RUR: Rossum’un Üniversal Robotları – Karel Čapek & Kateřina Čupová (Çizgi Roman Eleştirisi)
İçinde bulunduğumuz bu çığrından çıkmış zamanda birer kul olan robotların, efendisi insanoğlunu köleleştirdiğine dair birçok hikâyeye şahit olduk. Şimdilerde bu uçuk kaçık başkaldırı hikâyeleri bize çok sıradan hatta kaçınılmaz bir gelecek tasviri olarak gelebilir. Ama bundan tam bir asır önce Karel Čapek, insanlığı “robot” kelimesiyle tanıştırdığı “R.U.R.” isimli tiyatro oyunu ile herkesi şok etmişti. 1921’de seyirci ile buluşan, birkaç yıl sonra ise dünya çapında bir efsaneye dönüşen bu oyunun başarısı elbette sadece dönemini çok iyi analiz etmesi değildi. Aynı zamanda geleceği tahmin etmekte bir kâhin kadar başarılı olan oyun, insanlığın sonunu getirecek korkunç güne dair eleştirel alt metni ile de zamansız bir şaheser olduğunu ispatlıyordu. Telemak Kitap’dan çıkan “RUR: Rossum’un Ünivarsal Robotları”nda Čapek’ten bir asır sonra kolları sıvayan Kateřina Čupová, bu ölümsüz eseri çizgi roman dünyasına taşıyor. Büyüleyici bir sadelik ile göz kamaştırıcı bir görselliği aynı potada eriten Čupová, orijinal esere yakışan bir uyarlama ortaya koymayı başarıyor.
İnsanı İnsan Yapan Nedir?
İnsan… Bu iki heceli basit kelime, karmakarışık bir dünyayı içinde barındırır. Ama sonsuz ihtimallerle dolu bu uçsuz bucaksız dünya, gözle görülemediği için neredeyse her daim göz ardı edilir. İşte bu yüzdendir ki genç bilim adamı Victor Frankenstein’in yolundan giden ihtiyar Rossum da sinir uçlarına kadar her şeyi taklit ettiğinde “gerçek” bir insan yaratabileceğine canı gönülden inanmıştır. Ama tabii ki hesaba katmadığı şey insanı insan yapan şeylerdir. Yani bağlılıklar, sorumluluklar, duygular… Ya da biz buna kısaca “ruh” diyelim.
Yaratıcısı; ruhu olmayan ve isteğe göre programlanabilen bu yapay insanlar için yeni bir kelime bulur: Robot. Başlangıçta insana en yakın şeyi yaratmayı hedefleyen Rossum, zamanla asıl amacından uzaklaşarak fiziksel benzerliği dışında insanla alakası olmayan bir varlık üretmeye başarır. Yorulmayan, isyan etmeyen ve hiçbir şeye ihtiyaç duymayan sadık işçiler!
Hem Popüler Hem Sanatsal Bir Üslup
Aksiyonla bezeliği sabun köpüğü bir bilim kurguya evrilmesi işten bile olmayan bir konu, Karel Čapek’in dâhiliği ile hem sorgulayıcı hem de sarsıcı bir yumruğa dönüşüyor. Hakkını yemeyelim Kateřina Čupová da bu metni çizgi romana ustaca uyarlamayı biliyor doğrusu. Merakımızı her daim diri tutmayı başaran çizgi roman, bir sonraki panelde ne olacak diye düşündürecek kadar özdeşleşmeyi sağlarken bir yandan da meselenin ahlaki boyutunun kafamızı kurcalamasını sağlayacak kadar da hikayeye yabancılaştırmayı beceriyor. Ama herhalde Čupová en büyük övgüyü, ana hikâyeyi ilmek ilmek işlerken hem ana hikâyeyi güçlendiren hem de ondan bağımsız olarak değerlendirilebilen yan hikayeleri olay örgüsüne güzelce yedirirken hak ediyor.
Mesela baş karakterlerimizden Helena dahil olmak üzere -insan ya da robot farketmeksizin- kadın karakterler üzerinden dönemin kadınlara bakışı ve kadınlardan beklenenler, az ama öz bir şekilde masaya yatırılıyor. Üstelik bu o kadar incelikli bir şekilde yapılıyor ki üstünkörü bir okumada bile verilmek istenen mesajı sezebiliyorsunuz. Öte yandan aşk ve sevginin işlendiği kısımlar sadece insanları mercek altına alırken, robotlar kullanılarak yapılan ufak bir kıyas kimin insan kimin robot olduğunu düşündürecek kadar kuvvetli oluşuyla sizi şaşırtabiliyor. Anlayacağınız Čupová, küçük ve hatta kıymetsiz gibi gözüken dokunuşlarla çizgi romana ayrı bir tat katıyor; akıp giden ana hikayeyi daha gerçek ve daha samimi kılıyor.
Sezar’ın Hakkı Sezar’a, Rossum’un Hakkı Rossum’a
Bu kadar zor bir konuyu, iki yüz küsur sayfada layıkıyla anlatabilmek elbette ki çok zor. Čupová’da bu dünyayı ete kemiğe büründürürken belki de elinde olmayan sebeplerle hikâyeyi bazı sıkıntılardan kurtaramıyor. Uzun bir zamana yayılan hikâye, zamanda atlamalar yüzünden boşlukları doldurmakta zorlandığımız bir eksiklik hissi yaratıyor. Flashback’ler ise ağzımıza bir parmak bal çalmaktan öteye gidemiyor. Bu bağlamda fabrikanın geçmişi ve Rossum’lar biraz daha anlatılabilirdi diye düşünüyorum. Hikâyenin en çarpıcı kısmı olan “Üçüncü Perde” ise biraz aceleye getirilmiş gibi duruyor.
Ama bana kalırsa en büyük problem, karakterleri derinleştirmek konusunda yaşanılan sıkıntılar oluyor. Čupová, bu bol karakterli hikâyeyi ele alırken tüm önemli karakterlere yer vermeye çalışıyor çalışmasına ama maalesef bunu tam anlamıyla başardığını söyleyemeyiz. Her ne kadar adaletli olmak için çabalasa da yardımcı karakterler biraz oldu bittiye getiriliyor, ana karakterlerimiz ise biraz ihmal ediliyor. Özellikle kadın karakterimiz Helena’nın çok havada kaldığını düşünüyorum. Ama elbette bütün bunlar Čupová’nın çizgi romanını keyifle okumamıza engel olmuyor. Ve Sezar’ın hakkı Sezar’a, çoğu zaman karakterler üzerinden yapılan eleştirilerin bir tokat etkileyiciliğinde olduğuna parmak basmamız gerekiyor.
Duyguları Yönlendiren Renkler
Renk, dünyayı algılarken bizim için vazgeçilmez bir etken olabilir. Ama aynı zamanda kabul etmemiz gerekir ki “renksizlik” de anlam yaratma konusunda önemli bir tercihtir. Bu yüzden bazı çizgi romanlar, olağanüstü bir atmosfer yaratırken renge hiç mi hiç ihtiyaç duymaz. Hatta yaratıcısının çizgileri o dünya için öylesine yeterlidir ki birazcık renk bile kurulan kusursuz dengeyi mahvedebilir. Bazı çizgi romanları ise renk olmadan hayal bile edemeyiz. Elbette bu çizimlerin yetersizliğinden kaynaklanmaz. Mühim olan çizgi roman evrenine hayat veren çizgilerin renklere ihtiyaç duyup duymadığıdır.
Gelelim “RUR: Rossum’un Ünivarsal Robotları” çizgi romanına… Kateřina Čupová’nın çizgilerine söyleyecek sözümüz yok. Zira her şeyden önce Čupová, benzerine pek rastlayamayacağınız çizgileri ile size görsel anlamda çarpıcı bir dünya vaat ediyor. Ama daha önemlisi Čupová’nın renklendirme tercihleri daha ilk panelden itibaren sizi avucunun içine alıyor. Renklerin, sembolik anlamlarının kullanılarak duyguları yönlendirmesi dışında, birbirleriyle etkileşimine gösterilen özen de dikkat çekiyor. Sarının tekinsizliği, mavinin soğukluğu, kırmızının çarpıcılığı… Čupová’nın çizgi romanında renkler, diyaloglar kadar elzem olduklarını her sayfada ispatlıyor. Üstelik arka plandan muaf ya da mekan konusunda zayıf olan paneller, renk kullanımındaki başarı sayesinde sizi rahatsız etmiyor. Hatta yaratılan minimal tarzla da fazlasıyla uyumlu olan bu tercih, detaylar konusunda en açgözlü gözü bile tatmin ediyor.
Dünyanın Tüm Robotları Birleşin!
Nihayetinde Karel Čapek’in kemiklerini sızlatmayacak bir uyarlama olan “RUR: Rossum’un Ünivarsal Robotları”, Kateřina Čupová’nın görmezden gelinemeyecek yeteneği sayesinde kolaylıkla büyüsüne kapılacağınız, keyifle okunan bir çizgi roman olarak hafızalara kazınıyor.
Son olarak, bana bu kitabı hediye eden Telemak Kitap ve genel yayın yönetmeni Selim Karlıtekin’e çok teşekkür ediyorum.