ahmet Mümtaz Taylan, Laçin Ceylan, Zerrin Sümer gibi oyuncuların olduğu senaristliğini ve yönetmenliğini A. Haluk Ünal yaptığı Saklı Hayatlar’dır.
Saklı Hayatlar filmi 1980 yılında Çorum katliamında zulümden kaçmış ve İstanbul’da kimliğinden korkarak, kimliğini saklayarak yaşayan bir Alevi ailenin trajedisini anlatmaktadır. Nergis, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde okuyan iyi, güzel ve idealist bir gençtir. Yoksul mahallelerdeki yardıma muhtaç insanlara sağlık muayenesi yapmak için arkadaşlarıyla o bölgelere gider. Bu uygulama tabipler birliğinin uygulaması olmasına rağmen polis tarafından engellenmeye çalışılır. Bu sırada memleketi Çorum’da Alevi-Sünni çatışması yüzünden eziyet gören ailesi İstanbul’a kızlarının yanına gelir. Taşındıkları bu yeni evde kimliklerini saklarlar. Nergis’in annesi yaşadıklarından çok etkilenmiştir. Bu yüzden korkar. Kızına Ramazan ayında ortalık yerde yemek yediği için kızar, gece davul sesine uyanıp lambaları yakar, evinde Kur’an okutur. Cem törenine giderken bile küçük kızını evde bırakır ve ona hasta ziyaretine gittiğini söyler. Fakat kızı Nergis bir Sünni olan ev sahiplerinin oğlu Murat’a âşık olur. Annesi bunu öğrenince çok kızar, “Sen bizim yaşadığımız acıyı yaşasaydın o Yezid’in oğluna gönül vermezdin. Kanımızı alanları kanımıza karıştırma!” diyerek ona uyarıda bulunur. Nergis karşı çıkmaya çalışsa da başaramaz. Bu sırada Murat da babasıyla sorunlar yaşar. Emekli bir komiser olan babası Murat’ın devlet memuru olmasını ister fakat Murat fotoğraf sanatçısı olmak ister. Bunun için kurdukları bir dernekle kendi gibi düşünen arkadaşlarıyla beraber çalışır. Buradaki insanlar aynı zamanda sol görüşlü gençlerdir. Birlikte bir yoksul mahallesinde sergi açarlar. Nergislerin Alevi olduğu da ortaya çıkmıştır. Murat’ın babası bu nedenle Murat ile Nergis’in ilişkisine şiddetle karşı çıkar. Çünkü kendinden olmayandan korkuyordur. Nergis’i, Murat’tan uzaklaştırmak için oğlunu korkutmaya karar verir. Fakat planı istediği gibi gitmez ve oğlu Murat vurularak öldürülür. Film 1980 darbesi ile sona erer.
Saklı Hayatlar, diğer Alevi filmlerinin aksine bir aşk hikâyesi dışına çıkarak Alevi-Sünni çatışmasını ele almıştır. 1980 dönemindeki siyasi olaylar kapsamında Çorum’da gerçekleşen Alevi katliamlarından yola çıkarak yapılan ayrışmayı anlatan bir filmdir. Filmde gizli saklı yaşayan, korkularından dolayı ön yargıları olan Alevilerin ve kendinden olmayana karşı duydukları ön yargılarıyla Sünnilerin çatışması iki aile üzerinden anlatılmıştır. Aile bireylerindeki yaşlılar birbirlerine karşı düşmanlık besleyen, geçmişin izlerini unutamamış, birbirlerinden korkan gericidirler. Çocuklar ise geçmişteki düşmanlığın ilerisi içinde düşmanlık getireceğini düşünen bunun için olanları unutup barış ve sevgi ile yaşamayı tercih eden insanlardır. Film sol görüş filmidir. Çünkü sağ görüşü temsil eden herkes kötü ve canidir. Filmde Alevi kültürüne ait birçok imge doğru bir şekilde kullanılmıştır. Alevilik ve Sünnilik arasında ki ibadet farklılıkları aynı anda cem töreni ve camide namaz kılan insanlar üzerinden çok etkileyici bir kurgu ile anlatılmıştır. Aynı anda dede ve imamın farklı yerlerde yaptıkları birliğe ve beraberliğe dair aynı konuşma iki grup arasında düşmanlığa sebebiyet verecek bir şeyin olmadığının göstergesidir. Sol grupların kendi aralarında yaptığı konuşmalarda ise Alevilere karşı gerçekleşen bu katliamda dış güçlerin olduğunu ve Sünnileri kışkırttığını öğreniriz. Film her açıdan doğru bilgiler içerir ve son derece etkileyicidir.
Bir Ses Böler Geceyi (2012)
Yönetmen: Ersan Arsever
Bu konuda ele aldığımız son film ise yönetmenliğini Ersan Arsever’in yaptığı, Ahmet Ümit’in romanından uyarlanan, Cem Davran, Merve Dizdar’ın oynadığı, Bir Ses Böler Geceyi’dir.
Üniversitede akademisyen olan Süha, yağmurlu bir gecede yolculuk yaparken arabasını bir köy mezarlığının duvarına çarparak kaza yapar ve yakındaki bir Alevi köyüne gider. Bu esnada köyde ayin-i cem yapılmaktadır ve Süha camdan olup biteni seyreder. Film Süha’nın ayin-i cemde gördükleriyle paralel olarak kendi devrimci geçmişini sorgulaması ve 12 Eylül 1980 ortamına ilişkin zihinsel gel-gitler yaşaması üzerine kurgulanmıştır. Film bir görgü cemi ile başlar. İntihar eden bir Alevi genci olan İsmail’in ailesi, onu dualamadan “Alevi erkanına uygun bir şekilde dini tören yapmadan” gömen Hüseyin Dede’nin sorguya çekilmesini talep ederler. İsmail’in tabutunu cem törenine getirirler. Dede’nin İsmail’i neden dualamadığını sorgularken yapılan flashbackler İsmail’in hayatı hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar.
İsmail, kâmil insan olma isteği ile yola çıkmıştır. Babası Ali Rıza, oğlunun soruları karşısında kendini yetersiz hisseder ve onu bağlı oldukları Hüseyin Dede ile tanıştırır. Fakat bir süre sonra Dede’nin anlattıkları İsmail’i tatmin etmez ve İsmail Dede’yi eleştirmeye başlar. Film bu açıdan Aleviliğin en önemli figürü olan dedeleri, rehberleri ve pirleri eleştirir. Dedeler, İsmail’in ağzından birtakım klişeleşmiş ifadeleri tekrarlayıp duran, Aleviliğin temel felsefesini derinlemesine anlayamamış yetersiz kişiler olduğunu ileri sürerek eleştirilir.
Bir Ses Böler Geceyi filminin merkezinde yer alan ana temalar; Alevilik erkanı ve inanç sistemi, dedelik kurumunun işlevleri ve modern zamanlarda aldığı hal ekseninde Alevi öğretilerinin sorgulanması oluşturmaktadır. Film görgü cemi denen ayin ile başlar ve film boyunca Alevi kimliği, kültürü ve felsefesi hakkında bilgiler verilir.
İsmail, kâmil insan olmak için mücadele vermektedir. Alevi yolu ve erkanına son derece meraklıdır ve bu diğerlerinin dikkatini çeker. Babası da onu küçüklükten beri sofularla alimlerle sohbet ettirip bu yolda ilerleyebilmesi için elinden geleni yapar. Fakat İsmail bir müddetten sonra istediği cevapları alimlerden, sofulardan, dedelerden alamaz ve onları eleştirmeye başlar. Bu noktadan sonra İsmail’e bakışlar değişir.
Dedelik makamını eleştiren sahnelerde İsmail, kâmil insan olmak için Tanrı ile doğrudan iletişime geçmenin gerektiğini ve dedelik gibi bir aracı kurumunun devre dışı bırakılması gerektiğini savunur. Film boyunca yukarıda da belirtildiği gibi Alevi din adamlarına bir eleştiri vardır ve Alevi inanç sistemi hakkında didaktik bir söylem karşımıza çıkar.
Filmde yolculuk metaforu kullanılmıştır. Ali Rıza oğlunun kafasındaki soruları cevaplaması için onu kasabada Hüseyin Dede’ye götürür. Fakat İsmail, kâmil insan olmak için çıktığı yolda hayal kırıklığına uğrar, soruları cevapsız kalır ve geri döner. Bu esnada din adamlarının kalıplaşmış ve gelenekselleşmiş olduğunu Alevi inanç sisteminin aksine dünyevi işlere bağlanmış olduğunu görür ve bunu eleştirmekten çekinmez.
Film metafizik unsurlarla dolu, oldukça da mistik anlatımlar bulundurur. Özellikle İslamiyet dininde önemli yer tutan mağara, Hızır gibi metaforlar bu filmde de karşımıza çıkar. Aynı zamanda birbirinin parçası olan Alevilik ve Müslümanlık özellikle cenaze töreninde gördüğümüz üzere iç içe geçmiş bir şekilde anlatılmaktadır. Aleviliği ayıran Alevi geleneklerine ait zengin ezgilerin, deyişlerin ve nefeslerin sıkça kullanılmış olmasıdır. Bu da kuşkusuz bu filme sanatsal açıdan derinlik kazandırmıştır. Film Alevi kültürü hakkında verdiği bilgilerle doyurucu olsa da kurgu ve hikâye bakımından zayıftır.
Kaynakça
Kural, M. (2014). Beyaz perdede ‘öteki’ olmak. Lacivert, 2.
Uyanık, Z. (2014). Son dönem Türk sinemasında alevi kimliğinin görünümü. Karadeniz, 21.
Velioğlu, Ö. (2005). İnançların Türk Sinemasına Yansıması. İstanbul: Es Yayınları.
Gölpınarlı, A. (1969). 100 Soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar. İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Eke, N. P. (2016). Beyazperdede ‘öteki’ olmak. SineFilozofi Dergisi, 1(2).
Yazar: Ayşenur Özdemir