10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Günlükleri 1: Kısa Filmler
Pandemi yüzünden geçirdiğimiz bu zor zamanlarda, evlerimize sığındık ve sokağa çıkma yasağı sebebiyle birçok yer kapanmak ve birçok organizasyon iptal edilmek zorunda kaldı. Sinema salonları ve tiyatrolar da bu durumdan kendine düşen payı aldı. En son Malatya Film Festivali’nin iptal edildiğini öğrendik. Önümüzdeki aylarda da çığır açıcı bir “buluş” ortaya çıkmazsa yasakların ve tecrit hayatının devam edeceğini öngörebiliriz. Bu çoraklaşan ortamda adeta “vaha” gibi ortaya çıktı 10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali. Çevrimiçi izlenebilen festival, 20 Kasım’da başladı ve 26 Kasım’a kadar devam edecek. Yani hala bu festivaldeki filmleri izlemek için zamanınız var. Ben de festivalde görücüye çıkan 10 kısa filmi izledim ve bu filmler hakkındaki görüşlerimi sizlere sunacağım. Keyifli okumalar…
Ayrık Otu (Wild Grass, Türkiye) – 2019
Filmin yönetmeni Doğuş Minsin’in 2016 çıkışlı “Kuzgun” filmini izlemiş ve beğenmiştim. Bu filmden sonra radarıma giren yönetmenin bu filmde kullandığı fantastik tema ve hikayesi filmin hafızamda yer etmesini sağlamıştı. Bunda başarılı afiş tasarımının da etkisi vardı. 10 filmlik bu seçkide bence en güzel tasarımlı ve kendini izlettirmeye davet eden afiş Ayrık Otu’na ait. Yönetmenin iki filminde de afiş tasarımlarına özen gösterdiği ortada. Filmi için aylar öncesinden açtığı sosyal medya hesabıyla kendini görünür kılmıştı. Yönetmenimiz filminin izlenmesi için elinden gelen her şeyi yapıyor ve oyunu kuralına göre oynuyor diyebiliriz. Film için homofobik zorbalığa uğrayan bireyin hayatından bir kesit izliyoruz dersek doğru olur. Bu konu etrafında şekillenen birçok film izlediğimi söyleyebilirim. Ama Ayrık Otu ele aldığı konuyu en iyi işlenmiş olanlarından. Başta başrol oyuncusunun performansı sayesinde filmin inandırıcılığı daha çok artıyor. Temiz kamera hareketleriyle de film bir çırpıda seyircisini zorlandırmadan izlettiriyor. Oyunculuk anlamında kafede bulunan üç genç için aynısını söyleyemeyeceğim. Yapay ve inandırıcılıktan uzak oyunculuklar izliyoruz kafe sahnesinde. Baş karakterin duş sahnesindeki görsel efekt tadında bırakılmış ve yerinde duruyordu. Bu film, yönetmenin bir sonraki filmi için heyecanlanmama yetti bile. Duyarlı ve kaliteli bir iş var karşımızda.
İnsiyak (Instinct, Türkiye) – 2019
Mustafa Kemal Altıner’in filmi de izlerken keyif aldığım filmlerdendi. Kendini düşündürten bir yapısı var. İnsiyak içgüdü anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime. İzlerken birçok çıkarım ve alt metinler bulunabilir. Çekimin yapıldığı ormanlık alan iyi seçilmiş, repliğin minimize hali görselle buluşunca ortaya başat bir film çıkmasını sağlamış. Karakter dönüşümü filmin omurgasını oluşturuyor ve baş karakter bu dönüşümün altından kalkmış. Kameranın bulunduğu yer de izleyiciyi filmin içine dahil ediyor ve hiç sıkılmadan filmi izlettiriyor. Paradoks temalı filmleri sevenlerin beğeneceği, bu konsepte yeni soluk getiren başarılı bir film…
62-84 Anlaşılmadı Merkez (62-84, I Didn’t, Copy That, HQ, Türkiye) – 2020
Bana kalırsa tam bir kara komedi. Yanlış anlaşılmalar silsilesi. Çok başarılı buldum bu filmi. Bir kere travesti, Suriyeli mülteci ve eşinden şiddet gören üçlüyü bir araya getirip efektif kullanmak takdire şayan. Park sahnesindeki vatandaşın telefonla polisi arayıp farklı bir bakış açısından olayı aktarması, senaristin kaleminin gücünü gösteriyor. Travesti rolündeki oyuncunun duygusal olarak çöktüğü sahnede noksanlık beklerken çok başarılı bir performans ile karşılaştım. Bu tarz feryat figan anları değme oyuncuları zorlayan sahnelerdir ama dört dörtlük bir performansla karşılaştım. Oyuncu tek başına sırtlamış resmen filmi. Acaba o sahnede kaç tekrar yapıldı merak ediyorum. Ötekileştirme, farklılıklarımız, polisin “ruhsuz”luğu -duyarlı polis karakteri de filme yerleştirilerek çatlak seslerin çıkması engellenmiş- gibi konular çerçevesinde ilerleyen, her karesi özenle hazırlanmış, mizahi bir dili de olan dört başı mamur bir film.
Mahallenin Bazı Kedileri (Some Cats of the Neighborhood, Türkiye) – 2019
Yönetmen Emre Sefer’in “Cesur” ve “Dört Numaradaki Melahat Hanım” filmlerinden sonra çektiği üçüncü kısası. Klasik hemen hemen her mahallede olan “kedici teyzemiz” ve ailesi tarafından sindirilmiş çiçeği burnunda memur Bahadır’ın yolları hiç tahmin etmeyecekleri şekilde kesişiyor ve ikisi arasında görmeye alışık olmadığımız bir mücadele başlıyor. Kedi-fare oyununa dönüşen bu mücadele, bir zaman sonra çığırından çıkıyor. Afiş tasarımını sevdiğim filmlerden biri de bu film oldu. Ekrandan tanıdığımız oyuncularla çalışmış yönetmen. Şebnem Sönmez, Birgül Ulusoy ve Deniz Hamzaoğlu’nun performansları çok iyi. Deniz Hamzaoğlu’nun oyunculuğunun izlediğim 10 kısa film arasından en beğendiğim performans olduğunu söyleyebilirim. Kendisi Yeşilçam oyuncularından Hayati Hamzaoğlu’nun çocuğuymuş. Genler çekiyor anlaşılan. Uzun metrajı çekilse izlenilecek tarzda bir film olmuş. “Yara” filmiyle beraber en sevdiğim sona sahip film. Bu filmi sakın göz ardı etmeyin.
Yara (The Hurt, Türkiye) – 2020
Onur Güler’in bu filminin teması kadına şiddet ve istismar diyebiliriz ama bunu hiç bir sahnede göstermeyerek anlatmayı tercih etmiş. Çokta başarılı olmuş. Nihan Yalçın ve Tülin Özen karşılıklı döktürüyorlar. İmza niteliğindeki son sahne Jung kitapları okumuş gibi hissettiriyor izleyiciyi. Süresi daha kısa tutulabilirmiş. Seçkinin en iyilerinden…
Arzu (Türkiye, Azerbaycan) – 2020
Azerbaycan’da yaşanan Hocalı katliamını merkezine alan film, ufak bir çocuğun savaşın ortasında kırmızı bir balonun peşinden sürüklenişini izleyiciye aktarıyor. Süre kısa olsa da meramını anlatmayı başaran bir film. Balon metaforu ile verilen mesaj yerine ulaşıyor.
İnsafsızlık (Private Execution, İran) – 2020
Göstermeyip, çok konuşan bir film. Sürekli bir gürültü ve haykırış hakim. Tahmin edilebilir bir son ve müsamereyi andıran oyunculuklar seçkinin en zayıf filmlerinden. Yoksulluğu ve dramı farklı yollardan anlatmak varken yönetmen aile içi şiddet ve çocuk sevgisizliği temelinde anlatmaya çalışmış ama üçüncü sayfa haberi kıvamında bir iş ortaya çıkmış.
Emziğimi Kim Çaldı? (Who Has Stolen My Pacifier?, İtalya) – 2020
Rotoskop tekniğiyle yapılmış 4 dakikalık animasyon. Çocukluktan günümüze doğru gelen bir akış kuşağı ile süslenmiş. Salvador Dali resimlerini izlemek gibi bir deneyim sunuyor.
Göründüğü Gibi Değil (It’s Not Like That, Rusya) – 2019
Keyifli ama orijinal bir hikaye sunmuyor. Klişelerle dolu, suçlu kim sorusunu sorduran, benzerlerinin üstüne yeni bir söz söyleyemeyen ortalama bir film. Kadın karakterin davranışları gerçek hayatta göremeyeceğimiz, biraz fazla zorlama hareketler. Kamera kullanımı, ortam, ışık yerinde ama hikaye sorunlu. İnandırıcılıktan yoksun.
Kapşonlu (Hooded, Kolombiya) – 2020
Kolombiya Ulusal Protestosunun Manifestosu temel alınmış bu filmde. Bölgedeki olaylar anne için vandalizm, baş karakterin konuştuğu kız arkadaşı için ise adalet ve hak arayışı. Telefon konuşmasıyla iki farklı neslin zıtlıkları verilmeye çalışılmış. Ama oyunculuklar, hele ki son sahnedeki mimikler insanı filmlere küstürür. Prematüre doğmuş bir proje.
Festival ile ilgili diğer yazılar:
10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Günlükleri 2: Adalet Terazisi Seçkisi
10. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Günlükleri 3: Uzun Metraj Film Seçkisi
Yazar: Umut Uçan