Food, Inc. (2008)

Food, Inc. (2008)

Bir gün içerisinde neler yiyoruz? Yediğimiz şeyler hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Tükettiğimiz hazır gıdaların nasıl üretildiğini ve sağlığımızı nasıl etkilediğini öğrenmeye cesaretimiz var mı? Gıda endüstrisindeki sömürüye ve aç gözlülüğe dair gerçekleri ne kadar biliyoruz? Yediğimiz her lokma ile gezegenimizi değiştirebileceğimiz gerçeğiyle yüzleşmeye hazır mıyız?

“Food, Inc.”, ABD yapımı bir buçuk saatlik belgesel türünde bir film. Ödüllü yönetmen Robert Kenner ile senaristler Elise Pearlstein ve Kim Roberts gıda sektörünü insan sağlığı, işçi ve hayvan hakları açısından araştırarak sarsıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Ayrıca gıda endüstrisinin üzerindeki örtüyü kaldırıp tükettiğimiz hazır gıdaların nasıl üretildiği, sağlığımıza nasıl zarar verdiği hakkında şoke edici gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. 5 dakikalık bir girişin ardından araştırmacı-yazar Eric Schlosser’in McDonald’s üzerinden ABD gıda endüstrisini eleştirmesi ile başlayan film, tüm yiyeceklere hızlı erişim, mısır tercih bereketi, dolar menüsü, otlaklar, gizli bedeller, tohumdan süpermarkette, sır perdesi gibi bölümlerden oluşuyor.

Endüstri tarafından öldürülen insanların yakınları, gıda endüstrisinin ileri gelenleri ve çiftçilerle yapılan oldukça cesur röportajların yer aldığı belgeseli önermeden önce, belgeselde rahatsız edici görüntüler olduğu konusunda sizi uyarmam gerekiyor. Sağlıksız gıda üreten, çevreye zarar veren, insan ve hayvan haklarını duyarsız davranan gıda firmalarına karşı eleştirici bir tutum sergileyen bu belgesel, aynı zamanda Akademi Ödülleri’nde “En İyi Belgesel Film Adayı” olmuştur. 

Endüstriyel Gıda (Organik Olmayan Gıda Ürünleri) 

Yeme içme kültürümüz son 50 yılda, önceye göre son derece değişmesine rağmen söz konusu bu ürünlerin satışında hala daha tarımsal gıda imajı kullanılıyor. Ambalajların üzerinde 30’lu yılların tarımsal imgeleri bulunuyor. Reklamlarda kullanılan görseller tüketicinin algısını yanıltıyor. Pastoral bir hayal dünyası yaratılıyor. Çayırlarda otlayan mutlu inekler, gezinen özgür tavuklar, yaptığı işten memnun olan çiftçiler… Peki, gerçek olan nedir? Marketteki sebze ve meyveler gerçek gibi görünse de tamamen imgesel. Yediğimiz bir domates değil, domates olduğunu varsaydığımız kimyasal bir ürün. Tükettiğimiz gıdalar hem hayvanların hem de işçilerin sömürüldüğü bir seri üretimden geçerek tabağımıza geliyor. Üstelik sağlığımızı da gerçek anlamda tehdit ediyor!

Endüstriyel gıdaların çoğu mısırdan üretiliyor. Üstelik mısır, ucuz olduğu ve çabuk şişmanlattığı için hayvanların besini olarak da kullanılıyor. Oysa bu ineklerin evrimsel gelişimleri için uygun bir metot değil. Fakat endüstrinin yaptığı yanlışlar, doğruyla değil alternatif başka bir yanlışla çözülmeye çalışılıyor. 

Belgeselin vejetaryenliği övdüğü düşünülse de aslında durum öyle değil. Belgesel, vejetaryenlik, veganlık gibi gastronomi tercihlerine dokunmuyor; işçi ve hayvan haklarının sömürülmesi konusunda eleştiri getiriyor. Mesela belgeseli izlerken 6 haftada civcivden tavuğa dönüşen ve hiç ışık görmeden daracık kafeslerde yaşayan tavukların, ilk önce tabağımıza geliş yolunda çektiği acılara üzülüyor, daha sonra sağlığımıza vereceği zararları sorguluyoruz.

Sağlığa Zararlıdır! Zamanla Birçok Hastalığa Neden Olmaktadır!

Belgesel ABD’nin günlük yaşam gerçeklerini sorgulasa da tüm dünya tarafından ilgi görmüştür. Belgeselde de görüyoruz ki yediklerimize kendimiz karar vermiyoruz, firmalar karar veriyor. Aslında modern çağda yaşayan bireylerin ne yediğini, yediğinin nerede üretildiğini bilmesi hakkıdır. Hatta marketlerde satılan paketlenmiş gıdaların üzerine tıpkı sigarada olduğu gibi “sağlığa zararlıdır, zamanla birçok hastalığa neden olmaktadır” ibaresi konmalıdır. 

Şehirli insanın gıda ile olan sorunlu ilişkisi, aynı zamanda dünyadaki kaynakların gitgide tükenmesine sebep oluyor. Ayrıca endüstriyel gıda üretimi, nakliye ve tüketimi ile iklim krizine neden olan en önemli insan kaynaklı faaliyetlerden biridir. Gıda tercihinizin dünyamızın geleceğini belirlediği bir gerçek! Yapılması gereken şey doğa ve iklim dostu ürünleri seçmek, yerel ve mevsimsel beslenmektir. Gıda endüstrisinin yaptığı bu yıkıma alternatif olarak geliştirilebilecek bir şey düşündüğünüzde aklınıza ilkel tarım ya da ilkel hayvancılık gelecektir. Fakat Amerika’da devlet eliyle bunun önü kesiliyor.  Ayrıca Amerika’daki yerel çiftçinin kendi mahsulünü üretmesi, kendi tohumunu yetiştirmesi, kendi yumurtasını elde etmesi ve bunları ticarete dökmesi mümkün değil. Çünkü büyük firmalar tarafından önü kesiliyor! Tıpkı ülkemizde kendi ata tohumunu üretip ticaretini yapmanın yasak olması gibi.

Bu bağlamda belgeselde en dikkat çekici bölüm, Amerikalı bir ailenin anlattıkları. Organik ve sağlıklı beslenmek istese de sistemin buna nasıl izin vermediğini anlatıyorlar. Obezite ve şeker hastalığı gibi sağlık sorunları ile mücadele eden aile bireylerinin, yarım kilo meyveye vereceği para ile bütün bir ailenin bir öğün beslenebildiğini söylüyorlar. Kendi gıda ürünlerini üretmelerinin de oldukça zor olduğuna açıklık getiriyorlar. 

Bu konuda durup düşündüğümüzde şöyle bir zincirleme olayın ayrımına varıyoruz. Önce ata tohumu yetiştirmek ve ticaretini yapmak yasaklandı. Sonra devlet eliyle tohum satıldı. Sattıkları kimyasal içerikli tohumlar böcekleri çekti. Böcekleri öldürmek için ilaç satıldı. Kullanılan bu ilaç insanları hasta etti. Hasta olan insanları da iyileştirmek için aşı satıldı. Ve bütün bunların satışını yapan tek bir şirketti… Bu durum size de biraz samimiyetsiz gelmiyor mu? Sektörün insan sağlığından daha fazla korunduğunu, hükümetlerin denetlemesi gereken şirketler tarafından yönetildiğini görüyoruz. Aynı zamanda belgeselde ABD’deki adalet sistemine de ağır eleştirilerin yapıldığını söylemek mümkün. 

Peki… Çözüm Ne?

Belgesel sonuç bölümünde çözüm önerileri sunuyor. Bu üretimi durdurmanın tek çaresinin tüketicinin talebi olduğunu belirtiyor ve tüketiciden bilinçlenmesini istiyor. Buna da tütün üretiminde ki değişiklikleri örnek veriyor. Hayvanlara, insanlara, çevreye saygılı olan firmaların ürünlerinin alınması gerektiğini söylüyor. Mevsiminde olan ürünlerin, organik ve kendi bölgesinde üretilen gıdaların satın alınması konusunda uyarıyor. İlkel tarım ve hayvancılığın yapılması gerektiğini savunuyor. 

Kapitalizmin tek açık kapısı arz-talep durumudur. Gıda endüstrisine yönelik kitlesel boykotların tüketicinin lehine sonuç vereceği kesindir. Mutlu ve sağlıklı yaşamak istiyorsak tarıma, hayvancılığa, hayvancılıkta hayvan haklarına, çiftçiye, çiftçinin emeğine duyarlı olmalıyız. Sahip çıkmalıyız. Unutmamalıyız ki bir ülkede önce tarım sonra hayvancılık daha sonrada insanlık ölür.

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir