Yaşar Kemal’den Üç Anadolu Efsanesi
“Dünyanın ucunda bir gül açılmış / Efil efil esen yele merhaba / Karanlığın sonu bir ulu şafak / Sarp kayadan geçen yola merhaba.” Yaşar Kemal’in dilinden hepinize merhaba diyerek başlamak istiyorum bu yazıya. Çünkü 6 Ekim’de bu dünyadan göçüp giden Yaşar Kemal anısına olacak bu yazı. Yoksullukla geçen ömrünü edebi zenginliğe çeviren bir aydının anısına. Anadolu halkının yüreğinden kopup geldi Yaşar Kemal. Yazdığı hikayeler ve yarattığı karakterlerle Anadolu halkının hikayelerini ilmek ilmek yüreklere işledi. Onlarca öykü yazdı. Onlarca kitabı basıldı. Yazdıkları onlarca dile çevrildi. İnce Memed, Yer Demir Gök Bakır, Binboğalar Destanı, Demirciler Çarşısı Cinayeti, Fırat Suyu Kan Akıyor, Çakırcalı Efe… Yazdığı kitaplar onlarca filme uyarlandı. Ağrı Dağı Efsanesi, Yılanı Öldürseler, Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik… Bu yazıda da Üç Anadolu Efsanesi adlı kitabındaki üç hikâyeden uyarlanan üç Yeşilçam filmini inceleyeceğiz. Dilerseniz önce kitaptan biraz söz edelim.
Üç Anadolu Efsanesi
Üç Anadolu Efsanesi ilk kez 1967 yılında yayınlandı. Kitabın adından da anlayabileceğiniz üzere kitapta üç farklı Anadolu hikayesi Yaşar Kemal’in kaleminden anlatılmaktadır. Bunlar Köroğlu’nun Meydana Çıkışı, Karacaoğlan ve Alageyik hikayeleridir. Bu hikayelerden ilki Köroğlu’nun Meydana Çıkışı. Zamanın Bolu beyinin zulmüne uğrayan Ruşen Ali’nin, şanlı bir eşkıya olan Köroğlu’na dönüşme hikayesini anlatır. İkinci hikâye 17. yüzyılda yaşamış halk ozanı Karacaoğlan’ın aşk hikâyesidir. Sonuncu hikâye ise bir tutkuya dönüşen ala geyik avı uğruna nişanlısından bile vazgeçen Halil’i anlatır.
Kitabın adı Üç Anadolu Efsanesi’dir. Efsane gerçek olaylarla olağanüstü olayların iç içe geçtiği, bazı bölümlerinin düzyazı bazı bölümlerinin nazım şeklinde olduğu uzun anlatılardır. Efsane ve halk hikayesi yapı bakımından birbirlerine benzemektedir. Halk hikayeleri üç kategoride incelenir. Aşk hikayeleri, kahramanlık hikayeleri ve dini motifli hikayelerdir. Bu kitaptaki üç hikâyenin ortak noktası aşk ve kahramanlık unsurlarının iç içe geçmiş olmasıdır. Fakat iki hikâyeden ayrı olarak Köroğlu’nda kahramanlık daha ağır basmaktadır. Halk hikayesi aşıkların saz ile söylediği uzun anlatılardır. Kitaptaki hikayelerde halk hikayesi türüne uygun bir dille yazılmıştır. Yaşar Kemal üç hikâyeyi de obalarda konuşulan yerel ağzı kullanarak akıcı bir dille anlatmıştır. Hikâyeler yine halk hikayeleri türüne uygun olarak ara ara şiirlerle desteklenmiştir. Taktir edersiniz ki Yaşar Kemal’in ustalığını benim övmeme bile gerek yok. Muhteşem üslubuna bu kitapta da rastlamak mümkün. Yazarın akıcı anlatımı, okuduğunuzda bu cümleyi Yaşar Kemal yazmıştır diyeceğiniz özgün tavrı, muazzam doğa tasvirlerine bu kitapta da rastlayacaksınız. Yazarın kültür mirasımız olan sözlü kültür eserlerini yazıya geçirmek gibi önemli bir rolü var. Kitaptaki sıralamaya göre Köroğlu filmi ile başlayalım.
Köroğlu (1968)
1968 yılında Atıf Yılmaz’ın çektiği bir filmdir. Filmin yapımcılığını Memduh Ün yapmaktadır. Senaryoyu ise Ayşe Şasa yazmıştır. Filmin hikayesi kitaptaki hikâyenin akışıyla aynıdır. Ruşen Ali, Seyis Yusuf’un oğludur. Seyis Yusuf ise Bolu beyinin altlarına bakmaktadır. Bolu beyi seyisten padişaha verilmek üzere benzersiz bir at ister. Ancak Yusuf, Bolu beyinin karşısına uyuz bir tay çıkarır. Bolu beyi bunu kendini hakaret olarak algılar. Ceza olarak Yusuf’un gözlerine mil çektirir. Ruşen Ali o günden sonra Köroğlu diye çağrılmaya başlar. Buna içerleyen Ruşen Ali Bolu beyinden babasının intikamını alacağına yemin eder. Bu sırada Ruşen Ali’nin intikam ateşiyle birlikte uyuz tay da büyür. Efsanevi güzellikle bir at olur. Ruşen Ali de dağları mesken tutan şanlı bir eşkıya olur. Günü gelince Bolu beyinden babasının intikamıyla birlikte beyin kız kardeşini de alır.
Başrollerde Cüneyt Arkın, Fatma Girik, Hayati Hamzaoğlu oynamaktadır. Kitaptaki hikâyenin başında kıratın zürriyetinin denizden çıkan bir attan olduğuna dair mitolojik bir anlatım vardır. Ama filmde buna yer verilmemiştir. Kitapta Köroğlu’nun insanüstü bir güce sahip olduğu anlatılır. Filmde de buna yakın betimlemeler yapılmıştır. Kitaptaki nazım kısımları filmde film müziği olarak geçmektedir. Filmdeki Ruşen Ali’nin şairlik istidadını sadece Kara Vezir rolünde Hüsnü Bala ile konuşurken görürüz. Film Yeşilçam standartlarına göre gerek anlatımı gerek oyunculuğu ile başarılı bir filmdir.
Alageyik (1959-1969)
Türk sinemasında Alageyik isminde iki film çekilmiştir. Bunlardan ilki 1959 yapımı, Yılmaz Güney’in oynadığı bir Atıf Yılmaz filmidir. Bu film ve kitap arasındaki benzerlikler çok fazladır. İkinci filme kıyasla Yaşar Kemal’in Alageyik hikayesine daha bağlı kalınarak çekildiğini görüyoruz. Örneğin kitaptaki “it ile bir çuvala girmek”, “gönülsüz avrat acı zehirden beterdir”, “köpeksiz köy buldular değneksiz geziyorlar” gibi deyimler ve atasözleri filmde de aynı yerlerde kullanılmış. Hatta Halil Ağa’nın evini basma sahnesi gibi sahneler kitaptaki anlatım ile birebir aynı. Sadece filmde kitaptaki hikâyeden fazla olarak Gök Hüseyin’in oğlunun hapiste olması gibi ayrıntılar eklenmiş.
Bu filmin internetteki kopyasının görüntü kalitesi oldukça düşük. Yine de teknik açıdan bakacak olursak Türk sineması tarihinin başlarında kullanılan tarzda çekildiğini görüyoruz. Yani “çakma” Hollywood tarzında. Örneğin o dönem filmlerinden alışık olduğumuz efektler, film müzikleri, sahneler arasında bindirmeli geçişler kullanılmış. Bu filmin yarısında düğün, halay, at binme, silahlı çatışma gibi sahneler izliyoruz. Bu sahneler uzun tutularak kültür aktarımı sağlanmaya çalışılsa da müzikli geçiş sahnelerinin uzun olması filmin akıcılığını etkiliyor. Kitabın birkaç yerinde “Osmanlı Kadın” deyimi geçiyor. Anadolu’da güçlü kadınlar için kullanılan bu deyim Alageyik hikayesinde ki Sultan kadın için çok uygun bir hitap. Bu filmde Sultan kadın karakteri daha gerçekçi bir çizgide.
İkinci film ise 1969 yapımı Cüneyt Arkın’ın oynadığı film. Yapımcılığını Hürrem Erman ve Murat Köseoğlu’nun birlikte yaptığı bu filmin yönetmen koltuğunda Süreyya Duru oturuyor. Oyuncu kadrosuna göz attığımızda Aliye Rona’yı görüyoruz. Sultan ana karakterine can veriyor. İlk filmde Sultan ana daha gerçekçiyken bu filmde Aliye Rona’nın karakter oyunculuğu sayesinde Yaşar Kemal’in anlatımındaki karaktere daha uygun. Bu filmde de kitaptan birebir aynı cümleler karşımıza çıkıyor. Hatta ilk filme göre biraz daha fazla. Bu filmde de kitaptaki hikayeye ek olarak Yılanoğlu karakteri eklenmiş. Ve de kitaptakinin aksine hikaye mutlu son ile bitiyor.
İki filmde kitaptaki hikâyeye bağlı kalınarak yazılmış. İlk filmde Yaşar Kemal’in hikayesine eklemeler yapılmış, ikinci film çekilirken de ilk filmin senaryosuna eklemeler yapılmış gibi. Kitapta geçen ilk filmde kullanılan ama ikinci filmde olmayan ayrıntılar da yok değil. Örneğin Koca Cerrah karakteri gibi. Merak edenler için filmlerin ikisi de Erman filmin kendi YouTube kanalında mevcut.
Karacaoğlan’ın Kara Sevdası (1959)
1959 yapımı film yine bir Atıf Yılmaz filmidir. Senaryosunu Halit Refiğ ve Yılmaz Güney birlikte yazmıştır. Başrolünde Nuri Altınok oynamaktadır. Atıf Yılmaz yıllar sonra bu filmin başrolünde Yılmaz Güney’in oynamamasının büyük bir hata olduğunu söyleyecektir. Karacaoğla’nın Kara Sevdası çekildiği dönemi göz önünde bulundurursak oldukça başarılı bir uyarlamadır. Hikâyeye bağlı kalınarak çekilmiştir. Alevi Yörüklerin hayatına dair gerçekçi sahneler eklenmiştir. Seymen halayı, simsim oyunu, mantıvar geleneği gibi Türkmen adetlerine fazlasıyla yer verilmiştir. Bu sayede sinema kültür aktarım aracı olarak da kullanılmıştır. Filmin bir anlatıcısı olması da seyirciye gerçek bir destan dinliyormuş hissi verir.
Bu filmde de Yaşar Kemal hikâyelerinden alışık olduğumuz bir karakter karşımıza çıkıyor. Hürüce Ana. Hürüce Ana oba beyine baş kaldıran güçlü bir kadındır. Bu da yine Yaşar Kemal kitaplarında sıkça rastladığımız bir durum; güçlü Anadolu kadını imgesi. Filmde bol bol Karacaoğlan deyişlerine yer verilmiştir. Bu da filmi bol müzikli bir film yapmıştır. Jenerikte film müziği kısmında Ruhi Su’nun adını görsek de Karacaoğlan’ı seslendiren kişi Ruhi Su değildir. Bu da filmin vizyona girdiği tarihlerde seyircinin tepkisini çekmiştir.
Kitabı okurken de filmi izlerken de oldukça duygulandığımı itiraf etmeliyim. Töresi için yaşayan insanların hikayesini aşık kültürü aracılığı ile dinlemek güzel bir tat veriyor dimağımıza. Bu filmde de yine kitabın aksine mutlu son tercih edilmiş ve Hüseyin ile Karaca kavuşmasına izin verilmiştir.
Yazar: Ayşenur Özdemir