Varto – Gorune Aprikian & Stéphane Torossian (Çizgi Roman Eleştirisi)

Varto – Gorune Aprikian & Stéphane Torossian (Çizgi Roman Eleştirisi)

“Onca insan var, insanlar vardı. Çıkarını sağlayanlar ister camiye gitsinlerdi, ister kilise ya da havraya.” der “Kanlı Topraklar” kitabında Orhan Kemal, “İsimleri ister Ahmet, Mehmet, Ali olsun, ister Bogos, Vartan, Alfred, Haçopulo.” “Öteki”nin hikayesini anlatmak her daim çok zordur. Hele bazı hikayeler girdap gibidir, bir girdiniz mi çıkamazsınız; anlatsanız bir derttir, anlatmasanız bir dert! İşte “Ermeni Tehciri”de böyle bir meseledir. Yıllarca üzerine konuşulmayan ve edebiyatımızda da pek örneği olmayan bu mesele artık çizgi roman olarak karşımızda. Aras Yayıncılık’tan çıkan, Gorune Aprikian’ın yazdığı ve Stéphane Torossian’ın çizdiği “Varto”, “Ermeni Tehciri”nin uygulandığı 1915 yılında bir Türkün refakatinde amcalarının köyüne ulaşmaya çalışan iki Ermeni çocuğun yolculuğuna dahil eder bizi…

Maryam ve Varto’nun Acı Dolu Yolculuğu

Gorune Aprikian, iki Ermeni çocuğu, Maryam ve Varto’yu hikayenin merkezine yerleştirirken onlara eşlik eden bir Türk karakter olan Hasan’ı da hikayeye dahil ederek aslında objektif olmaya çalıştığını ve uzlaşmacı bir tavır takındığını ortaya koyuyor. Fakat bu olumlu hamleye nazaran çizgi romanın geneline baktığımızda, Hasan ve babası dışında iyi niyetli bir başka Türke neredeyse rastlamıyoruz. Maryam ve Varto’nun canlarını borçlu olduğu, ölüm döşeğinde olan Hasan’ın babası çizgi roman boyunca görüp görebileceğim tek “iyi” Türk karakter. Bu iyiliği babasından zorla devralan Hasan ise gelgitleri olan “gri” bir karakter. Yine de hikaye başladığında “siyah”a daha yakın duran biriyken, iki Ermeni çocuk ile yaptığı yolculuk onu “beyaz”a dönüştürüyor. Tabii ki kirli bir beyaza…

Çizgi Romandaki Türkler

Peki, ya çizgi romanda karşımıza çıkan diğer Türkler? Neredeyse tüm Türk köylüler, iyi niyet yoksunu, insafsız ve göçe zorlanan Ermenilerin geride bıraktıkları malları ucuza kapatmaktan memnun olan “akbabalar” olarak tasvir edilirken, Türk askerler ise kana susamış canavarlara aman dedirtecek kadar vahşiler. Yani çizgi romanda tek bir tane bile iyi niyetli, insaflı bir askerin olmaması; köylülerden birinin çıkıp “Siz ne yapıyorsunuz kardeşim, yazık değil mi? Günah değil mi?” dememesi kabul edilebilir bir şey mi? Tabii ki değil! İşte bu yüzden, “zenofobik” bir tutumdan beslenen bu tek taraflı bakış, Aprikian’ın baş karakterlerden birini Türk yapması ile başardığı olumlu ve uzlaşmacı tavra fazlasıyla zarar veriyor. Halbuki yazar, kitabın sonundaki son söz mahiyetindeki uzun yazısında, birçok Türkün Ermeni komşularını koruduğunu, bazı üst düzey yöneticelerin de tehcir yasasını uygulamayı reddedip Ermenileri gözettiğini yazıyor. Peki, bu Türklerin yerini alacak karakterler çizgi romanda nerede? İşte benim bu soruma karşılık olarak çizgi romana yerleştirilmiş gibi duran ama hikayenin gidişatı içinde kıymetsiz denecek kadar kısa olan ve vurgusu oldubittiye getirilen bir kısım var. Karakterlerimizle yemeğini paylaşan birkaç köylünün olduğu bu kısım, hikayeye hizmet edecek kadar derin olsa belki de yukarıda söylediklerimin hiçbirini söylemezdim. Ama “kötülük” yapan Türklerin olduğu kısımlar uzun uzadıya anlatılırken, “iyilik” yapan bu Türkler neden birkaç panel ile geçiştiriliyor?

Duygusal Bakış Açısının Kurbanı

Tabii ki bu “zenofobik” tutum bizim edebi ve sinematografik eserlerimizde de sık sık karşımıza çıkar. Azınlıklar bizde genellikle ya komedi malzemesi ya kötü bir karakter ya da her şeyi yapacak kadar aşağılık biri olarak kullanılır. Öte yandan mesela sinemamızda Bizans, Yeşilçam’dan bu yana dansöz oynatıp durmaksızın tıkınan ahmaklar sürüsü olarak tasvir edilir. Elbette tüm bunlar da kabul edilemez bir bakış açısının ürünüdür ve gerçeklerden değil, ön yargı ve duygulardan beslenir. İşte Aprikian da meseleye fazla duygusal yaklaşarak bu bakış açısının kurbanı oluyor. Ve bana kalırsa, bir sinema filminin derinliğine ve etkileyiciliğine sahip senaryosunu harcıyor. Ama itiraf etmek gerekir ki, Aprikian’ın küçük bir evrende inşa ettiği güçlü hikayeye kapılıp gitmemek mümkün değil. İki masum çocuğun acı dolu yolculuğuna şahitlik ederken, yerimizde rahat oturmak bile bizi rahatsız ediyor. Bu anlamda hikayenin amacını yerine getirdiği ve vermek istediği mesajı verdiğini aşikâr. Ayrıca yazarın üç karakterin senaryoda kapladığı yer konusunda adil davrandığını, bu karakterleri yaratırken güçlü portreler çizdiğini ve karakterleri hikaye boyunca başarıyla geliştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Siyah-Beyaz Tekinsiz Bir Atmosfer

Çizgi romanı elinize alıp şöyle hızlıca bir göz attığınızda sizi anında yakalayan bir görselliğe sahip olduğunu fark ediyorsunuz. Tüm konuşma ve açıklama balonlarını çıkartsanız bile hikayeyi anlayabileceğiniz kadar iyi bir görsellikten ve bir filmin storyboard’u olacak kadar başarılı bir sinematografik anlatımdan bahsediyorum. Stéphane Torossian’ın panellemedeki ustalığı, siyah-beyaz suluboya tabloları anımsatan çizim tarzı ile birleşince ortaya gerçekten çarpıcı bir sonuç çıkıyor. Hikayenin içeriği ile de uyumlu olan bu siyah-beyaz dünya, yaratılan tekinsiz atmosferi desteklediği gibi okuyucuyu da sürekli tedirgin bir ruh halinde tutmayı beceriyor.

“Türk ama iyi bir insan!”

Hayatım boyunca, “Ermeni ama iyi bir insan!” sözünü birçok yaşlı Türkün ağzından duydum. İşte bu çizgi roman da aslında bize kendi evreninde Ermenileri önemseyen tek Türk olan Hasan’ı kullanarak şöyle diyor: “Türk ama iyi bir insan!” Maryam ve Varto’yu korumak için elinden gelen her şeyi yapan, hatta canını ortaya koyan Hasan gibi bir Türk karakterin bu çizgi romanda olması elbette çok önemli. Ama diğer yandan çizgi romanda “Adil Türkler”e dair başka bir emare görmememiz gerçekten üzücü. Görsel anlamda bizi avucunun içine almayı başaran bu çizgi roman, hikayesindeki taraflı bakış yüzünden maalesef kendinden uzaklaştırıyor. Meseleyi daha adil bir gözle ele alsa unutulmaz bir eser olabilecek olan “Varto”, görselliği ile etkileyen, “iyi” bir Türkü baş karakter yapması ile dikkat çeken ama taraflı bakış açısıyla herkese hitap etmeyen bir çizgi roman olarak hafızalarımıza kazınıyor.

Son olarak, bana bu kitabı hediye eden Aras Yayıncılık’a teşekkür ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir