Bilmem Ne Adası – Aziz Nesin (Çizgi Roman Eleştirisi)
Aziz Nesin’in “Deniz Aslanı”ndan sonra çizer Nehar Tüblek ile beraber çalıştığı ikinci çizgi roman olan “Bilmem Ne Adası”ndan bahsedeceğimiz bu yazıda, sözlerime bana bu kitabı gönderme nezaketinde bulunan Nesin Yayınevi’ne teşekkür ederek başlamak istiyorum. Aziz Nesin’in “Kaptan-ı Derya Ali Kâhya” müstear adıyla senaryosunu yazdığı ve “orta kuşak”ın önemli çizerlerinden Nehar Tüblek’in çizdiği “Bilmem Ne Adası”, dönemin toplumsal yapısını gözler önüne sererken, aynı zamanda evrensel hikayesi ile de politik mizahın güçlü bir örneği olmayı başarıyor.
Demokrasi Gemisi’nin Öncülü
İlk kez 12 Ocak 1956’da Akbaba dergisinin 200. sayısında tefrika edilmeye başlanan “Bilmem Ne Adası”, Aziz Nesin’in “Üç Karagöz Oyunu” eserini okumuş olanlara mutlaka tanıdık gelecektir. Bu eserdeki ilk Karagöz oyunu olan, Nesin’in 1968 Karacan Ödülü’ne layık görüldüğü “Karagöz’ün Kaptanlığı” ya da diğer adıyla “Demokrasi Gemisi”nin öncülü diyebileceğimiz “Bilmem Ne Adası”nda, gerçek dünyaya atıfta bulunan, kurgusal ülkelerin yer aldığı alternatif bir dünyaya giriş yapıyoruz. Tabii ki buradan, çizgi romanın bu dünyayı ayrıntılı bir şekilde tanıttığı ve ülkeleri tek tek gösterdiği anlamı çıkarılmasın. 39 sayfalık bu çizgi romanın, bize sunduğu alternatif dünyanın haritasını çizmek ya da bütün kurgusal ülkelerde dolaşmamızı sağlamak için yeterli yeri olmadığı gibi böyle bir derdi de yok. Bu alternatif dünyada görebildiğimiz tek kurgusal ülke, Amerika’nın bir çeşit türevi olan “Mastaroka” oluyor. Bu kurgusal ülke hikâyenin merkezine yerleştirilirken, aslında gelişmekte olan bir ülkenin kapitalizm ile olan ilişkisi genel planda inceleniyor.
Mastaroka’ya Doğru Yelken Açmak…
Çizgi roman, bir grup beceriksizden ibaret olan İktisadi Gidiş Kurultayı’nın sonu gelmeyen anlamsız toplantılarından biriyle açılıyor. Bu toplantılarda, Mastaroka’nın vereceği gemiyi teslim alıp memlekete getirecek kaptan ve mürettebatı nasıl seçeceklerine karar vermeye çalışıyorlar. En sonunda da bir eleme sınavı yapmayı akıl ediyorlar. Ama eleme sınavlarındaki adaletsizlik yüzünden gemiye binlerce kaptan ve mürettebat seçiliyor. Bizim eşi benzeri olmayan yolculuğumuz da işte bu şekilde başlamış oluyor…
Bu yolculuk esnasında, Aziz Nesin eserlerinde görmeye alışık olduğumuz bürokratik işlemlerin saçmalıkları bir kenara, siyasetteki her türlü kayırma, devlet dairelerindeki hiyerarşik yapının bozukluğu, yöneticilere yalakalık eden kurnazlar, mülakatlarda işleyen torpiller, “Batı”ya duyulan hayranlık, kolay yoldan köşeyi dönme çabaları, erkeğin kadını metalaştırması ve kadının erkeği kullanması gibi birçok meseleye parmak basıldığına şahit oluyoruz. Anlayacağınız “Bilmem Ne Adası” sayfalarında sadece siyasi göndermelere değil, toplumsal meselelere de yer veriliyor. Bu noktada şunu da hatırlatmamız yerinde olacaktır. Nesin’in diğer çizgi romanlarından “Baba Mirası”, toplumsal meselelere değinse de aslında temel olarak politik bir hiciv ürünüydü. “Deniz Aslanı” da siyasi göndermelerde bulunsa bile toplumsal mesajlarıyla öne çıkıyordu. “Bilmem Ne Adası”na baktığımızda ise siyasi ve toplumsal eleştirileri aynı potada başarılı bir şekilde erittiğini görüyoruz.
Karikatür Tadındaki Kareler
“Bilmem Ne Adası” kendi içinde bir bütünlüğe sahip olsa da bazı kareleri tek başlarına başarılı karikatürler olarak da düşünebiliyoruz. Diğer Aziz Nesin çizgi romanlarında da gördüğümüz bu durumunun, “Bilmem Ne Adası”nda daha baskın olduğunu belirtelim. Aslında sırf bu bile Nesin’in senaryo konusunda ne kadar detaycı bir yaklaşıma sahip olduğunu anlamamız için yeterli olacaktır. Bununla birlikte, “Bilmem Ne Adası”ndaki göndermeler konusunda da Nesin’in diğer çizgi romanlarına nazaran daha detaycı bir bakışın hâkim olduğunu görüyoruz. Örnek olarak, “Akbaba” dergisi okuyan karakterler, Nesin’in bazı diyaloglarla kendi çizgi romanlarına yaptığı göndermeler ya da Bilmem Ne Adası’nın isminin nereden geldiğiyle ilgili sürpriz gibi hoş detaylar, hafızalarımıza kazınmayı başarıyor.
Alışılmışın Dışındaki Çizgiler
Belki de Aziz Nesin’in en olgun çizgi roman senaryolarından birine sahip olan “Bilmem Ne Adası”nın bir başka artısı da tabii ki Nehar Tüblek’in alışılmışın çok dışındaki çizgileri oluyor. “Deniz Aslanı”ndan sonra bir kez daha çizimleri ile bizi etkilemeyi başaran Tüblek, sayfayı kullanış biçimi konusundaki yenilikçi tavrıyla da dikkate değer bir çalışma ortaya koyuyor. Zira başlangıçta sayfaların geniş bir kısmını kaplayan paneller, gemi yolculuğuna başladığımızda dar bir alana sıkışıyor, kullanılan panel sayısı azalıyor ve hatta bir yerden sonra renk kullanımı tamamen bitiyor. “Bilmem Ne Adası”, her ne kadar haftalık çıkan bir derginin koşuşturmacasına yetişmeye çalışırken biçimsel özellikleri geri plana iten ve mizahi içeriği ön plana çıkaran bir çizgi roman olsa da Tüblek’in bu sanatsal dokunuşları sayesinde çizgi romanın değeri bir kat daha artıyor. Mesela dar alandaki paneller sayesinde, gemiye sığmaya çalışan binlerce insanın bunaltıcı sıkışıklığını hissedebiliyoruz. Ya da yolculuğa umutlu başlayan insanların umduklarını bulamadıkları sayfalarda, artık renk kullanılmaması anlatımı bir hayli güçlendiriyor. Bu ve bunun gibi detaylar Tüblek’in çizgileriyle birlikte fikirlerine de saygı duymamızı sağlıyor.
Her Ülkeye Uyarlanabilecek Geniş Bir Perspektif
Elbette “Bilmem Ne Adası” gibi politik bir eser, döneminden bağımsız düşünülemez. Fakat Nesin, eleştirilerini dönemin şartlarına göre yapmış olsa dahi ortaya koyduğu alternatif dünya, her döneme hatta her ülkeye uyarlanabilecek geniş bir perspektife sahip. İşte bu sebeple, kısa denilebilecek bu çizgi romanın bu denli kapsayıcı olması, şaşırtıcı olduğu kadar etkileyici de! Nesin ve Tüblek birlikteliğinin en başarılı ürünü olmaya aday gösterilebilecek olan bu çizgi roman, hem büyük bir titizlikle yazılan senaryosu hem de özgünlüğüyle hayran bırakan çizimleri ile unutulmayacak bir yolculuğa davet ediyor. Bize de bu davete icabet etmek kalıyor…
Son olarak, Aziz Nesin’in 1954-1960 yılları arasında Akbaba’da tefrika edilen diğer çizgi romanları olan “Bekarlık Sultanlıktır”, “Bayan Aynur ile Bay Buyur” ve “Berber Nonoş”un da Nesin Yayınevi’nden çıktığını hatırlatalım.