KİLİMİN SEMBOLLERİ – Ahmet Diler & Marc-Antoine Gallice

KİLİMİN SEMBOLLERİ – Ahmet Diler & Marc-Antoine Gallice

Yazıyı dinlemek ister misiniz?

Hiç şüphe yoktur ki insanın özü, hikayedir. Ve insan, çağlar boyunca hikayesini anlatmak ve gelecek nesillere aktarmak için hiç durmadan çabalamıştır. Başlangıçta mağara duvarlarını boyayan, taş yüzeyleri kazıyan ya da ihtişamlı yapıları kabartmalarla süsleyen insan, zaman ilerledikçe hikayesini anlatmanın en iyi yolunun kağıt olduğuna karar vermiştir. Ama bu süreçte, çoğu zaman göz ardı edilen bir yol daha vardır: Dokumacılık!

Kapadokya’da dokumacı bir aileden gelen Ahmet Diler ve Marsilya’da denizci bir aileden gelen Marc-Antoine Gallice ikilisini Paris’te bir araya getiren şey, kilimlere duydukları aşk olur. Bu buluşmadan sonra tohumları atılan ama 30 yıllık uzun bir çalışmanın ve takdir edilesi bir çabanın ürünü olan “Kilimin Sembolleri”, unutulmuş bir dili adeta bize yeniden öğretiyor.

İlmeklerle Anlatılan Hikayeler

İnsanın geçmişini, kültürünü, duygularını kısacası hayatını ilmekleri kullanarak anlatması çok eskilere dayanır. Bu konuda ilk akla gelen, Ortaçağ Avrupa’sında üretilen ve 1073-1083 yılları civarında yapıldığı kabul edilen Bayeux Duvar Halısı olabilir. Ama ondan çok daha eskiye, 2500 yıl öncesine gittiğimizde Türklerin ürettiği, dünyanın bilinen ilk halısı olan Pazırık Halısı’na rastlarız.

Altay Dağları’nda keşfedilen Pazırık Halısı, aslında bir halıya sadece halı gözüyle bakmamamız gerektiğinin en güzel örneğidir. Bir toplumun tarihini, yaşam biçimini ve kültürünü gözler önüne seren bu halı, Türklerin halıcılık konusundaki maharetinin halının tarihi kadar eskilere dayandığını göstermesi bakımından da önemli bir konumda bulunuyor. 

Asur dilinde “yün işlenen atölye” anlamına gelen “halu” kelimesinden geldiği düşünülen “halı” kelimesinin aksine kökeni bilinmeyen bir kelime olan “kilim”in tarihi ise çok daha eskilere, MÖ 8000’lere kadar uzanıyor.

Unutulmuş Bir Dilden Kesitler

Anadolu kilimlerinin izini sürdüğümüzde çok sayıda farklı teknik ve motif ile karşılaşıyoruz. Her bir kilim, adeta eşsiz bir sanat eseri gibi. Ama kilimler sadece estetik zevklere hitap eden, görsel bir nesne değiller. Bunun yanında kökleri çok derinlere uzanan kültürel bir mirasın bekçileri bu eserler. Kullanılan motifler, Anadolu’daki birçok farklı medeniyet ile ilişkilendirilebiliyor. İşin ilginci, aynı zamanda bu motiflere Balkanlar’dan Çin’e kadar çok geniş bir coğrafyada rastlamamız oluyor.

Daha önce de söylediğim gibi dokumacılık özel bir iletişim aracı, bir hikaye anlatma yolu. İnsanların hikaye anlatmak için ilmekleri tercih etmiş olmaları keşif duygularımızı harekete geçiren bir durum. Ama bu hikayeleri anlamak istiyorsak, kullanılan motifleri ve bu motiflerin anlamlarını bilmemiz gerekiyor. “Kilimin Sembolleri”nin bu konuda hakkını vermemiz gerekiyor. Zira kitap adeta bir dil bilgisi kitabı gibi motiflerden ibaret bu dili tıpkı hiyeroglifleri çözer gibi çözmemizi sağlıyor.

Tezgahtan Gelen Kirkit Sesleri

Bizi sanki bir kilim tezgahının başındaymışız gibi hissettiren bu kitabı okurken her sayfada tezgahtan gelen kirkitin sesini duyar gibi oluyoruz. “Kilimin Sembolleri”, bize görsel bir şölen sunmasının yanında binbir emekle dokunan kilimlere farklı bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. 

Kitap iki kısımdan oluşuyor. İlk kısımda kilimlerin dokuma teknikleri anlatılırken bunlar fotoğraflarla ve şemalarla destekleniyor. Kilim dokumayı bilmeyen, bu işten hiç anlamayan birini bile etkileyecek kadar önemli bilgiler, kilim dokumanın ne kadar zor bir şey olduğunu ve yüzyıllardır süre gelen kültürel bir birikimin eseri olduğunu gözler önüne seriyor. Kitabın büyük bir bölümünü oluşturan ikinci kısım ise kilimlerde kullanılan motifleri başlıklar halinde kategorize ediyor, anlamlarını açıklayıp bunları örneklerle perçinliyor. Bir yandan da tarihi bilgiler ve gezi notları ışığında bu motiflerin köklü tarihlerinde bizi unutamayacağımız bir yolculuğa çıkarıyor.

Sözün özü, gösterişli bir kilim katalogu olmanın çok ötesinde bir deneyim sunan “Kilimin Sembolleri”, bir yandan bize motiflerin unutulmuş ve anlaşılması güç dilini öğretirken, diğer yandan da kilimin tarihsel serüvenine tanık olmamıza vesile oluyor. Bu kitaptan sonra kilimlere aynı gözle bakamayacağınız ise yadsınamaz bir gerçek…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir