Kovan (2019)

Kovan (2019)

2019 yapımı Kovan filmini yakın bir tarihte Netflix’e yayınlanması sonrası izleyebildim. Meryem Uzerli’nin başrolde oynadığı film arıcılığı konu ediyor. Doğal olarak arıcılık mesleği ile özdeşleşen Artvin’in Borçka ilçesine bağlı olan Macahel’de çekilmiş. Doğa ile insan çatışması, bireyin kendini araması ve kendiyle yüzleşmesini konu eden bir film. Doğduğu yere yabancılaşma ve doyduğu yere ait hissedememe sorunları yaşayan bir karakterin hikayesi. Ve bu hikâyeye eşlik eden muazzam doğa görüntüleri. Evet, film bu açıdan oldukça başarılıydı. Orman, sis, yağmur, dere ve dağ gibi unsurlardan oluşan fon görüntüleri sinemada izlemeyi çok severim. Bu nedenle filmde izlediğimiz görüntülerden oldukça keyif aldım. Halk oyunları, halk müzikleri, Gürcüce şarkılar ve dualar gibi folklorik öğelerin kullanılması da filmin görsel şölenini arttırmış.

Ama özdeşleşebileceğim bir hikayesi olmasına rağmen nedense hikâyenin içine pek giremedim. Yurtdışında eğitim almış, çalışmış, genç bir kadının; annesinin öleceği haberi ile köyüne geri dönmesini anlatan senaryoda eksik kalmış şeyler vardı. Öncelikle dramatize edilebilecek sahneler çok üstün körü geçilmiş. Trajik olaylar havada bırakılmış. Bu nedenle hikâyenin etkileyiciliği sağlanamamış. Örneğin Şeri’nin Ayşe’ye, “Ahmet nöbetteyken çocuğumu düşürdüm” deme sahnesi gibi. Aslında son derece trajik bir olayı bir cümleyle söyleyip geçmek!  Seyirciyi etkileyebilecekken o duyguyu askıda bırakmış. Ayrıca Ayşe’nin arı korkusunu yenme süreci de bir sanat filminde oldukça başarılı bir şekilde işlenebilecek bir konu iken yine yüzeysel bir şekilde geçilmiş. Ayşe’nin arı kovanlarını dağıtan ayıyı kovalamamasına rağmen bir sonraki sahnede Ahmet’in “Sen ayıyı mı kovaladın?” diye şaşırması gibi devamlılık hataları da insanın gözünden kaçmıyor. Ve film arıcılık hakkında olmasına rağmen kendi tecrübelerim ve özellikle arıcılık yapan tanıdıklarımın yorumlarına göre söylemeliyim ki bu konu da pek yüzeysel kalmış.

Sanat Filmi Oyunculuğu 

Türk sinemasında sanat filmi oyunculuğu dendiğinde benim aklımda sabit kriterlerde bir oyunculuk canlanıyor. Ne yazık ki oyuncuyu oynatan birkaç iyi yönetmen dışında bir oyunculuk standartı tutturulmuş ve öyle gidiyor. Bu filmde de aynı standartta bir oyunculuk görüyoruz. Oyunculuklar kötü demiyorum ama şaşırtmıyor da. Ahmet’in Karadeniz ağzıyla konuşabilmesi dışında “vay be” dedirtecek bir oyunculuk ile karşılaşmadım. (Ahmet’in arı peteklerini çıplak elle tutması bence çok güzel bir ayrıntıydı.) Ama oyuncular tip olarak hikâyeye uygun. Bu konuda iyi seçimler yapılmış. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum. Özellikle sanat filmlerinden gerçekçilik bu kadar önemsenirken oyuncuların film öncesinde yaptırdıkları estetik müdahaleler şahsen beni çok rahatsız ediyor. Bu filmde de Meryem Uzerli’nin doldurulmuş üst dudağı filmin birçok sahnesinde beni hikâyeden uzaklaştırdı.

Köye Yerleşmek 

Özellikle son yıllarda şehirden yorulup köye kaçmak gibi hayaller pek popüler oldu. Bu filmde sevdiğim şeylerden biri de bu hayalin gerçekteki karşılığını göstermesiydi. Taşraya yerleşme fikrinin, dışarıdan göründüğü gibi romantik olmayacağını anlatması güzeldi. Çünkü taşrada bir ölüm kalım savaşı veriliyor. Bu konuya gerçekçi bir şekilde değinmiş olmaları beni etkiledi. Özellikle Ayşe’nin ayıyı vurduktan sonra çektiği vicdan azabı bu duyguyu çok iyi veriyor. Filmde yer verilen Gürcüce bir dua sahnesi var. Ayı öldüren kişilerin başına gelebilecek uğursuzluklardan korunmak için yaptıkları bir ritüel bu. Ayı öldürmek yasalar karşısında büyük bir suç. Ama bunun yanı sıra yöre halkı tarafından da bir tabu olarak görülüyor. Fakat buna rağmen insanlar yaşam alanlarını ilkel çağlardaki gibi korumak zorunda kalıyor.

Sonuç Olarak 

Filmi izlerken keyif aldım. Bunu inkâr edemem. Ama daha başarılı olabilirmiş. O muazzam doğa tasvirlerine; arı, ayı, keçi gibi hayvan görüntülerine; iyi bir noktadan yakalanmış ve çok daha başarılı olabilecek hikâyeye haksızlık edildiğini düşünüyorum. Yine de yönetmen Eylem Kaftan’a Karadeniz temalı filmlere bir yenisini eklediği için -bir Karadeniz aşığı olarak- teşekkür ediyorum.  

Yazar: Ayşenur Özdemir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir